“Merhaba sevgili okur! Bundan sonra Dost Beykoz ailesinin bir üyesi olarak yazılarım ile karşınızda olacağım. Gazetenin imtiyaz sahibi Kader Gür Bey’e, nazik ev sahipliğinden ötürü teşekkür ediyorum.
”
Farklı görüşlerde olsak da, kendisinin düşüncelere saygılı ve sansürsüz bir anlayışla köşe yazarlarını ağırladığını rahmetli Av. Ferda Kazancıbaşı’nın yazılarından çok iyi biliyorum.
Gelelim konumuza…
Türkiye günlerdir Diyarbakır’da kaybolan 8 yaşındaki Narin kızımız için endişe içinde. Ancak kimse bir gerçeği sorgulamıyor: Ülkemizde her gün onlarca çocuk kayboluyor. Ve işin ilginç yanı TÜİK, 2016 yılından bu yana bu konuda bir istatistik yayımlamıyor. Bu konuda Meclis’e verilen araştırma önergesi de reddedildi. Tüm bunlar ne demek oluyor? Çocuklarımıza neler oluyor? Narin çocuklarımızın narin bedenleri üzerinde hangi kötü emellerin kirli elleri var?
2008- 2016 yılları arasında Türkiye’de 104 bin 531 çocuk kaybolmuş. İşin garip yanı, TBMM Başkanvekili ve CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın açıklamasından öğreniyoruz ki, İçişleri, Emniyet Müdürlüğü ve Aile Bakanlığı 2016 yılından bu yana bu konuda artık veri paylaşmaz olmuşlar. Neden peki, diye sormalıyız değil mi?
Depremde kaybolan çocuklar neyin kurbanı?
Özellikle 1999 depreminde çok sayıda çocuğun kaybolmasının ardından, 6 şubat depremi sonrasında muhalefet bu konuda erk sahiplerini uyardı. Ancak; İYİ Partili Op. Dr. Turhan Çömez’in 10 Ocak 2024’te TBMM Genel Kurulu’na verdiği, depremde çocuk kaçırma ve insan ticaretine konu olma olaylarının değerlendirilmesini de içeren önerge, AKePe ve MHP oylarıyla reddedildi.
Korku filminden bir sahne gibi
6 Şubat depremi sonrasında 5 yaşında depremzede bir erkek çocuk Hollanda’da polis tarafından yalnız bir halde bulunmuştu. Türkçe konuşan bu çocuğun oraya nasıl gittiğini kimse açıklamadı. Bakanlık, çocuk Türk değil, Suriyeli dedi ancak Türk olsun ya da olmasın, bu, ailesi Türkiye’de depremzede durumunda olan bu çocuğun Hollanda’da yalnız başına ne aradığını, oraya nasıl gittiğini açıklamıyor, değil mi? Çok ürkünç değil mi sizce de?
Bu işin deprem ile ilgili boyutu sevgili okur.
Arı kovanına çomak sokmak
Bir de başka bir konu var… Ki, yürek yakıyor bu konu da.
Siyasetçi ve aynı zamanda bir doktor olan -ki, Tayyip Erdoğan’ın eski doktoruydu- İYİ Partili Turhan Çömez’i takip edenler, onun iddiaların ötesine geçen açıklamaları karşısında küçük dillerini yutuyorlar.
Çömez, yaptığı açıklamalardan birinde yaşadığı bir olayı duyurdu tüm Türkiye’ye:
2005 yılında İstanbul’da bulunan bir yetiştirme yurdunun müdüründen aldığı bir ihbar üzerine bizzat yaptığı incelemede, yurttaki kız çocuklarının fuhşa zorlandıkları hususunun doğru olduğunun ortaya çıktığını söyledi. Çocuklara akşam uyuşturucu içirildiğini, gecenin bir vakti yurtlarından alınıp barlarda ve pavyonlarda çalıştırıldıklarını belirten Çömez, yurda giderek o gece yurtta olmayan 33 çocuğun varlığını tespit ettiğini belirtti.
Peki… Turhan Çömez, yoklama defteri kayıtlarına da dayanarak, ertesi gün ilgili bakana durumun vahameti bildirdiğinde ne mi olmuş? Şu olmuş: Çömez’e ihbarda bulunan yurt müdürü görevden alınmış. Çömez, bunun üzerine Meclis’e soru önergeleri vermiş. En sonunda şu olmuş: Erdoğan kendisini arayıp “ne işin vardı senin çocuk yurdunda?” diye anlamlı (!) bir soru sormuş kendisine…
Anlayacağınız Çömez, arı kovanına çomak sokmuş.
Ülkede artık parlamentonun bir etkinliği kalmadı. Muhalif milletvekilleri soru önergeleri verseler de, Akepe ve MHP’li vekillerin oylarıyla reddediliyor. İş hepimize düşüyor. Sorumluluk hepimizin.
Ülkemiz “Narin”ler için bir “kâbusland” olmasın.
Çocukları bile koruyamıyorsak artık…
Ama doğru ya, biz hayvanları bile koruyamıyoruz, değil mi?
Kalın akıl ve ruh sağlığıyla!
Ne kadar açık ve net bir anlatımla ifade etmişsiniz içinde bulunduğumuz vehametin içler acısı halini. Sütunlarca yazmaya ne hacet. Kaleminize sağlık. Artık çoktan yorumlar üstü sorgulamaya ve hesap sormaya dönük böyle yazıların çoğalmasının vaktidir. Hiç bir karşıt görüşün böyle bir panaromada çıkıp haklılık tavrı takınacağı düşünülenez. Ülkenin karşı karşıya kaldığı böylesi bir durumda karşıt bir görüş de düşünemiyorum ayrıca.