A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 06/11/2011 23:11
  • 11.458

Şu sayılı ömür dakikalarımızın, bu varlık, bu mal, mülk, akıl, sağlık, eş-evlât v.s. gibi tüm nimet ve imkânlarımızın, bizlere...

‘Yüce Yaratıcımızı tanımak ve rızâsını kazanmak’ ön şartı ile özellikle de sınanmak için verildiği, Kur’ân-ı Kerimde açık-açık bildirilmiştir.

Madem ki gerçekler bu kadar net:

Her zaman “O Yüce Yaratıcıya karşı, bütün bu saydıklarımız için, O’na c.c. karşı minnettarlığımı nasıl izhâr edebilirim?

..Ve bunca sayısız nimetlerin ve ikramların hamd ve şükrünü nasıl yapabilirim?... Özellikle, hasbelkader içinde bulunduğum bu “sınavı” nasıl kazanabilirimin derdi, sıkıntısı, araştırması ve azamî gayreti içinde olmalıyız...

·        İşte KURBAN vecîbesi de, bu derdimizin bir devası olması açısından, kaçırılmaz bir fırsattır...
 

Kurbanın, uhrevî, ticâri, vicdânî, tıbbî ve özellikle sosyal alanda birçok avantajları ve faydaları vardır. Ancak kurban da diğer ibadetler gibi, bu avantajlar düşünülmeden, özellikle ibadet maksadıyla, yani Allah rızası için kesilmelidir...
“KURB” yakınlık, Kurban ise yakınlaşma vesileleri anlamındadır.
Peki, niyetimiz “neye veya kime yakınlaşmak” olmalı?
1. Öncelikle, sahip olduğumuz her şeyi bizlere ikram eden Yüce Allaha. c.c. yakınlaşmak.
2. Sonra, sosyal huzur ve barış için, zengin-yoksul vs. ile birbirimize yakınlaşmak...
3. Gayrimüslimlerin bile muhabbet ve hoşgörülerine yakınlaşmak...
4. Dayanışma ve yardımlaşma nedeniyle, milyonlarca gönüllere yakınlaşmak, idealimiz olmalı ve bunların üstünde de her zaman “ALLAH c.c. RIZASI” olmalıdır...

 

Şimdi, sadece 1. maddedeki ve en önemli hedefimiz olan, “Yüce Allaha c.c. yakınlaşmak” üzerinde duralım.
Yüce Rabbimizin rızâsına yakınlaşmak, her akıl ve şuur sahibinin birinci derecede ve en önemli hedefidir. Bunun için, senede bir defa elimize geçen bu büyük kurban fırsatı kaçırılmamalıdır. Üstelik bunun, bir VECÎBE olduğu, birçok ayet ve hadîsler ile vurgulanmıştır.
-“..Biz azîmüşşân kurban ibâdetini, her ümmet üzerine bir şeâir (İslam olduğuna dâir işaret, delil, ispat vesilesi) koyduk...” (22. sûre, 34. âyet. Detayı ise 35. ve 36. âyetlerde.)
-“..Rabbin için kurban kes...” (108. sûre, 2. âyet.)
-“Hâli-vakti müsait olup kurban kesmeyen, namazgâhımıza yaklaşmasın...” “Hiçbir para, Allah c.c. katında ihlâs ile kesilen kurban için harcanan kadar, sevimli değildir...” “Kestiğiniz kurban, cehennem ateşine sizin için perde(kalkan, paratoner, koruyucu) olur.” (Hadis-i Şerîfler)

 

Kurbanın, makbul bir sadaka yönü de olduğundan, gelecekteki kazâ ve belâlara perde, kalkan ve paratoner olacağı gibi, işlerimiz için de, hayır ve bereket vesîlesidir...
Hele-hele kurbanımızda bir de, Kur’ân kurslarındaki, yurtlardaki, medreselerdeki, nur dershanelerindeki ihtiyaç sahibi talebelere veya Van’daki mağdur depremzede ve Afrika’daki yoksullara PAY varsa, uhrevî ve sosyal avantaj alanını siz düşünün…
Böyle olunca; özellikle tahsil çağındaki muhtaç talebelere ulaşırsa, ayrıca “sadaka-i câriye” hükmüne geçeceği için, kurbanınızdan yararlanan her genç talebelerin, tüm ibadetlerinden hisseler, yani size de bir “kâr pay” olarak, haşir gününe kadar Âhiret hesabınıza sürekli aktarılacaktır...

·        Şâyet, kurban vâcip bir emir olmasa bile, sadece böylesine müjde veya böylesine avantajlar, bu ibâdete iki elle sarılmak için yetmez mi?...

 

İbrahim A.S. ile oğlu İsmail arasında geçen kurban olayının, Kur’ân-ı Kerîmde anlatılış hikmetlerinden, ilm-i kelâmcıların çıkardıkları işârî (yan, îmâ, dolayısıyla) mânâ şöyledir:

·        “..Cenab-ı Hak, İsmailleriniz ile kurban olacak hayvan arasında, insanoğlunu serbest bırakmış... Tercihân hayvanlarını kesenler, İsmaillerini kurtarabilir.” ..şeklindedir...

Buradaki İsmaillerden maksat, sadece evlatlarımız değil, evimiz, arabamız, işimiz, ailemiz, v.s. maddi-manevi tüm sevdiklerimizdir.
Kurban; koç verip, İsmailleri kazanma mübâdelesidir. (değiş-tokuşudur.)
Mühim olan, işte bu kararlılıklarımız ve hâlis niyetlerimizdir...
 
Ayrıca, bir hayli garip ve ilginç iki hususu arz etmeden geçemeyeceğim:
1.) “MEZE” uğruna her sene, binlerce hindinin kesildiğine şahit oluyoruz, değil mi?
Bu durumu normal, hattâ keyifle karşılayan bazı mâlûm çevreler, her nedense, malımızın, canımızın ve her türlü nimetlerin gerçek sahibi olan Allah c.c. adına, kesilen hayvanlara dil uzatıyorlar yâ, işte buna “keşke onlar da anlasalardı” diye hayıflanıp, üzülüyoruz...

·        Acıma hislerimizi bu konuda istismar ederek, böylesine çok önemli bir ibâdeti hafife alma çabalarıyla, farkında olmadan (!) inanan insanları rencide ediyorlar...

2.) Bir de; son yıllarda ‘KESİMSİZ KURBAN’ adı altında bir ‘bid’ad hareketi’ başlatılmış olduğunu da üzüntüyle izlemekteyiz. ‘Kurban kesmek’ yerine parasının bağışlanması, ASLÂ ve KAT’Â ‘KURBAN’ yerine geçmez…
Şöyle ki: ‘Zekât yerine’ hiçbir ‘sadakanın’ geçerli olmadığı gibi.

Sağlıklı olduğu halde, ‘oruç tutmak’ yerine ‘fidye vermek’ geçersiz olduğu gibi.

İki rekât ‘Farz Namaz’ yerine, 200 rekât ‘nafile namazın’ bile geçmediği gibi.

Bir başka ifadeyle, devlete ‘vergi borcu’ yerine herhangi bir camiye bağış yapmak gibi, çok farklı bir şeydir. Yani, bu tür ifadeler, Kurban mükellefiyetini sulandırmak içindir...

Ayrıca: Kurban kessin veya kesmesin, herkesin; arefe günü sabah namazından başlamak üzere, bayramın 4. günü ikindi namazına (dâhil) kadar, her namazın farzının selâmından sonra, TEŞRİK TEKBİRİ getirmesi vâciptir.

Unutan kimseler ise bir sonraki namazın farzından sonra, bu unuttuğu tekbir borcunu (veya borçlarını) da ekleyerek ödemelidirler…
Bu konularda ve her konuda; Fıkhî açıdan detaylı sorularınız için; İst. Müftülüğü.  0212 513 58 40 no’lu telefondan, fetvâ makâmını (132.) araya bilirsiniz…

 

Bu ulvî duygularla;
“Kurban Bayramının tüm İslâm âlemine ve
bütün insanlık için hayırlara ve uyanışa vesile olmasını niyaz ederim.

Yüce Rabbim kurbanlarımızı ve hacılarımızın HAC ibadetlerini kabul etsin. Hepinize HAYIRLI BAYRAMLAR.

TÜM SEVDİKLERİNİZLE BİRLİKTE NİCE BAYRAMLARA...

Yazarın Yazıları