Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 30/01/2019 Son günceleme: 30/01/2019 18:53
  • 11.215

Üretmeyen toplumlar ekonomik çöküntüye mahkûmdur. Ekonomik çöküntü ahlaki çöküntüyü de beraberinde getirir.

Geçim sıkıntısından boşanmalar, cinnet getirmeler, intiharlar,  hırsızlık,  gasp ve diğer suç oranlarında artışlar olur.  Saygı, sevgi ve güven ortadan kalkar.  Toplum bütünü ile çöküş içine girer. Üretmeyen toplumlarda paranın satın alma değeri düşer.  Milli üretimi yeterli olmadığı için ihracatı ithalatın altında kalır ve dış ticaret açığı verir. Milli değerleri dış piyasalarda değerinin altında alıcı bulur. Üretim tüketimi karşılayamaz duruma geldiğinden aradaki fark kadar karşılığı olmayan kâğıt para bastırılıp piyasaya sürülür. Kâğıt paralar mal ve hizmetin altında kaldığından satın alma gücü son derecede azalır. Enflasyon olarak tanımlanan bu durumu anlatabilmek için iktisat uzmanı olmayı gerektirmez.  Sokaktaki bir kimsenin dahi enflasyonu algılayabilmesi için basit açıklamalar yeterli olacaktır.  Somut Örnek; T.C. Merkez Bankası’ndaki memuriyetim esnasında maaşım 175 TL idi. Bu maaşla rahat harcıyor ve hatta para biriktiriyordum. 01.03.1959 tarihinden itibaren maaşım 175 TL’den,  400 TL’ye çıkartıldı.  Çok sevindim ve bu maaşla her ay bir kat elbise yaptırırım diye düşünüyordum.  Ne var ki bu para ile ayın sonunu getiremiyor ve daha ayın başlarında borç almak mecburiyetinde kalıyordum.  Paranın bereketsizliğinin sebebinin karşılıksız para basılmasından ileri geldiği kısa zaman içinde anlaşıldı.  

Konunun diğer bir yanı da üretmeyen ülkelerin üreten ülkelere muhtaç oluşudur. Kendi iç kaynakları tüketim ihtiyacını karşılayamaz hale getirilmiş ülkeler yabancı ülkelerden sağlanacak borç ile geçinmek mecburiyetindedir. Tarım ekonomisi durmuş ülke halkları açlık tehlikesi karşısında dış ülkelerden gıda ithal etmeye muhtaç hale gelir.  Yakın tarihimize bakıldığında üretmeyen Osmanlı toplumunun borçlanmaya muhtaç hale geldiği, bu nedenle borçlanma batağına sürüklediği, alacaklı devletlerin haciz amacı ile vatan topraklarına saldırdıkları, ancak İstiklal Savaşı verilmesi sayesinde bu felaketten nasıl kurtulduğumuz da bilinmektedir.

Zamanımıza gelince; Osmanlı Dönemi’ne göre daha ağır şartların tehdidi altındayız. Ticari işletmelerimizin, yer altı, yer üstü tüm doğal kaynaklarımızın,  limanlarımızın, köprülerimizin, bereketli tarım alanlarımızın fabrikalarımızın ve tüm üretim kaynaklarımızın yabancılara devir edildiği vahim şartlar karşısındayız. Üretim ekonomisinin durması nedeniyle yabancı paralar karşısında Türk Lirasının değeri ve satın alma gücü düşmüş, piyasa durmuş, iflaslar ve kepenk kapatmalar peş peşe gelmekte.  Siyasi iktidar ise hala ülkenin refah içinde olduğuna halkı inandırmak gayretindedir. Gerçek yaşantıya bakıldığında, yabancı ülkelerde turistler emekli maaşları ile dünya turuna çıkarlarken Türkiye’de ki emekliler, evinden dışarı çıkamıyor, elektriğini, suyunu, doğal gazını, çocuğunun okul taksidini, evinin kirasını, kredi kartı borcunu ödeyemiyor,  sofralara giren lokmalar her gün biraz daha küçülüyor, işçi memur kesimi tüm umudunu maaşlara yapılacak zamma bağlamış durumda.  

İşçi ve memurlar maaşlarına yapılacak zammın umudu içinde yaşıyor ama biri çıkıp da “Biz zam istemiyoruz. Paramızın satın alma gücünü arttır, maaşa zammın gereği kalmaz” demiyor. 

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz