Kader GÜR
  • 01/01/1970 Son günceleme: 12/06/2012 00:11
  • 18.761

Komşum Recep Tayyip Erdoğan’ın Genel Başkanı olduğu AK Parti, on yıldır tek başına iktidarda ve iktidarı üç yıl daha devam edecek.

Tam demokrasili Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanıyor. Menderesli Demokrat Parti’nin bile rekorlarını altüst etti komşum. Türkiye’de her şey tozpembe değil ama düzeltecek umuduyla Komşumun partisine üç dönem yetki verdi halkımız… Zaten başka alternatif de yok gibiydi… Alternatifsiz olması AK Parti’nin en önemli şansıydı muhakkak. Ayrıca geçmiş hükümetlerin çok kötü icraatları da, halkımızın, AK Parti’ye yönelmesinde önemli bir etkendi.

 
Çıraklık ve kalfalık döneminde, her şey çok güzel olmasa bile, çok fena da gitmedi. Ne olduysa ustalık döneminde oldu… Tecrübesinin eşliğinde mükemmel işler yapması beklenen komşumun AK Parti’si; ak dediğine kara, kara dediğine ak dedirtecek işler yapmaya başladı.
 
Sanki uzun süre iktidar olmaktan ve koşturmaktan harap ve bitap düşmüşe benziyor komşum. Önüne çıkan tehlikeleri göremiyor. Uzun bir yolun yorgunluğuyla iyice dikkati dağılan şoför gibi hatalar yapılıyor. Zikzaklar çiziliyor. Yolcular tedirgin oluyor.
 
İlk defa Kürt Açılımı ile çizilen bu zikzaklar, şike operasyonları ile ayyuka çıktı. Kişilere özel kanun çıkarmak için tartışmalar yapıldı. Millet tam bir şoka uğradı, beyinler kısa devre yaptı. Komşum Erdoğan’a güvenen millet, ‘vardır bir bildiği diyerek’ (altını çizerek söylüyorum) aşırı bir tepki vermedi.
 
Öyle görülüyor ki; kazaen yapıldığı zannedilen bu yanlışlıklara bilerek devam ediliyor. İlk defa, 28 Şubat soruşturmasının "dalga dalga" yapılması ile yargıyı eleştiren komşum, bu durumun toplumda tedirginlik yarattığını belirterek Ergenekon sanıklarının lehine görüş bildirdi. Oysa sokaktaki bir çocuğun bile akıl edebileceği gibi, özellikle de organize işlenen suçlarda, herkes biranda tutuklanamaz çünkü herkesin suçu kısa zamanda ispatlanamaz. Süreç içinde ispatlananlar dalga dalga tutuklanır ve bunun böyle olması gayet doğaldır.
 
Diğer yandan, bu durumun toplumda tedirginlik yarattığı da hiçbir şekilde ispatlanamamıştır. Suçluların tutuklanması toplumda tedirginlik değil rahatlık yaratır. Yargı da bunu yapmıştır. O dönemin mağdur bir insanı olarak ben çok rahatım.
 
Onların 28 Şubat sürecinde yarattığı tedirginler yanlarına mı kalmalıydı? Ramazan günü Okmeydanı SSK Hastanesi’nde müfettişin karşısında 5 saat ifade verdim.. Ve Ramazan günü karşımda fosur fosur sigara içti. Hiçbir suçu ve günahı olmayan insanlar ne büyük tedirginlikler yaşadılar. Bunu en iyi benim komşum bilir, çünkü süreçten en çok etkilenenlerin başında kendileri gelir…
 
Şimdi de Hükümet, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesinde yapılacak değişiklik ile özel yetkili mahkemelerin yetkilerinin daraltılmasını veya kaldırılmasını gündeme taşıdı. Basında gördüğümüz kadarıyla değişikliğin; Balyoz, Ergenekon ve 28 Şubat soruşturması gibi davaları olumsuz yönde etkileyeceği eleştirisi var. Yapılacak yasal düzenlemeyle, dava sanıklarının tahliye olacakları ihtimali herkesi ciddî şekilde endişelendiriyor.
 
Bakan Binali Yıldırım, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. Maddesi’nin toplumda rahatsızlık yarattığını söyledi. Bu rahatsızlık sadece Ergenekon, Balyoz, KCK ve 28 Şubat davalarıyla ilintisi olanlarda vardır. Bunlar toplumun ne kadarını temsil ediyorlar ki. Ben, yaşadığım mahallede ve sokakta böyle bir rahatsızlığın gramını bile hissetmedim.
 
Tutuklu bir tümamirale ait olduğu söylenen ses kaydında, 2-3 aya kadar tahliye çıkacağı ve bu defa Beşşar Esed zihniyetiyle çoluk çocuk demeden kıyım yapılacağı söyleniyor. Tam da denilen vakte denk, Hükümet kanadından Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesinde değişiklik yapılacağı açıklanıyor. Yapılan değişiklikle, tutukluluk sürelerinin azıcık kısaltılması bile, birçok Ergenekon sanığının dışarı çıkacağı yorumlarını somutlaştırıyor.
 
Bu ülke için canını ortaya koyan hâkim ve savcılarımızın da hayatı tehlikeye atılmış oluyor.
 
Ayrıca AK Parti’nin gündeminde, malum ses kayıtlarını haber yapan ve illegal yapıları kamuoyuna taşıyan gazetecilere yasak getiren kanunun da olduğu söyleniyor. Eğer bu söylentiler gerçekse ve gerçek olma ihtimali her gün biraz daha belirginleşiyorsa AK Parti’ye gerçekten bir şeyler oluyor demektir.
 
Belki de, bunca darbe indirilmesine rağmen, anlaşılıyor ki, sadece kuyruğundan tutulabilmiş, gövdeye hala dokunulamamıştır.
 
Diğer yandan, özel yetkili mahkemeler ile Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. Maddesi Gülen Hareketi’nin hayat sigortası gibi görülme saplantıları içine giren bir kesimde var. Mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılara da bu hareketin üyesi sıfatıyla bakılmaktadır. Oysa Gülen hareketi, siyasî bir partinin emri ve etki alanına girmeyecek kadar akıllı bir yapıyla yapılanmıştır. Hareket AK Parti’den önce de vardı, sonra da olacaktır. Siyasî bir yapılanmaya bağlansaydı, Türkiye sınırlarını aşıp bir dünya hareketi olamazdı. Üstad Bediüzzaman’dan başlatırsak, şimdilerde Sayın Fethullah Gülen’in ismiyle anılan hareket, Birinci Dünya Savaşı dâhil, içe ve dışa yönelik bütün askerî ve sivil darbeleri ustaca atlatmış, her gün sayısını artırarak gücüne güç katmıştır. Üzerine ne oyunlar oynanırsa oynansın, kabul etmek gerektir ki, Anadolu insanı, bu hareketi bağrına basmış; fedakâr evlatlarıyla da dünyaya taşımıştır. Dolaysıyla da durdurulması imkânsızlaşmıştır.
 
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi, hiçbir zaman toplumun sorunu olmamıştır. Gündem sunîdir ve elit bir kesimin suçlarını örtbas etmek amacıyla oluşturulmuştur.
 
Bu toplumun sorunu işsizliktir. Bu toplumun sorunu eğitimsizliktir. Bu toplumun sorunu, taşeron firmada on altı saat mesai ile çalıştırılıp maaşını alamayan ve kredi kartları borcu ikiye katlanan işçinin dramıdır. Bu ülkenin sorunu, devlet ihaleleriyle servetine servet katanların karşısında eriyip giden küçük ve orta ölçekli esnafların dertleridir.
 
Bu ülkenin sorunu İzmir mezarlığına, her gün elli sahipsiz bebek defnedilmesidir. Mezarlık imamı, İzmir’de yerel bir gazetenin yazarına anlatmış. Ve yazar köşe yazısında insanın tüylerini diken diken edecek şu ifadeyi kullanıyor: “Bu rakam bir mezarlık için yıllık 18 bin ölü bebek anlamına geliyor.”
Evet, Türkiye’nin sorunu, aile müessesinin çatır çatır çatırdamasıdır. Türkiye’nin sorunu, bir neslin günah girdapları içinde kaybolmasıdır. Türkiye’nin sorunu, Güneydoğu’da sahip çıkılmayan her çocuğun hâlâ terörizmin eline düşüp dağa çıkarılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasıdır. Türkiye’nin sorunu, dağa çıkan çocukların sayısıyla doğru orantılı, asker veya polis evladını kaybetme riskini yaşamasıdır vs. vs…
 
Şimdi soruyoruz, bunca sorunla uğraşmak varken AK Parti nereye koşuyor? Yüzde elli oy almak, bu sorunları ortadan kaldırmıyor. Hikâyedir doğruluğunu bilemiyorum ama Yavuz Sultan Selim ile çok sevdiği veziri arasında geçen şöyle bir hikâye anlatılır:

Önceki vezirlerin devlet işlerinde gösterdikleri gevşeklik nedeniyle padişah tarafından idam edildiğini bilen vezir, kendisi için de aynı korkuyu yaşamakta, tabiri caizse, her gün ölüp ölüp canlanmaktadır. Artık bir gün canı burnuna gelmiş Yavuz Sultan’a, “Her gün ölüp ölüp dirilmekten bıktım!.. Artık idam edeceksen et!..” demiş. Yavuz Sultan Selim, kendisinden gayet emin ve kararlı bir sesle, “Bizim niyetimiz de odur ama henüz senden iyisini bulamadık.” diye cevap vermiş. Biz de şimdi diyoruz ki, halkın niyeti de odur ama!.. Komşumdan iyisini bulamadı henüz…

Yazarın Yazıları