Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Sinem Eray
Sinem Eray

Küresel Isınma ve Türkiye: Geleceğimiz Elimizde mi?

Küresel ısınma, modern insanın hem kendisi hem de gelecek nesiller için çözmesi gereken en büyük çevresel, toplumsal ve ekonomik tehditlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.

Sanayi Devrimi’nden bu yana fosil yakıtların yoğun kullanımı, ormansızlaşma ve kontrolsüz sanayileşme, dünyanın doğal dengesini derinden bozdu. Sera gazlarının atmosferi bir sera gibi ısıtmasıyla küresel sıcaklıklar sanayi öncesi döneme göre 1.1°C arttı. Bu artış; buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi ve aşırı hava olaylarının artışıyla dünya genelinde milyonlarca insanın yaşam alanlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmasına neden oldu. Türkiye de bu etkilerin dışında değil; özellikle Karadeniz ve Ege kıyılarındaki yerleşim alanları yükselen deniz seviyeleri nedeniyle ciddi bir risk altında.

Küresel Zirveler, Anlaşmalar ve Türkiye’nin Taahhütleri

Küresel ısınmaya karşı uluslararası iş birlikleri, bu sorunun çözümünde en kritik unsurlardan biri. 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması, sıcaklık artışını 1.5°C ile sınırlama hedefiyle önemli bir dönüm noktası oldu. Türkiye’nin bu anlaşmaya katılması ise 2021 yılında gerçekleşti. Bu süreçte, Türkiye “gelişmekte olan ülke” statüsüyle 2053 yılına kadar karbon nötr olma hedefini açıkladı. Ancak açıklanan hedeflerin pratiğe ne ölçüde geçirilebileceği hâlâ büyük bir soru işareti. Türkiye’de enerji üretiminde kömür gibi fosil yakıtların yoğunluğu devam ediyor. 2022 verilerine göre, Türkiye yıllık 523 milyon ton karbon emisyonuyla dünyada en fazla salınım yapan ülkeler arasında 15. sırada yer alıyor. Özellikle termik santraller, bu emisyonların yaklaşık %40’ını oluşturuyor. Afşin-Elbistan gibi bölgelerde bu santraller, halk sağlığına ve çevreye ciddi zararlar veriyor.

Türkiye’nin uluslararası sahada da aktif olduğu projelerden bazıları şu şekilde sıralanabilir:

  • Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC): Türkiye, 2004 yılında Kyoto Protokolü’ne imza atmış ancak “gelişmekte olan ülke” statüsü nedeniyle bağlayıcı hedeflerden muaf tutulmuştu. Bu durum, Türkiye’nin küresel müzakerelerde aktif rol almasını sınırlamıştır.
  • COP Zirveleri (Conference of the Parties): Türkiye, her yıl düzenlenen COP zirvelerine katılarak sera gazı emisyonlarını azaltma ve yeşil enerjiye geçiş konularında uluslararası müzakerelerde yer almaktadır. COP26’da, Türkiye’nin "İklim Kanunu" çıkarma hazırlığında olduğu belirtilmişti, ancak bu süreç henüz tamamlanmadı.
  • Yeşil İklim Fonu (Green Climate Fund): Türkiye, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele projelerini desteklemek için oluşturulan bu fona erişim talep etmiş, ancak “gelişmiş ülkeler” kategorisinde değerlendirilmesi nedeniyle fon desteği almakta zorluk yaşamaktadır.

Türkiye’nin İklim Değişikliğine Karşı Kırılganlığı

Türkiye, Akdeniz Havzası’nda yer alması nedeniyle iklim değişikliğine karşı dünyanın en kırılgan bölgelerinden biri. Artan sıcaklıklar, azalan su kaynakları ve sıklaşan aşırı hava olayları, tarımsal üretimden biyolojik çeşitliliğe kadar pek çok alanda kayıplara neden oluyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan kuraklık, tarımsal üretimde özellikle tahıl ve bakliyatta büyük düşüşlere sebep oldu. Sel felaketleri, özellikle Batı Karadeniz’de can kayıplarına ve milyarlarca liralık zarara yol açarken, orman yangınları binlerce hektarlık alanı küle çevirdi. Büyük şehirlerde ise hava kirliliği halk sağlığı için görünmez bir katil haline geldi. İstanbul’da partikül madde seviyeleri Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği sınırın iki katından fazla ölçülürken, Aliağa gibi sanayi bölgelerinde bu oran üç katına çıkıyor.

Yerel Yönetimlerin Çevresel Politikaları

Çevre politikalarında yerel yönetimlerin rolü giderek artıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “Yeşil İstanbul” projesi kapsamında bisiklet yollarının genişletilmesi ve elektrikli otobüslerin devreye alınması gibi adımlar, şehir yaşamının karbon ayak izini azaltmayı hedefliyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi ise “Sıfır Atık” politikalarını önceliklendirmiş durumda. İzmir, Eskişehir ve Antalya gibi şehirlerde de yenilenebilir enerji yatırımları ve yeşil alan projeleri dikkat çekiyor. Ancak bu tür adımlar, ulusal ölçekteki politikalarda güçlü bir destek bulmadıkça, etkisi sınırlı kalmaya mahkûm.

Yenilenebilir Enerji Potansiyeli ve Teknolojik Çözümler

Türkiye, güneş ve rüzgâr enerjisi açısından önemli bir potansiyele sahip. 2022 yılı itibarıyla elektrik üretiminin %42’si yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlandı. Ancak bu oran, fosil yakıtlardan bağımsız bir ekonomi yaratmak için yeterli değil. Türkiye’nin hem yenilenebilir enerji yatırımlarını artırması hem de karbon yakalama ve depolama teknolojilerine yönelik yatırımlar yapması gerekiyor. Bu teknolojiler, sanayi tesislerinden kaynaklanan karbon salınımını azaltmada önemli bir araç olarak değerlendiriliyor. Ancak Türkiye’nin bu alandaki gecikmesi, karbon nötr hedeflerine ulaşmayı zorlaştırabilir.

Geleceği Şekillendirmek Elimizde

Küresel ısınmanın etkileri artık ertelenemez bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Türkiye’nin fosil yakıtlardan uzaklaşarak yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırması, iklim krizine karşı etkili politikalar geliştirmesi ve toplumsal farkındalığı artırması gerekiyor. Bilim, siyaset ve bireysel eylemler bir araya gelmeden, iklim krizinin yıkıcı etkilerinden kurtulmak mümkün değil. Bugün alınacak her karar, yarının dünyasını şekillendirecek. Daha temiz ve daha yeşil bir gelecek için harekete geçmenin tam zamanı.

Türkiye’nin iklim kriziyle mücadelesinde atacağı adımlar sadece ulusal değil

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER