Ekrem TUNCER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 07/02/2014 23:11
  • 9.647

Hayatımda ilk defa sıradan bir vatandaş olarak oy kullanmanın nasıl bir duygu olduğunu yaşayacağım.

Kendimi bildim bileli Milli Görüş geleneğinde siyaset yapan babam ve dedem sebebiyle hep 'taraf' olarak seçimlerde saf tutmuştum. Oy vermeye yaşımın yetmediği seçimlerde anons araçlarımızla vatandaştan partimize oy isteyecek kadar da fanatik ruhluydum. Hatta 'evladım sen oy istiyorsun ama kendin oy vermeyeceksin' gibi esprilerde olmuyor değildi. 


Refah Partisi'yle gözümüzü açmıştık. Erbakan Hocamızdan önce Erdoğan'ı tanımıştık. Yanlış hatırlamıyorsam; 8 yaşlarında arkadaşlarımla konvoy oyunu oynayacaktık. Tabii ben'Erdoğan olacağım, Parti'nin lideri benim' diyordum. Arkadaşlarımdan birisi o zaman; 'senErbakan olacaksın, çünkü Parti'nin lideri o' demişti ve beni zorla Erbakan yapmışlardı. (94 yerel seçimleri zamanı)

İşte Erbakan Hocamızı tanımaya başlamam o tarihlere dayanmaktadır. Sonraları Çubukluİlköğretim Okulunda okurken; sınıf hocamız bana bol bol Erbakan taklidi yaptırır olmuştu. Artık Erbakancı olmuştuk. Arada bir Tansu Çiller taklidi de yapıyordum. O da bizden di ya o sıralar. 'Mertcesur ve delikanlı kadındı ne de olsa. Refah Partisi ile koalisyona girmek her babayiğidin harcı değildir.' (Bunlar çevremdeki RP'li büyüklerimin yorumları)

On yaşlarındayken 28 Şubat süreci başlamıştı. İzlediğim Tv'deki Hamdi Alkan şarlatanıErbakan Hocamızın dini kanaat önderlerine verdiği iftarı kendince yorumluyor, şeyhler bir birkıyafetlerini çıkarıyor, yok ben şurada ezilen köylüyüm, yok ben burada sömürülen işçiyim,yok ben orda hakkını alamayan memurum gibi mesajlarla; REFAHYOL'un T.C tarihinin en fazla zam veren hükümeti olma özelliğini karalama kampanyası yapıyordu. Bu tiyatro vebenzerleri aklımda derin izler bırakmıştır.

Aile olarak ta bu psikolojik harekettan etkilenmiştik. Annem evimizde verdiği Kur'anderslerini aksatmamıştı ama her an her şey olabilir diye tetikteydik. Kardeşimin okuduğu kurs için basılacak haberi gelirdi. Gece gece gider kardeşimi alır eve getirirdik. Düşünebiliyor musunuz? Kur'an öğrenmek %99'u Müslüman olan bir ülkede suç gibi algılanıyordu. Abi'm Kartal Anadolu İmam Hatip okulunda okuyordu. Bir dönem başörtüsü eylemleri sebebiyle derslerine giremedi. O dönemdeki katsayı adaletsizliği sebebiyle de istediği üniversiteye kayıt yaptıramayarak ciddi manada mağdur edildi. Tabii biz meseleye 'olanda hayır vardır' mantığıyla bakıyoruz. Keşkeler sıralamıyoruz.

yaşlarda Siyonist düşmanlığımda şekillenmeye başlamıştı. Evimize Akit ve Milli Gazetegeliyordu. İsrail'in yaptığı zulümleri okudukça kendimce yazılar yazıyor, nefretimi her geçen gün artırıyordum. 

Refah Partisi'nin kapatılması...

Refah Partisi için açılan kapatma davasını duymuştum ama hiç ihtimal vermiyordum. 'Kapatmazlar' diyordum kendi içimden. Belki de; Nizam ve Selamet partilerinin kapandığını, o zamanlar bilmediğimdendi bu rahatlığım. Ne zaman ki; Ahmet İhsan'dan (Ekrem Erdem'in oğlu) "babam; 'herhalde kapatılacağız' dedi" ifadesini duyduk o zaman inanmaya başladım RP'nin kapatılacağına. 

Aktif siyasete Fazilet Partisiyle girmiştim diyebilirim. Beykoz'da Yücel Çelikbilek, İstanbul'daAli Müfit Gürtuna adayımızdı. O dönemde yeni yeni Numan Kurtulmuş ismini de duyar olmuştum. Babam; 'On tane Tayyip eder' diyordu. Tayyip Erdoğan'ın şiir kasetinin satış rekoru kırdığı zamanlar. Çubuklu Mahalle Başkanımız Süleyman Kaya vardı. Birde Yılmazabi vardı Doğan arabasına ses sistemi koymuştu. Onunla mahallede dolaşıyorduk. Afişler, pankartlar asıyorduk. (18 Nisan seçimleri) Bir görevim yoktu yaşımız sebebiyle ama ne iş verseler yapmak için can atıyorduk. Genç abilerimize de özeniyorduk; öyle arabasıyla Parti müziklerimizi son ses açıp dolaştıklarında gururlanıyorduk. Bu abilerimizden birisi de CihatBiçer'di

Hep duyardım o zamanlarda; 'Yücel Çelikbilek teşkilatı küstürdü, bu seçimi kaybedeceğiz.' Hele hele o Şahap Şeker diye bir adam vardı. Onun için neler duyardım neler. Deyin ki adamı bir kere gördün mü? Görmeden gıcık olmuştum. Velhasılı kelam; Beykoz'da ve Sarıyer'deaz farklarla seçimi kaybetmiştik. 

Fazilet Partisi o seçimde yerel oylarda 1. Genel oylarda ise 3. OlmuştuMerveKavakçı'nın TBMM'ye girdiği dönem. Kavakçı'nın yaşadıklarından etkilenmemiz biraz daha farklıydı çünkü o dönem aynı zamanda komşumuzdu. Şimdi biraz geriye sarıp baktığımızda ne kadar da suni gündemlerle insanların zihinlerini meşgul etmişler. Ne olurmuş yaniKavakçı yemin edip Milletvekili olsaymış. O zaman MHP'nin yaptığı kıvırcıklığı da hiç unutamam. Başörtülü vekillerine baş açtırmışlardı. Kelli felli ülkücü Abi'lerimizin karizma duman olmuştu. 'Ürkeğe değilerkeğe oy verin' diyenler; Erbakan hocamızı pasif kalmakla eleştirenler kedi gibi sinivermişlerdi.

Hocamızın masaya yumruğunu vurmadığı yönündeki eleştiriler Fazilet Partisi içerisinde de seslendirilir olmuştu. Daha öncesi de vardır muhakkak ama bu denli mahalle teşkilatlarına kadar inmiş değildir. Malum o dönem iki adaylı kongre yapılır ve Abdullah GülRecai Kutan'akarşı aday olur. Büyüklerimizden duyduğumuz yenilen, yenene tabii olacaktır. Ben AbdullahGül'ün kazanmasını istiyordum. Kongre bitmiş, ama içteki ayrık düşünceler bitmemişti. Hiç unutmam Yücel BaşkanŞahin Soylu ve Dedem Paşabahçe'de Mustafa Çelikbilek'inİnternet Cafe'sinde ki ofiste oturuyorlar, karşılıklı tatlı tatlı atışıyorlardı. O zaman anlamıştım, Yücel Başkan'ın yenilikçi Şahin Başkan'ın gelenekçi olduğunu.

İlk resmi parti görevimi de Fazilet Partisinde almak nasip olmuştu. Babam'Bora GüroğluPaşabahçe gençlik başkanı, git ona sana görev versin' dedi. Gidiş o gidiş. Bora Güroğlubeni yardımcısı yaptı ama kendisi işi asmaya başladı. O ara Abdullah Bircan'da vardı ama yok gibiydi anlayacağınız. 

Fazilet Partisi'nin kapanması...

Fazilet Partisi'nin kapandığı haberini Abdİpekçi Spor Kompleksindeki görevli olarak gittiğimiz, Milli Gazete gecesinde öğrendiğimde gayet normal karşılamıştım. 'Nasıl olsa yeni bir parti kurarız' mantığıyla bakıyordum. Ayrışma olacağı aklımın ucundan bile geçmiyordu. Kapanma haberi duyulur duyulmaz Abdi İpekçiTV canlı yayın araçlarının akınına uğramıştı. Bizi de rahat yayın yapsın diye Show TV muhabiri Bekir Hazar'ın yanına verdiler. O zamanlarReha Muhtar var Show'da, bayağı da meşhurdu biliyorsunuz. Tam bağlantı kuruldu, o sıra yanlış hatırlamıyorsam Erbakan Hocamız salona giriş yaptı, bizim aklımızda ne görev kaldı ne de Bekir Hazar.. Bir ara baktık izdihamdan Bekir abi yerlerde, yine dayanamadım el attım, kaldırdım ama olan olmuştu. Reha Muhtar'a güzel malzeme vermiştik. (O görüntüleri haberjeneriklerinde bayağı bir kullanmıştı.) 

Erbakan Hocamızdan agresif bir konuşma bekliyordum ki sükutuhayale uğradım. (RPkapandığı zaman ki konuşmasına yaş itibari ile tam vakıf olamamıştık) Hocamız; heyecanlı bir konuşma yaptı ama sanki FP kapanmamış, hiçbir şey olmamış gibiydi. O zaman 15 yaşlarında bir genç olarak ateş bekleyen barut gibiydik. Eğer Hocamız, kışkırtıcı bir konuşma yapsaydı herhalde yasadışı bazı işlere karışabilirdik. 

O dönemde ki gençlik başkanımız Ali Osman Çite'nin bizi Paşabahçe'deki MGV ofisinde toplantıya çağırmasıyla; Milli Görüş'ün iki partiye ayrılacağının ilk somut sinyali de almış oldum.Ahmet Çelikbilek ve bir kısım; yenilikçi yönde, Yunus Asan ve bir diğer kısım ise gelenekçi yönde duruyordu. Toplantıda; yukarıdaki duruma göre hareket edileceği, ayrışma olmaz ise normal devam, olursa da koca bir soru işaretiyle 'kifâyeti müzakere' yapılmış oldu. 

AK Parti ve Saadet Partisi kurulur...

Ben ayrışma sürecinde Erdoğan ve çevresine olumlu bakıyordum ama Babam ve DedeminErbakan Hoca'dan yana tavır almasından da etkilenmiyor değildim. O sıralar, İsmet Soner abimiz geldi ve 'Ekrem mahalle teşkilatını kuruyoruz, seni de yazıyorum.' Dedi. 'Abi hangi Partinin?' diye sorduğumda 'Saadet' cevabını alınca; 'Ne işimiz var yaşlılarla, gençlerin yanında yer alalım.' dedim. Onun da aklı karışık olacak ki; 'Doğru söylüyorsun, öyle yapalım' dedi. Herhalde benden aldığı gazla da gidip Paşabahçe Camii lokalinde kendisini AKParti'nin Mahalle Başkanı ilan ediyor. Birkaç gün sonra da yanıma geldi ve 'Seni listeye yazdım.' dedi. Bende; 'AK Parti'nin listesine di mi?' diye sordum. Ne dese beğenirsiniz; 'Vallahi Şahin başkan çok kızdı, Saadet'in listesine yazdım.' O günden sonra anlayacağınız Saadet'li olduk. O süreçte gerçekten çok ciddi manada kafa karışıklığı yaşandı. Hatta bir ifade vardı: 'Gündüz Saadet'çiakşam Ampulcü' 

İnsanlar taraflarını, şu haklı veya bu haklı diye değil, hatır ve gönül ile belirliyorlardı. Mahallelerde böyleyken, üst düzeyde de farklı olmadığını zamanla anlamış oldum. Bizim 'Ne mücahit adam, bak AK Parti'ye gitse Bakan olurdu, Milletvekili olurdu' dediğimiz Abi'lerimizin çoğu; ya alınmadıkları için, ya gelecek görmediklerinden, ya da ellerindeki bazı kaynakları bırakmak istemediklerinden 'sabit kadem' kalmışlar. (Azda olsa Samimi olanlar da var)

Sonra ki süreçlerde, yaşanan olaylar ve gelişmeler neticesinde AK Parti'den Saadet'e,Saadet'ten de AK Parti'ye geçişler hem mahalli hem de genelde ara ara oldu. Anlayacağınız; insanlar olmak istedikleri yerde fırsatını bulunca saf tuttular. 

Not: Devamı haftaya…

Yazarın Yazıları