Ekrem VANLI
  • 08/03/2014 Son günceleme: 11/03/2014 23:11
  • 10.533

Ukrayna’da yaşanan olaylar neticesinde, Kırım’ın referandum oylaması ile Rusya’ya bağlanması durumunun sosyal - kültürel dengelerin değişmesi ve ileride olumsuz süreçlerin yaşanacağı açık bir şekilde maalesef görülmektedir.

Haber kanallarında Kırım’da yaşayan Türklerden bahsedildiğinde geçmişte yaşananları hatırlamakta zorladığımızı üzülerek söylemeliyim. Bu sebepten dolayı hafızamızı tazeleyip Kırım’da yaşamakta olan 300 bine yakın Kırım Türklerinin (Tatarlarının) tarihsel geçmişine ışık tutmaya çalışacağım.

Pek çoğumuzun Tatarlar olarak andığı Kırım Türkleri, bu günkü Kırım topraklarına, 9. ve 10. yüzyılda gelmeye başladılar. O tarihlerde Kıpçaklar olarak biliniyorlardı.

Rus kaynaklarındaki isimleri Kumanlardı. Kıpçaklar, savaşçı insanlar olmakla birlikte, kalıcı devlet kuramadılar. Genel olarak, birlikte oldukları milletlerin yönetimlerinde yaşadılar ve onların kültürlerini benimsediler. 12. yüzyılın sonlarına doğru, tarih kitaplarımızda Altınorduolarak geçen, gerçek adı Altın Orda olan devletin temelleri atıldı. 1238 yılına gelindiğinde Batu Han devletin hâkimi olmuştu. Devletin halkı, Kıpçak Türklerinden oluşuyordu. Batu Han’ın kardeşi Berke Han Müslümanlığı kabul edince Kıpçaklar, kültürel bir değişim yaşadılar. Bu değişimin sonunda Kırım Türkleri denilen millet oluştu.

Altınordu Devleti, son hakanları Toktamış Han zamanında, Emir Timur’a yenilince güç kaybetti. 1419 yılında tarih sahnesinden tamamen silindi. Yerine birkaç hanlık kuruldu. Bunlardan biri, 1441 yılında Hacı Giray’ın kurucusu olduğu Kırım Hanlığıdır. Hacı Giray Han, 1454 yılında, Osmanlı Devleti’nin askerî desteği ile kendilerini rahatsız eden Cenevizlileri yendi. BöyleceOsmanlı Devleti Kırım Hanlığı ilişkisi başladı. İkinci Kırım Hanı Mengli Giray döneminde Kırım, Osmanlı Devleti’nin himayesine girdi. Himaye 300 yıl devam etti.

Rusya’nın gelişme politikalarını uygulamaya koyduğu dönemlerde Kırımda taht kavgaları başlamıştı. Osmanlı Devleti de güç kaybediyordu. Olaylar aynı tarih dilimine denk geldi.1768 - 1774 Osmanlı Rus Savaşları yaşandı ve 21 Temmuz 1774 tarihinde Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı. Bu Antlaşmaya göre Kırım, Osmanlı’dan kopartıldı, bağımsızlaştırılarak Rusya’nın kolayca yutabileceği bir lokma haline getirildi. Ruslar, Kırımdaki taht kavgalarını körükleyerek iç savaş haline dönüştürdüler. Bu sebeple Kırım Türklerinin bir bölümü, 1778 yılında, Ak Topraklar dedikleri Osmanlı yönetimindeki bölgelere göç etmeyebaşladılar. Yerlerine, 75.000 Rus köylüsü yerleştirildi.

8 Nisan 1783 tarihinde Rus Generali Potemkin komutasındaki Kızıl Ordu, Kırım’ı işgal etti. Kırım, Rusya’nın bir vilâyeti haline getirildi. Kırım Türklerinden bir bölümü daha Ak Topraklara doğru yola çıktı. 1783-1800 yılları arasında 500.000 kişi yurdunu terk etti. Ayrılanlar, toplam nüfusun % 35’i idi. Göçler, 1800 yıllarında hep devam etti. Sayı, 1,5 milyona ulaşmıştı. 1900’lü yılların başında, yarımadada kalan Kırım Türklerinin sayısı, 250.000 olarak tahmin ediliyor.

İkinci Dünya Savaşı yılları, Kırım Türkleri için acılarla dolu olarak geçti.

Savaş sonunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) Devlet Başkanı Stalin, Kırım Türklerinin savaş sırasında Almanlarla işbirliği yaptığını iddia ederek top yekûn sürgüne gönderilmesini emretti. Emir, 18 Mayıs 1944 gecesi Kırım Türklerine iletildi. Kısa süre içerisinde, evlerinden hiçbir eşyayı almaksızın, bulundukları köyün, kasabanın, şehrin meydanında toplanmaları isteniliyordu. Evini terk etmek istemeyenler zorla götürüldü.

1956 yılında Krusçev, Stalin dönemini karalama kampanyası başlattı. Bu kampanya ile Kırım Türkleri, rahat nefes alma imkânı bulabildiler. Kültürel organizasyonlarına ve eğitim görmelerine izin verildi. Bu yumuşamadan cesaret alan Kırım Türkleri, vatana dönmek istediklerini ilgililere duyurmaya başladılar, Kremline temsilciler gönderdiler. 1960’lara gelindiğinde sürgündeki Kırım Türklerinin millî mücadelesi, firesiz bir kitle hareketine dönüşmüştü. Miting ve protesto toplantıları düzenlendi. Toplantılara katılanlar ağır şekilde cezalandırıldı. Kırım Türklerinin efsaneleşen lideri Abdülcemil Mustafa Kırımoğlu hapse mahkûm edildi.

Kırım Türkleri, 1956 yılına kadar zor şartlar altında hayatta kalmak için uğraş verdiler. Bulundukları yerleşim alanının dışına çıkmaları yasaktı. Eğitim görmeleri engelleniyor, kültürlerini korumalarına izin verilmiyordu. Kırım şivesiyle konuşanlar, şarkı-türkü söyleyenler cezalandırılıyordu.

Kırım Tatar Millî Hareketi’nin ortadan kaldırılamaması üzerine, alışılagelmiş baskı uygulamalarının yanı sıra, KGB aracılığıyla Millî Hareket içinde bölünmeler meydana getirmeye teşebbüs etmek, çok sınırlı sayıda Kırım Tatarının Kırım’da yerleşmesine göz yumarak geride de kalanların boş bir umutla sükûnet içinde beklemelerini temin etmek ve bir takım kısıtlı tavizlerle halkın sürgün bölgelerinde “kök salmasına” çalışmak gibi teşebbüslere başvuruldu. Hatta bir ara, 1980’lerin başlarında, Kırım Tatarlarına sürgün bölgelerinde iki kasaba çerçevesinde “sunî vatan” yaratma deneyi bile yapıldı. Bir taraftan Kırım Tatarlarının Kırım’a yerleşmelerine müsaade edilmezken, diğer taraftan, muhtemel bir dönüşü büsbütün imkânsız hale getirmek üzere, Kırım’a Slav unsurlar iskânına bilhassa 1967 sonrasında büyük hız verildi. Nitekim halen Kırım’da yaşayan Rusların önemli bir kısmı bu tarihlerden sonra Kırım’a yerleşenlerden oluşmaktadır.

Kırım Türklerinin en fazla güvendikleri devlet ise Türkiye. Yıllarca Osmanlı idaresi altında yaşayan Kırım Türkleri, Türkiye’yi ikinci anavatan olarak kabul ediyorlar. Kırım Türklerinin lideri Mustafa Abdulcemil Kırımlıoğlu, Türkiye’nin dünya Türklüğünün doğal lideri olduğunu ifade ederek şunları söylüyor:

"Türkiye Cumhuriyeti Türk dünyasında ayrı bir yer tutuyor. Türkiye, Türk Dünyası’nda bağımsızlığını kazanan ve bunu müdafaa etme kudretinde, kendi ordusuna sahip yegâne Türk devletidir. Türkiye’de milli medeniyet ilerledi, Türk dili zenginleşti ve yeterli hale geldi. Türkiye ekonomisi diğer Türk ülkelerinin ekonomilerine göre daha fazla gelişmiştir. Bütün bu faktörler, Türkiye’ye Türk dünyasında lider olma konumunu kazandırıyor... Türkiye gerçekten de Türk dünyasının tamamı için birleştirici ruhi merkez olabilir." (Mustafa Abdülcemil Kırımlıoğlu)

Kırım’ın geçmişine bakıldığında çok zor süreçlerden geçtiği ve bunun devam edeceği görülmektedir. Kırımdaki Türk kardeşlerimizin maddi ve manevi birçok mevcut sorunlarının olduğu unutulmamalıdır. Yakın tarihte Ortadoğu’da birçok Müslüman şehit oldu ve olmaya devam ediyor. Müslüman ülkelerin bu durumu içimizi yakmaya devam ederken Kırımda olabilecek bir savaş ihtimali ile bir yenisinin daha eklenmemesi için Kırım’ın yanında olmalı ve dua etmeliyiz.

Yazarın Yazıları