Nuray AK
  • 16/03/2018 Son günceleme: 16/03/2018 19:10
  • 12.879

Bazen yitirmek zamanı gelir. Aileni, sağlığını, dünyalıklarını, gönüllerdeki yerini, evladını, hayatının aşkını, bir dosta duyduğun güveni, hayata dair ümidini, şöhretini, hürriyetini, hatta en son olarak da nefesini... Kısaca en kıymetlilerini. Sayılanlardan bazısı hepimize hak olan yazımızdır. Ya bazıları? 

Deliler gibi çalışırsın, yazını kışını tastamam edersin, evlatlarının düğün parası dahi hazırdır. Ama bir rüzgâr esiverir, yalandan bir vesile karşına dikiliverir, bir bakmışsın dik takla yerdesin. 

Evladın olur, her şeyleri en afilisinden yedirir - içirir, giydirirsin. En büyüleyici okulları seçer eğitim aldırırsın. İyi bir iş sahibi olsun diye tüm zaman ve imkânlarını seferber edersin. Hal bu ya; ya bir kötü dostun, kötü alışkanlığın, ya tehlikeli bilgisayar oyunun peşinde bulur kendini. Sizin hayaller yerle yeksan olmuştur çoktan.

Emekliliğime az kaldı, sahil kasabasına taşınır ve yeni hobilerle güllük gülistanlık keyif çatarım derken, hoooop kötü hastalık yakanıza yapışıverir erken.

Dostum dersin, ölsem ayrılmam veya o beni bırakmaz dersin fakat çoktan başka yöne akmıştır yarenliği onun. Bir bakıvermişsin yapayalnızsın.

Başarıların, ünün şanın çokken etrafın iltifatlarla doludur belki. Fakat o da ne; küçük bir hatanda veya kabuğuna çekildiğinde çoktan unutulmuştur tanınırlığın.

Ben her konuda aklımdakini yaparım, çok özgürüm dersin. Eşin tarafından tutsak edilirsin, vatanında bombalara ve açlığa esir edilirsin, hürriyetin de gider hayatının umudu da...

Eee ne olacak şimdi? Karabasan misali çöktümse affedin yüreklerinizde beni. Ama tabi ki gelen baharın farkındayım. Umudum hala taptaze. Sadece bu sene başka iç muhasebesi ile karşılıyorum baharı. Büyümek, yaşadıkça biriktirmek ya da bilmem neden, ama bu bahar böyle bahar. Aslında olan, olamayan, tüm kayıtsız kalamadıklarımız vesilesiyle kendimi bir miktar bu atmosferde buluyorum. 

Can pareler Afrin'de, aklımız yüreğimiz onlarda, sizin ve benim. Zaferleri duamız, ayaklarına taş değse yanıyoruz, itiraz ediyoruz, ah ne zaman bitecek diyoruz. 

İşinde ehil olanlar, âlimler, gönül erenleri bazen kendi içlerinde muhalefete düşüyor, hal bu iken bize de yansıyor, olan kendi aramızda ve hatta yüksek perdeden yaptığımız ağır tartışmalarla bizlerin kardeşliğine oluyor. Haklıyım, haksızsın ya da dinlisin veya dinden çıktın diye.

Durmuyor, ne hayat ne de içinde döneleyip duran musibetler, imtihanlar ve korkular.

Ancak: "Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet. rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih, va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn."

Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. Şöyle diyerek dua ediniz: “Ey Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” Bakara Suresi Ayet:286

Böyle bir uyarı, aydınlatma, rahatlatma ve en torpillisinden kopya verme ayetlerinin muhatabı olmuşuz elhamdülillah. Yani korku bize sadece hayra, güzelliğe yönelme noktasında ufak bir ara gazı olmalı. Aşırı derecede korkulara gark olursak ya da her yanımızı sardıysa ve şifa aramıyorsak ciddi anlamda başımız dertte demektir. Dünyada cehenneme dönmüştür çoktan hayatımız. Hem denemişsinizdir belki: Allah'ım hayatta  en büyük korkum şu der ve fark etmeden bilinçaltınıza da dualarınıza da adres beyan edersiniz, ömrünüzün bir yerlerinde muhakkak o şey ne ise karşınızda bulursunuz. (Allah ırak eylesin; kanser olur, evladı ölür, eşiyle boşanır, fakir fukara olur vs.) Bilimsel olarak çok ciddi deliller sunuluyor bu konuda, olumlu düşünün olumlu olsun deniliyor. 

Uhrevi hatırlatmalarda da taktikler gösteriliyor bize.

 “Allahümme innâ nes'elüke'l-muâfâte fi'ddünyâ ve'l-âhireti: Kulun 'Allâh'ım! Senden dünyada ve ahirette âfiyet istiyorum' demesinden daha faziletli bir duâ yoktur.”  Hadisi Şerif

Allah var gam yok.

Hayra yoralım, hayrolsun.

Bunlar en güzel hayatı yaşama taktikleri olsa gerek.

NEDEN OLDU? NEDEN ÖLDÜ?

Bunca şeyi yazarken şunu açık seçik ifade edebilmek için uğraşıyorum aslında: Biz korktuklarımızın korktuğumuz ya da gerekli açılardan tedbir almadığımız için olduğunu sanıyoruz ya...

Hah aslında o öyle değil. Bu net, bu hak. Ölümse Afrin'de veya değil, Birleşik Arap Emirliklerinde partiden gelirken veya değil, o gün o saatte geleceği için can sahibini bulmuştur. Askere gitmeseydi, eğlenceye katılmasaydı, o otobüse binmeseydi gibi keşkeler sadece şeytani vesveselerden ibaret. İlahi kader planında alnımıza yazılan yazı üzerinden arkadan dil uzatmak veya bol sallamalı yorumlar ise, sadece ahlak yoksunluğudur benim aciz fikrimce. Kendimden biliyorum, kaza geçirdiğim yolculuk için hastanede yatarken yanıma gelip "hiç rüya görmedin mi o gece kaza olacağına dair? Neden gittin de sakat kaldın" diyenler dahi olmuştu. Yooo, görmedim rüya ya hu. Güle oynaya gittim aksine. Nasibimse yürüyememek, yazıldıysa

Kaderime sıkıysa engelle!

“Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; 
 Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı.” 
Necip Fazıl Kısakürek 

Tek bildiğim, hissettiğim, dost meclislerinde her fırsatta cümle aralarıma sokmaya çalıştığım; her insan bir dünya, bir kader, Allah ile arasında kendi görüşmeleri olan bir eşrefi mahlûkat, Rab katında mertebesi sırlarda saklı olan... Ne hayatında ne ölümünde, ne de ölüm şeklinde manalar arayıp yorumlar eklemek haddimiz değil. Bu cümleleri elimden geldiğince yaşamaya ve tebliğe uğraşıyorum. Herkes olduğu gibi kabullenilir ise zannımca gereksiz hiddet ve şiddete meylimiz azalır. Ne kadınlar dövülür sokak ortasında, ne yaşamı bizden farklı sosyal statüde insanların hayatları didik didik edilir, ne de aşina olmadığımız ve benimsemediğimiz dünya akımlarına evlatlarımız kurban edilir. Yüreğim baharı bekliyor, ümidim kırdaki dağ menekşeleri gibi çiçek açmak üzere. Satırlarımda çok şeyi balarısı misali daldan dala konarak sıraladım, helal edin hakkınızı.

Şehitlerimiz, razı olsun bizden inşallah. Vatanımız ve bayrağımız daim, ezanımız baki olsun. Allah bu millete başka İstiklal Marşı yazdırmasın.

Baki Huda’ya emanet olunuz sevgili dostlar...

 

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Mehmet Akif ERSOY

 

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz