Nuray AK
  • 22/12/2016 Son günceleme: 22/12/2016 20:50
  • 6.213

Merhaba dostlar, selamların en güzeliyle selam olsun hepimize…

Bir tane Resulullah sünnetini yaşatmak bile yüz şehit sevabı iken ahir vakitte, selam gibi kesin hükümlü bir emir belli mi olur; belki kurtarır bizleri… Sevabından ziyade bizleri rahmetle buluşturmasına muhtacız çünkü amellerimizin…

Korkmayın dostlar, yazılanları yazmak söylenenleri bir kez de ben sıralamak gayesinde değilim. Hatta açık olayım, ne yazmaya ne okumaya ne görmeye mecalim kalmadı benim. Yüreğim kor ateşlerde… Yaşımın her onluğunda imtihanın yenisiyle tanışıyorum. Kaldı ki varlığımızın özü, gayesi bu ama ben bunu içinde iken, olaylar tüm seyriyle vuku bulurken terennüm ediyorum. Ah be kul Nuray, bu da imtihan, bu da kader puzzle’ının minik ya da kocaman parçası diyerek.

İsyankâr yanım elbet soruyor, neden? Kimin ne hakkı var bu minvalde kalbimizin gemilerini yakmaya? Bizi geleceğe bakamaz hale getirme (asla gelmeyeceğiz biiznillah) oyunları oynamaya? Bu dünyada aşktan sonra en haz veren duygu olan güven duygusunun köklerine mayınlar döşemeye? Oysa karaciğer gibidir güven, beş yüz parçada bir parçası dahi sağlam kalsa merak etmeyin hücreler kendini yeniler ve sahalara sağlam döner oyuncu “Güven”. Mecburdur çünkü o defans oyuncusu gibi görünse de aslen forvettir, 10 numara beş yıldız bir duygudur GÜVEN… Ne hakkı var Hak’tan bilmeyenlerin ona dokunmaya? Hain mi kalleş mi kansız mı, ne menem? İşte bunları soruyorum tabi ki ben de… Sonrası sessizlik, endişe, keşke rüya olsa duası… Ama nafile…

Peki, neresinde durmalıyız bu can kırıklarının, elimiz-ayağımız kan revan içinde kalmasın için? Bulan var mı, bilen var mı Allah aşkına söylesin. Böyle zamanlarda sanırım tek kılavuzumuz dua ile safileştireceğimiz kalbimiz. Tabi içine bol miktarda Allah Resulü’nün güzel söz ve davranışları akıtılmış, öğretilmiş bir kalp. Af buyurun o kalp bende yok diyorsanız hiç kandırmayın etrafı da kendinizi de, kalbi güzel dediğiniz bir büyüğe sığının liman misali. Belki anne babanıza… Onlar herkesten çok ister yavrusunun doğru istikamette devam etmesini. İstemez fitne lağımlarının gül yüzlüsüne dokunup onu her iki cihanda leşlere karıştırmasını. Sorun valla, sorun: Annem, Babam ben nerede durayım, vatanım ve kendi ikbalim için nasıl amel edeyim diye…

Ben buldum (daha az ağlamanın, üzülmenin yolunu), şöyle buldum: Evvela canımızı acıtan şey nedir? Yürek alıcılarımızla oynanması, algılarımıza hüzün ve bedbahtlık bulaştırma çabası… E biz de algıda seçicilik yaparız o zaman… Sadece Kuran süzgecine koyarız tüm var olan, olmayan, algılamamız istenenleri… Öyle de yapıyorum şahsen ben son günlerde. Her bilgisayar ekranını açıp fitne ve kahpelik satırlarını okuduğumda Allah var, Allah her şeye yeter, bize bu imtihandan has güzellikler ve gerçekler kalacak, sonra yolumuz güller içinde devam edecek diyorum. Yanlış anlaşılmasın, bu yol haritasını Hakkı hak bilen, gerçek mümin, gerçek vatan perest herkesi içinde yürürken hayal ederek çiziyorum. Dünya ekonomisi, Türkiye siyasi tarihi ne eder, nereye gider bunlarda değilim. Derdim, düşüncem biziz. Efendimizin (s.a.v.) sonsuz yolunun yolcuları, güzellikler ikliminin yarenleri… Ümmet olarak vahdet sevdasıyla soluduğum aynı havayı soluyan tüm kardeşlerim…

Kelebek etkisine inanır mısınız? Ben inanırım ve hayatımda hep o kelebeklerin minik kanatlarını hissederim. Bir çırpışta tüm kara bulutları dağıtan, güneşin önünü açan kanatlar… Kocaman turkuaz ve turuncu renkli, siyah benekli kelebeğim, sen hep çırp kanatlarını… Yürekler senin minicik kanatlarından çıkacak fırtınaya muhtaç… Her çırpmanda  kardeşlik de, birlik de, şefkat de, rahmet de, paylaşmak de, çalışmak de, birleşmek de, sevinmek de, sabır de ve ALLAH de… Geçecek ey kelebeğim, yani ey hüzünler otağı kalbim… Geçecek bu güzler… 

TUANA

Sana söz yine baharlar gelecek 
Sana söz ışık sönmeyecek 
Ölüm yok ki Tuana uyan 
Şimdi yaşanacak…

Dipnot: Ölüm inananlar için sadece teferruat sadece yâre kavuşmanın adıdır aslında.

Sevdiğim Sezen Aksu mısralarıdır… Karlarda, bembeyaz örtüye inat açan Tuana’nın hikâyesi! Ah keşke…                                 

La taknetu min rahmetillah… “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” buyuruyor Mevlamız…  İşte biz de o sebeple hep öyle yapar ve yarın hep daha iyisi olacak deriz.

Günümüzde pozitif enerji denen de bu ayetin izdüşümlerinden sadece biridir zaten. Tüm yurdumuz gibi Beykoz’da da 15 Temmuz'da, hatta öncesinde ne kahramanlıklara şahit olduk hep beraber, ne olmaz denilenler oldu, ne kardeşler Malkoçoğlu kesildi, şeref ve İslam yoksunu ne zındıklar hüsran yaşadı… Oysa başlangıçta onlara göre bu sadece imkânsızdı. İnanç ve umut yan yana gelince her şeyi “Kün fe yekûn” emriyle yaratan Rabbimiz, biz kullarının isteğine rahmet tecellisiyle cevap buyurdu. Sonsuz şükürler olsun. Vermedi, vermeyecek inşa Allah Rabbimiz küffara yol. Ayeti kerimeyle sabit, asla Siyonizm kazanamayacak, asla... Malum ülke ve onun malum maşaları asla İslam devletlerinin kaderine galebe çalamayacak.

Bizler bu rahmet yağmurunda, canlarımızı kanata kanata da olsa, Rabbimizin yanına şehit-şühedalarımızı yolcu ederek de olsa sabredecek, savaşacak, baş eğmeyecek ve kazanacağız inşallah…

Ve dostlar yine şu karanlık günlerde en ışıltılı yuvam ailemin ve dernek kardeşlerimin yanı. İşten çıkıp derneğime gidip bazen yazılar, defterler arasında boğulmak bazen da sadece çayımı yudumlamak bile bana umut veriyor. Bu emekleri, gayretleri yaşattıran benim güzel Allah’ım sonucunda kim bilir hangi sürprizleri hazırladı diyerek hep güzellikleri bekliyorum. Tabi tüm engelsiz kardeşlerimle beraber. Sizlere de tavsiye ederim dünyanın yalan kısmından en gerçek haline hicret etmenizi bir-iki saatliğine de olsa…

Dostlarım anlayacağınız üzere karışık ruh halim Sizlere çok şeyi anlatmak istiyor. Ama dilim lal oluyor bazen. Gökkuşağının birinci ve sonra yedinci rengini gösterip aradakileri anlatamamışım gibi. Ama öyle hissediyorum ki Siz benim özümden neler geçtiğini anlıyorsunuz ve hatta aynısını yaşıyorsunuz. Bu bile bizim hala BİR olduğumuz hissiyle içimde püfür püfür meltemi estiriyor. Biliyorum sadece azıcık sabır yetecek güzel günlere, güzel nesillere… Benim hala umudum var.

Allah kömeğimiz ola…

Ve son bir şey: Ben polis kızıyım. Rahmetli Babacığımla ve onun dönem mesai arkadaşlarıyla (öz amcam sayardım tümünü) defaten gurur duyarak. Bilirim ölümle yaşam arasında bir mesleğin parçası olmayı... Eve üstü başı kan içinde geldiği sabah, Babamın neler yaşamış olabileceği fikriyle onu yaklaşık 5 dakika kapıdan içeri alamamıştım. Geç de kalmıştı üstelik. İlk kanlı tabloydu, 12 yaşındaydım. Babama da âşık hem. Meğer Karakolu taramışlar, Babacığım değil ama bekçi arkadaşı yaralanmış, Kadirli ilçesinden Adana'ya Üniversite Hastanesine Babacığımın kucağında gitmiş, bu sebeple üstü başı o mübarek arkadaş kanıyla o hale gelmiş. Hiçbir zaman istemedi Babam polis olmamı. "Çok yıpratıcı kızım, tam uğraşırsın ortalığı toparlarsın, sonra..." Sonrası yok... O yavrular babalarının şanlı naaşına sarılırken ömürlerince nasıl bir yetimliğe gark olacaklarını düşüne düşüne helak oldum bende herkesler gibi. Ama askerimiz, polisimiz ve mazlum aileleri belki de en zor peygamber mesleğini yapıyorlar. Yalan dünyada bu acılara paylaşarak sonsuz hayatı bekleyeceğiz inşa Allah...

Allah sabredenlerle beraberdir.

Çok severim aşağıdaki Behçet Necatigil şiirini. Ne zaman ihmal etsem içimde haykıran duygularımı, hemen açar açar okurum. Sizlerle de paylaşayım istedim, sevmelere hiç geç kalmamanız dileğiyle… Gerçek yetimlikler, öksüzlükler varken olmayan sevdiklerimizdir, sevmelerimizdir, göster(e)meyip cimri kaldığımız duygularımızdır çünkü...

Sevgileri yarınlara bıraktınız

Çekingen, tutuk, saygılı.

Bütün yakınlarınız

Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden

Siz böyle olsun istemezdiniz

Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi

Kalbinizi dolduran duygular

Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz

Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.

Yılların telâşlarda bu kadar çabuk

Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Yazarın Yazıları