Saadettin KILIÇ
  • 30/06/2020 Son günceleme: 30/06/2020 18:34
  • 3.417

Kabul etmek gerekir ki; bir yıl önce Türkiye genelinde yapılan yerel seçimlerde CHP Genel Başkanı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun onayladığı veya ortaya çıkardığı belediye başkan adaylarının bu denli başarılı olmalarında bizzat etkisi olmuştur.

Ayrıca İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ile diyalogları ve HDP seçmenleriyle sessizce sürdürdüğü uzlaşma da kesinlikle göz ardı edilemez…

Ve bu saatten sonra bu partide hiç kimse Kemal Kılıçdaroğlu’na haksızlık etmez ve genel başkanlığı sürecinde bazı gafletlerine rağmen iyi niyetli özverilerini görmezden gelmez.

Fakat bu bir yerel seçim arifesi değildir.

Eğer Kemal Kılıcdaroğlu, bunca zaman içinde demokrasi adına sık, sık hamasetle ifade ettiği sözlerinde gerçekten samimiyse bunu bütün Türkiye’ye kanıtlamalı ve kişisel ihtiraslarını bir kenara bırakmalıdır.

18 yıldır iktidarda olan AK Partiye karşı, 2023’de veya bir baskın seçimde mutlaka kazanılması hedeflenen Başkanlık seçiminde, CHP’nin Genel Başkanı hala kendisi olursa bu başarının tekrarlanamayacağını mutlaka kabul etmelidir.

Neden mi?

CHP’NİN SOLCU OLMA HAKKI VAR MIYDI?” Makalemde de yazmıştım, birkaç değişik cümleyle yineliyorum:

Bilindiği gibi Türkiye’nin seçmen profilinin ezici çoğunluğunu Milliyetçi ve Sünni Dindar vatandaşlarımız oluşturmaktadır…

Ne yazık ki; okuma alışkanlığının çok düşük olduğu ülkemizde Sosyal Demokrat ve Sol literatürü algılamakta zorlanan bu geniş halk yığınları bu nedenle asırlardır kulaktan duyma sahip oldukları ve çok kolay kavradıkları bayrak ve din olgusunu başarıyla kullanan muhafazakâr siyasetçilere yönelirler.

Ve ancak bu liderlerin partilerinde kendilerini çok daha kolay ifade ederler.

Nüfusumuzun ezici bir çoğunluğu Sünni Müslüman olan ülkemizde CHP tek başına veya Millet ittifakıyla iktidar olup fabrika ayarlarına geri dönmeyi başarmak istiyorsa Batı kaynak referanslı, sol tandanslı ve Alevi kökenli biri lider ile değil ancak ve ancak Sünni ve muhafazakâr bir Atatürkçü lider ile bunu gerçekleştirebilir.

Seçimleri kazanıp fabrika ayarlarına dönmeyi sağladıktan sonra da, herkes yolunu seçebilir; isteyen sol, sosyalist, Marksist olur örgütlenir, isteyen muhafazakâr veya devrimci Kemalist kalmaya devem edebilir.

Ama bugünün koşullarında hiçbir sol görüş iktidar olmak için yeterince örgütlenmeyi başaramaz. Hatta iktidara muhalif hangi görüşten olursa olsun mevcut örgütlenmelerini bile koruyamazlar…

Bu bir niyet okuma ya da bir temenni değildir. Sadece Türkiye’nin seçmen demografisinin dayattığı can yakıcı bir gerçektir…

Örneğin son anketlerde de bu gerçeği görmemiz mümkündür.

AK Parti ve MHP’nin oyları hızla düşerken, kararsız oylar yüzde 25’lere çıkıyor ama Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin oyları aynı paralelde yükselemiyor...

Oysa aynı anketlerde Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanı olduğu bugünkü CHP’den tek başlarına bile çok daha yüksek oylar alıyorlar.

Nedeni açık; Mansur Yavaş Muhafazakâr ve Atatürkçü bir siyasetçidir, CHP desteğiyle birleşen ülkücü muhafazakârlar sayesinde seçmenlerden yüksek oylar alıyor.

Ekrem İmamoğlu da gençliği, güler yüzü ve yüksek hoş görüsü ile Atatürk’ün bütün ilkelerini başarıyla kucakladığı için sadece ülkücü sağ oyları değil, dindar kesimle birlikte devrimci oyları da etkiliyor.

Ama her ikisi de tarihsel bir sorumluluk altındadır, yani yarın bir erken seçim ilan edilse Belediye Başkanlığını bırakıp Başkanlık adaylıklarını açıklasalar, hem geniş seçmen kitlelerinden, hem de mutlak iktidar gücüne sahip Cumhur İttifakından görebilecekleri sürpriz tepkilerden dolayı kazanma şanslarını ciddi biçimde risk edebilirler.

Yine de kabul etmek gerekir ki; Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığı sürecinde başarısızlıkları yanı sıra çok başarılı işler de yapmış bir liderdir.

Demokrasi adına örnek eylemlere imza atmış, ama ne garip ki hala ağzıyla kuş tutsa yüzde 25 ile yüzde 30 arasında dolanmaktan ileri gidemiyor ve gidemez de.

Bu nedenle onu sadece ben değil yazılı ve görsel medyada çoğu zaman kayıtsız, şartsız destekleyen aydınlar da benzer gerekçelerle sorguluyorlar.

O ise CHP’nin 2023’e damgasını vuracak görkemli bir kurultay yapmasını sağlamak yerine, sanki ardından kovalayan varmış gibi oldubittiye gelecek bir kurultayla adeta genel başkanlığını yenden tasdik ettirmek istiyor.

Corona Virüs gerekçesiyle belirlenen kurultay tarihi belki onun genel başkanlığının sür git devamı için harika bir zamanlamadır ama demokrasi ve CHP’nin geleceği için aynı tas, aynı hamamdır.

Peki, ne yapılmalı?

Başta Kemal Kılıçdaroğlu, Olağan Kurultay öncesi genel başkan adayı olmayacağını açıklayarak, tüm ülkeyi heyecanlandırmalı.

Ve hiç kimseyle çatışmadan, zıtlaşmadan, ayrışmadan; “ben genel başkanlık misyonumu tamamladım” deyip, aklından CHP genel başkanlığını geçirenlere kendilerini özgürce ifade etme şansı vermelidir.

Bu partide Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi tüm ülkeyi kucaklayabilecek güçlü siyasetçiler var.

Örneğin İlhan Kesici, Abdullatif Şener, Muharrem İnce, Hüsnü Bozkurt ve aklıma gelmeyen diğerleri…

Onlar da genel seçimleri kazanmaları halinde parlamenter sisteme geçeceklerini ve TC Devleti Cumhurbaşkanlığını anasının ak sütü kadar hak etmiş Kemal Kılıçdaroğlu’na sunacaklarının sözü vermelidirler.

Kişisel görüşüm hala budur…

Yazarın Yazıları