Recep ÖNCEL
  • 12/02/2021 Son günceleme: 12/02/2021 18:13
  • 5.963

Mahmud Sami Efendi, son devrin önemli mutasavvıflarındandır.13.10.1892 tarihinde, Adana Tepebağ mahallesinde doğmuştur. Ramazanoğlu, sülalesine mensuptur.

Doğumlarını, bizzat, Hızır( as)  müjdelemiştir.

Bir gün, nur yüzlü bir zat Sami Efendi ‘nin evlerinin kapısını çalar. Kapıyı açan hizmetçiye; evin hanımı ile görüşmek istediğini; söyler. Bunun üzerine Valide Hanım kapıya gelir.

 O, nur yüzlü zat; kızım, hamile olduğunu biliyor musun? Senin vasıtanla,  büyük bir insan dünyaya gelecek ve sol eğe kemiği üzerinde büyükçe bir ben bulunacak, uzun bir müddet İslam’a hizmet edecek. Bu müddet zarfında, helal harama dikkatli ol ve ismini de Sami koy. Haydi, müjdeme karşılık bir gömlek getir; der. Valide Sultan, gömleği getirdiğinde kapıda kimseyi göremez, ancak geride çok güzel bir koku, bir nur ve müjde kalmış olur. Daha sonra, bu zatın Hızır (as), olduğu söylenir.

Mahmud Sami Efendi, ilk orta lise öğrenimini Adana ‘da,  Üniversite öğrenimini İstanbul’ da yaptı. Darülfünun Hukuk Fakültesini birincilikle bitirdi. Kelamı Dergâhında, Muhammed Esad Erbili’ ye intisab etti ve icazet aldı.

1950 yılında Adana’ya gitti. Adana Camii Kebirde vaaz ve irşad görevi ifa etti. Kendisine ailesinden büyük bir servet kalmasına rağmen, o servete itibar etmedi ve el emeğiyle geçinmeyi, tercih etti.

1951 yılında, İstanbul’a yerleştiler ve Erenköy’de meşhur Güllü Köşkte yıllarca ihvana hizmet ettiler. Zihni Paşa Camiinde vaaz ettiler, yıllarca insanları irşad ettiler.

Anlatılır;’Erenköy ‘de köşkün kapısına gece yarısı bir sarhoş gelir ve nara atar bağırıp, çağırır. Sesi duyan damadı Ömer ağabey, sarhoş olan kişiye; yahu, sen ne yapıyorsun? İnsanları gece yarısı bağırarak rahatsız ediyorsun; diye çıkışır. O sırada evin penceresi açılır, Sami Efendi; Ömer dokunma, yukarı gönder; diye seslenir.  O kişi evin içine alınır, Efendi Hazretleri ona nasihat eder,  tövbe ederek, ihvan olur. Ondan sonra çok düzgün bir hayat yaşarak, ömrünü sürdürür’;
 

Mehmet Topçu ağabey anlatmıştı;’Bir iş için Antalya ya gittim, işleri halledip İstanbul’ a dönüşte uçağa bindim. Uçakta âdetim olduğu üzere dualar okurken, hostes önce alaylı bir şekilde; ‘duaların bitmedi mi’ dedi. Uçuş esnasında hava fırtınalıydı, uçak türbülans yaptı. Biraz sonra hostes geldi, amca pilot söyledi, bildiğin duaları okuyacakmışsın; dedi. Ben dualarımı okudum ve Sami Efendi’den imdat istedim. Bir müddet duaya devam edince, uçakta türbülans bitti. İstanbul’a geldik,Yeşilköy havaalanına  iniş gerçekleşti.Hostes tekrar gelerek;’ amca, pilot uçaktan   inmesin  ,beni  beklesin diye ,rica ediyor ! ’,dedi. Bunun üzerine uçakta bekledim, en son pilotla birlikte uçaktan indik. Pilot şok geçirmiş, vaziyetteydi. Yüzü bembeyazdı. Pilotun arabasına bindik. O zaman boğaz köprüsü yok, araba vapuruna bindik. Sarayburnu’ndan, harem’e geçtik. O zamana kadar hiç konuşamayan pilot, bana; ağabey, senin şeyhin kim? diye sordu. Ben de; Sami Efendi; diye cevap verdim. Pilot konuşmaya devam etti; uçak düşecekti, pilot mahallinde bir zat belirdi, korkma evladım, benim bu uçakta bir müridim var, o benden yardım istedi. Şimdi sana söyleyeceklerimi yap, dedi. Bende, söylenenleri yaptım. Uçağı sağ salim, yere indirmeyi başardım. Ne olur, beni o mübarek zata götür, onunla görüşmek istiyorum; dedi. Randevu aldık, pilot ertesi gün Sami Efendiyi ziyaret etti. Ziyaret sonunda,  dün beni ve uçaktakileri bu zat kurtardı; dedi ve manevi ders aldı.

Dr.M. Hulusi Baybal ağabey, bahsetmişti;’İstanbul tıp fakültesinde öğrenci iken, Sami Efendi Hazretleri’ni tanıma şerefine nail oldum. Bir gün ziyaretine gittim. Görüşme esnasında, imtihanlarım için dua talep etsem diye içimden geçirdim. Ben daha bir şey söylemeden, o mübarek zat; bu günlerde imtihanlarınız vardır, Cenab-ı Hak muvaffak etsin; dedi. Ertesi gün imtihanlar başladı, ben çok şükür bütün derslerin imtihanlarında başarılı oldum’;

Lâdikli Ahmet Efendi anlatıyor;’Veraseti Nebeviye makamına ait emaneti devir almak için, Mahmud Sami Efendimiz, Medine-i Münevvere’ye davet edilmişti. Birlikte Adana ‘dan Ravza’yı Mutahhara’ya dört dakikada yetişmiştik. Bütün ricaller, kutublar, Hızır aleyhisselamda orada idi. Makam’ı Rasulullah’dan; evladımız Mahmud Sami Efendi’yi varisimiz olarak, makamımıza tayin ettik’ emri peygamberiyyesi mühürlü olarak icazetnamesi, kendisine verildi’;

Mahmud Sami Efendi, uzuna yakın orta boylu, nahif bedenli, buğday tenli, seyrek sakallı çukurca ela gözlü, seyrek sakallı, mütenasib vücutlu idi. O nurani siması daima değişirdi. Şeklini çizmek, tespit etmek, mümkün olmazdı. Orta boylu olmasına rağmen, daima yanında bulunanlardan uzun ve heybetli görünürlerdi. Yumuşak ahlaklı, melek sıfatlı idi. Yakından tanıyanlar, ondan ‘melek Sami’ diye bahsederlerdi.

Sırasına göre, gayet seci ve cesurdu. Yüzleri mütebessim, içleri hüzünlü ve düşünceli idi. Vakar ve temkin ehli idi. Mehabetinden yüzüne bakmak, göz göze gelmek kabil olmazdı. Etrafa ziyalar saçardı.

Sade, temiz ve düzgün giyinirdi. Sakalı bir tutamı geçmezdi. Suhuletle, ağır ağır yürür,  fakat çok yol kat ederdi. Yolda sağa sola bakmaz, gerekirse bütün vücudu ile dönüp bakardı.

Çok az uyur, istirahat için uzandığında, sağ yanı üzerine Muhammed yazacak şekilde yatardı. Sağ elini yanağını altına koyar, dizlerini karnına doğru çekerdi. Çok az yer, az içerdi. O halim selim, yumuşak huylu idi. Daima sükûtu tercih ederdi. Zaruret halinde kısa, kısa konuşurdu.

Kur’an-ı Ker’im hafızı idi. Hayatı, yüce kitabımıza bağlı bir yaşamdan ibaretti. Hiç kimse ile çekişmez, münakaşaya girmez, gıybet yapmazdı. Kimse hakkında, su-i zanda bulunmazdı, hataları örterdi.

Sohbetlerini; Ayet-i Kerime, Hadisi Şerifler, Peygamber Efendimizin ve diğer peygamberlerin,  ashabı kiramın ve velilerin güzel ahlakları, gazaları,  Allah yolunda gösterdikleri fedakârlıklar, sabır ve tahammüller, nasihatleri teşkil ederdi.

Sohbetleri kırk beş dakikada, derli toplu olarak anlatırlardı. Oturuşları; diz üstü, tahiyyat şeklinde olurdu. Her nefeste, Allah’ın cc. huzurunda olduklarını idraki içindeydiler. Secde yerine önlerine, bakarlardı. Sohbetlere; hafız efendinin okuduğu, aşr-ı şerifle başlanır, Peygamber Efendimiz ve evliyaullah ın ruhlarına, Fatiha okunurdu. Sohbetlerde;  eğitim ve kalp diriliğinin gereğinden, bahsederler’ insan ölmez, ehli zikir ölmez, ölen hayvandır ‘derlerdi.

Kendilerinden manevi ders isteyenlerin, mesleklerini ve helal harama dikkat edip etmediklerini, sorarlardı. Kimseye, bizden ders al, sohbetlerimize katıl, sarık giy,  sakal bırak, gibi emirler vermezdi. Bilakis; bizim kapımız herkese açık, burası Hak kapısıdır, nasibi olan gelir; der, kimseyi zorlamazdı.

Hayatı her safhasında sünnet-i seniye ye uygun yaşardı. Mahremiyete dikkat ederler, kadınlarla halvet olmazlardı.

Aynı devirde yaşayan, Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen Efendi, Seyyid Şefik Arvasi Efendi, Bediüzzaman Said Nursi Efendi, Süleyman Efendi, Mehmed Zahid Kotku Efendi, Çarşambalı Ali Haydar Efendi, vb ziyaret ederlerdi.

 Arapça, Farsça, Fransızca’ yı mükemmel derecede bilirdi.

Nakşibendî ye ve Kadiriye hilafeti vardı. Müritlerine bu evradları telkin ederlerdi.

Eserleri, Erkam Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Eserleri; Mükerrem İnsan, Hazret-i İbrahim aleyhisselam, Hazret-i Yusuf aleyhisselam, Yunus ve Hud Sureleri Tefsiri, Bedir Gazvesi ve Enfal Suresi Tefsiri, Uhud Gazvesi, Tebük Seferi, Hazreti Ömer’ul Faruk raddıyallahu anh, Hazret-i Ali’yyül- Murteza radıyallahu anh, Hazreti Halid bin Velid radıyallahu anh, Ashab-ı Kiram Menakıbı 2 cilt, Muhasebeler 6 cilt, Hazret-i Ebu Bekir Sıddik radıyallahu anh, Bakara Suresi Tefsiri, Fatiha Suresi Tefsiri, Dualar ve Zikirler, Hazreti Osman Zinnureyn radıyallahu anh; dir.

O mübarek zat-ı, Allah(cc) sevmiş ve bir insana da sevdirmiştir. Onunla ilgili pek çok kitap makale şiir yazılmıştır. Bunlardan bazıları, Musa Topbaş Efendi tarafından kaleme alınan; Sultanü’l Arifin eş –şeyh, Mahmud Sami Ramazanoğlu, Osman Karabulut; Arifler Sultanı Mahmud Sami Ramazanoğlu, Mustafa Özdamar; Ramazanoğlu Mahmud Sami, Vahit Göktaş; Mahmud Sami Efendi ve Tasavvufi Görüşleri, Hasan Uyan; Gönüller Sultanı Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri; adlı kitaplardır.

Şair Nuri Baş ağabeyin,  Sami Efendi hazretleri ile ilgili söyle bir şiiri var; Rahmet et Mevla’m ona, Cennette dur etme bizi, Gamla doldum, sızlıyor hep gönlü giryanım benim, Bir teselli buldu gönlüm, der Habib-i Kibriya; ‘Hep beraberdir sevenler’, vardır imanım benim; .

Sami Efendi Hazretleri 1979 senesinde Arabistan’a hicret ettiler ve Medine-i Münevvere’ye yerleştiler. Orada ikamet etmeye başladılar.

İstanbul’da yaşarken, sevenleri tarafından, Sami Efendi Hazretleri’ne; Sizin için, Eyüb Sultan’ da bir kabir yeri ayırsak; diye söylenmişti. Hazret; herkesi arzusuna bıraksalar, bizim gönlümüz Cennet’ül Bakia’yı ister; demişlerdi.

Ve nihayet, bu arzuları gerçekleşti,10 Cemaziyel evvel 1404 miladi takvime göre 12 Şubat 1984 tarihinde, Pazar sabah 4.30 ‘da, Allah, Allah kelime-i tayyibe’sini zikrederek, bu fani dünyadan ebediyet âlemine intikal ettiler. Cenaze namazları;  Mescid-i Nebevi’de kılındıktan sonra, Cennetü’l –Baki kabristanında defnedildiler.

Ruhları için, bir Fatiha üç ihlâs okuyalım. Allah rahmet eylesin.                                                                                     

Yazarın Yazıları