Bilgehan Murat MİNİÇ
  • 12/08/2015 Son günceleme: 12/08/2015 15:37
  • 21.548

21 Temmuz 1977.

AP Lideri Süleyman DEMİREL’in Başbakanlığında; Alparslan  TÜRKEŞ’in, Erbakan gibi Başbakan Yardımcılığı görevini üstlendiği Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu.

MHP kabinede Sağlık, Ticaret, Gümrük ve Tekel, birde Devlet Bakanlığı ile temsil ediliyordu. MHP’liler hükümet ortağı olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı.MHP’nin elinde ki bakanlıklar Ülkücülerle dolup taşıyordu. Özellikle Sıhhiye semtinde ki Sağlık Bakanlığı, DTCF ve Atatürk Liseli gençlerin uğrak yeri oluyordu. Gençler sık sık bakanlık ta ki ağabeylerini ziyaret ediyorlardı.  

Bir gün öğle saatlerinde solcu gruplar bakanlığın etrafını sarmaya başladılar. Sayıları yüzün üzerindeydi. Önce çeşitli sloganlar attılar:

Kahrolsun faşistler…

Faşizme karşı omuz omuza…

Katil iktidar…

Daha sonra eylemlerini fiili saldırıya dönüştürdüler. Sağlık Bakanlığını taş yağmuruna tuttular. Bakanlığın bütün camlarını aşağı indirdiler.Atılan taşlar artık bakanlığın içine yağıyordu.

Saldırı sırasında Ülkü Ocakları Genel Merkezi yöneticileri de oradaydılar. Bakan Cengiz GÖKÇEK‘le görüşmüş dışarı çıkmaya hazırlanıyorlardı. Gürültüleri duyan Genel Başkan Muhsin YAZICIOĞLU, çevresinde toplanan öğrencilere sordu.

Neler oluyor?

Komünistler bakanlığı bastı başkanım. Çok kalabalıklar, slogan atıp içeri taş yağdırıyorlar.

YAZICIOĞLU, yanında ki Ocak yöneticileri ve Atatürk Liseli gençlere “buna izin veremeyiz” dedi. Merdivenlerden aşağı doğru inmeye başladı. Çevresinde ki 15- 20 kişilik grup da onu izledi. Yazıcıoğlu, liseli ülkücülerle kırılan camların arasından geçip, Bakanlığın dış merdivenlerinin başına geldiğinde saldırganlar bir an durakladılar. Bu durum çok uzun sürmedi. İlk anki şaşkınlık geçtikten sonra,”Vurun faşistlere” bağrışmaları duyuldu ve taş yağmuru daha da arttı.

YAZICIOĞLU,  yerdeki taşlardan birini alıp, bağırdı:

Vurun ulan komünistlere!

Çevresinde ki gençler ve bazı Ülkücü bakanlık çalışanları da peşine takıldılar. Ellerinde ki taşlarla bakanlığı basan solcuların üzerine atıldılar:

Allah, Allah, Allah, Allah…

Sayıları azdı,ancak Bakanlık merdivenlerinin üzerinde olduklarından hakim bir durumdaydılar.Bu yüzden de attıkları taşlar yerini buluyordu.Bakanlık içinden bir anda Allah Allah sesleriyle çıkışları da etkili olmuştu.Solcu gençler kaçmaya başladılar.

Oysa peşlerindeki Ülkücülerin sayısı 30-40 kişiyi geçmiyordu.

Bu kovalamaca Zafer pasajına kadar sürdü. Zafer pasajı o günlerde solcu gençlerin merkezi durumundaydı. Bağrışmaları duyan bir grup da pasajdan dışarı çıkmıştı. Solcu gençlerin hem sayısı arttı hem de pasajdan çıkanlar, arkadan gelenlerin çok küçük bir grup olduğunu gördüler.               

Bu defa da onlar saldırıya geçtiler.

Ülkücülerin, sayıca kalabalık bu grubun karşısında hiç şansları yoktu. Dayak yiyecekleri aşikârdı. Özellikle liseli gençlerin bir kısmı tereddüt ettiler. Kaçmayı düşündüler ve geriye doğru hamle yaptılar.

Muhsin YAZICIOĞLU ise, geri çekilemezdi, Çünkü, o Ülkücü Gençliğin Lideriydi. Ülkü Ocaklarının Genel Başkanıydı. Başka çare kalmamıştı ve yapılacak tek iş vardı. Hemen elini beline attı, silahını çıkardı. Havaya birkaç el ateş etti ve kaçmaya çalışan Ülkücülere doğru döndü:

Kaçmayın, kaçanı vururum!

Hava bu defa tersine döndü. Silah sesini duyan solcu gençlerin tamamına yakını Pasajın içine kaçtı. Birkaç silahlı solcu da YAZICIOĞLU’ na  cevap verdi. Ancak onlarda fazla direnemediler ve pasajın içine girdiler.

Ülkücüler Sağlık Bakanlığının namusunu kurtarmıştı!

Solcular kaçtılar ama mücadele sona ermedi.Silah sesleri üzerine  polis otoları birbiri ardına Zafer Pasajı’nın önüne gelmeye başladı.Polisler Yazıcıoğlu’nu alıp götürmek istiyorlardı.Yazıcıoğlu direndi.Polisin ısrarı üzerine de çevik bir hareketle park halindeki  bir minibüsün üzerine çıktı.:

Komünistler artık devletin bakanlıklarını basıyorlar. Arkadaşlarımızı vurdular.Ankara’yı dağ başına çevirdiler.Biz Devleti arıyoruz. Nerede bu devlet?

Polisler Yazıcıoğlu’ndan aşağı inmesini istiyorlar o ise ısrarla konuşuyordu:

Bunlar, Türkiye’yi Moskova’nın uydusu yapmak istiyorlar.

Bu ilginç olayları üzerine çevre de vatandaşlarda birikti. Bu arada olayı duyan Ülkücüler, Zafer Pasajının önüne akın ettiler. Minibüsün etrafında yüzlerce insan toplandı.

Bazı ülkücüler ise vatandaşın arasına girip onları tahrik ettiler.

Komünistler, Devletin bakanlığını basıyor. Silah kullanıyorlar. Polis ise saldırganlar yerine bizim üzerimize geliyor. Gitsinler Zafer pasajını arasınlar. Silahlı komünistleri gözaltına alsınlar…

Vatandaşların da tepki göstermesi üzerine, polis geri çekilmek zorunda kaldı. Yazıcıoğlu çevresindeki Ülkücülerle birlikte yürüyerek Ocak Genel Merkezine gitti. Baskın ters tepmişti, Ülkücüler solun hâkimiyetinde ki Kızılay’da tam bir gövde gösterisi yaptılar.

Olaydan MHP Genel Başkanı Alparslan TÜRKEŞ’in de haberi oldu. Muhsin Yazıcıoğlu’nu  acele Genel Merkez’e çağırdı.

Yazıcıoğlu odasına girdiğinde, “Oğlum olmaz” dedi.

Yanlış yaptın. Komutan cephede savaşmaz.

Yazıcıoğlu ,”Mecbur kaldık Başbuğum” dedi.

Biz organize olup saldırıya geçmedik. Biz Sağlık Bakanlığında baskına uğradık. Devletin Bakanlığı basıldı. Böyle bir durumda nasıl sessiz kalabilirdik?

Türkeş,”Doğru, haklısın, ama”diye araya girdi:

-Sen yine de komutanın cephede savaşmayacağı kuralını aklından çıkarma…”

Yukarıda ki satırlar Emin PAZARCI’ nın  “KURT BAKIŞI” adlı kitabından alınmıştır. O yılların mücadelesini, çilelerini ve ağır şartlarını anlatırken; kimi zaman güldüren, kimi zaman düşündüren, kimi zamanda ağlatan 12 Eylül öncesi hatıralarla, destanlarla dolu bir kitap.

İster Alperen Ocaklı olsun, ister Ülkü Ocaklı olsun o günleri ve o günlerin şahsiyetlerini anlamak isteyen yeni nesillerin bu kitabı okuması  gerektiğine inanıyorum. Ve özellikle o günleri hep sol gözüyle bakanlardan dinleyen Türkiye’nin aydınlık çocuklarının…

          “Ben milletim uğruna adamışım kendimi

            Bir doğrunun imanı bin eğriyi düzeltir.

            Zulüm Azrail olsa hep Hakkı tutacağım,

            Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir…

Yazarın Yazıları