Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Kastamonu Sempozyumunun Ardından…

18 Nisan 2015 Cumartesi günü Kastamonu’da, Bediüzzaman Hz.’nin 55’inci vefat yıl dönümü nedeniyle düzenlenen etkinliklerden biri olan, KASTAMONU LÂHİKASI SEMPOZYUMUNDAYDIK. Liyakatim olmadığı halde, o müstesna bilim adamları içinde, lütfu İlahî ile benim de bir Tebliğ Sunumum vardı. 47 Akademisyen hocalarımız gibi, benim akademik kariyerim olmadığı halde, “Araştırmacı-Yazar” unvanıyla bana da görev verilmişti. Organize heyetine, Dr. İsmail Benek & Doç. İsmail Yıldız hocalarıma şükranlarımı arz ederim.

Bu eksikliğim nedeniyle tebliğime öyle çok çalıştım ve öyle bir hazırlık yaptım ki, sormayınız. Büyük bir titizlikle 15-20 günde hazırladığım tebliğimi, şiir ezberler gibi günlerce ses cihazına okuyarak, kusurlarımı düzeltmeye çalıştım. Daha önce defalarca tebliğ hazırlayıp başarıyla sunmuş olan Prof. & Doç. Abi ve arkadaşlarımla defalarca istişare ederek, tebliğimin mümkün olduğu kadar kusursuz olmasına özen göstermiştim.

Gün geldi çattı, kendimizi sahnede ve kürsüde bulduk. Oturum başkanımız Prof. Dr. Kenan ÖREN hocamız, benim ismimi anons edip takdim ettikten sonra, heyecanımı unutarak, ömrümdeki ilk tebliğ sunumuma başladım. Şükürler olsun ki Yüce Rabbim de Yardım etti, herhangi bir tökezlemem olmadı. Ayrıca, tebliğim ve sunumum, Rotterdam İslam Üniversitesi REKTÖRÜ Prof. Dr. Ahmet Akgündüz hocamın övgüleriyle taçlanınca, çok çok rahatladım. Rabbime binlerce hamd, senâ ve şükürler olsun…

Ertesi gün oğlumun nişanı olduğundan, 11:45 uçağına Prof. Dr. Ahmet Akgündüz hocamız ve Haluk İmamoğlu ağabeyimle birlikte hava alanına gittik. Hava alanında ise bizim hiç alışık olmadığımız bir merasimle karşılaştık. Prof. Dr. Ahmet hocamızın REKTÖR unvanı nedeniyle, resmi personel onu özel bir merasimle karşıladılar. Ben ve Haluk abi, normal salonun kapısına yöneldiğimizde Akgündüz hocamız, onu VİP salonuna götürecek olan görevlilere bizi göstererek, “Raif Öztürk ve Haluk İmamoğlu benim arkadaşlarımdır, onlarda gelsin” deyince müdür bey “emredersiniz efendim” diyerek, bizi de VİP salonuna aldılar. Bizlere de aynı ihtimamla saygı, hürmet ve benim ummadığım ikramlarda bulundular. Bizim biletlerimizi de görevli bayan VİP salonuna getirdi, yani bu kez hiçbir kuyruğa geçmeden her müşkülümüzü halletmiştik. Uçağın diğer yolcuları uçakta yerlerini aldıktan sonra, bize özel bir ekip kılavuzluk ederek, uçağın en öndeki özel VİP bölümüne aldılar. Orada da özel ihtimam ve ikramlarda bulundular. İnişte de sadece üçümüz için özel bir araç ile özel hostes kılavuzluğunda, herkesten önce VİP çıkışına, yani kendi aracımıza kadar uğurladılar.

  • Şimdi, sizleri pek ilgilendirmeyen bu özel anekdotumu niçin takdim ettim? Elbette çok önemli bir sebebi var… İşte esas ve çok önemli mesele bundan sonrasıdır! Buraya kadar anlattıklarım, bu çok önemli bir konunun girizgâhıydı…  

Bu girizgâhın sebebini ve o çok önemli konuyu arz edeyim:

Bu özel ihtimam bana; “Âhiret âlemdeki şefaat yetkililerini” hatırlattı ve beni çok duygulandırdı. Bu anekdotu hatırladıkça hep gözlerim doluyor, boğazım düğümleniyor. Yani Peygamberler, Şehitler, Evliyalar, hakiki şeyhler, Sâlihler, Kutup imamları, Asfiyalar, Bedîüzzamanlar, sabî iken ölen masum çocuklar vs. kendilerine verilen yetkiler nispetinde, “..bu kişi dünyadayken benim ümmetimdi, ARKADAŞIMDI, annemdi, babamdı, oğlumdu, kızımdı, mutî ve sâdık bir talebemdi” diyerek, kendileri için tahsis edilen özel ikramlardan yararlandıracaklar. Bu durum bizlere, Hz. Muhammed SAV tarafından müjdelenmektedir. En yetkili şefaatçinin ise Kur’ân-ı Kerim olduğunu “Ne ben, ne herhangi bir melek, ne de başka bir Peygamber, Kur’ân kadar üstün bir şefaatçi olmayacaktır” buyurarak vurgulamıştır…

Pek tabiidir ki bu şefaat şerefine muhatap olabilmek için, bazı şartlar da var. Şefaat edilecek kişi, yani bizler hakkında, özellikle Yüce Rabbimizin izni şarttır. Öncelikle kendimizi O’na cc sevdirmeliyiz. Çünkü şefaat edilmek için, kişinin daha dünyadayken, Yüce Yaratıcısına ve şefaat yetkisi olanlara “kendisini sevdirmesi ve şefaate liyakat kesp etmesi” şarttır. Kur’ânın şefaatine lâyık olmak için ise her gün bol bol ve gerektiği şekilde Kur’ân okumak lazım. Bir de Kur’ân ile HEMHÂL olup, her türlü hizmetinde bulunmak lazımdır. Hz. Muhammed’in SAV şefaatine nail olabilmek için, O’nun dert edindiklerini dert edinip, Sünnetine sımsıkı sarılmak lâzım. Diğer şefaat yetkisine sahip olanlara da “kendimizi daha dünyadayken sevdirerek, orada bizi de tercih etmesini sağlamak” lâzımdır.  Onların ruhları için Kur’ânlar ve hatimler okumak ta bizleri tercih etmeleri için önemli bir vesiledir.

Ancak,  Îmansız kabre girenler, tüm şefaatlerden mahrumdurlar. “Sünnetimi (yani İslâm’ı) terk edenlere, şefaatim haramdır…” (Erbaîn, Müslim) Hadîs-i Şerifi de bu liyakati açıklıyor.   

Şimdi düşünelim: Rektör Akgündüz hocamızın (tabiri câizse) bize şefaati, 2 saatlik bir rağbet ve avantaj sağladığı için bu kadar çok sevindik. Yâ o 2-3 saat değil, 2-3 sene de değil, 2-3 BİN SENE de değil, elli bin senelik o uzun yolculukta bize şefaat edilmesinin, bizleri ne kadar çok sevindireceğini ve ne kadar çok muhtaç olduğumuzu hesap edelim. Elli bin sene süreceği bildirilen, kabir, haşir, kıyamet, sırat, Mahkeme-i Kübra, yani tâ herkesin Cennetlik veya Cehennemlik diye ayrılıncaya kadar geçecek olan o “BERZAH âleminde”, hâmîsiz, kılavuzsuz ve şefaatsiz kalmak nasıl bir felâkettir? Bunları çok düşünmek sorundayız…

İşte yukarıdaki girizgâhta arz ettiğim, (tabir câizse) o şefaate benzeyen o özel karşılama, ihtimam, ikram ve kılavuzluklar bana, bu mutlak sevk olunacağımız o 50 000 senelik uzun yolculuktakişefaat ihtiyacımızı ve mutlak hazırlık yapmamız gerektiğini” hatırlattı…

  • Bediüzzaman Hz.’ne bir talebesi akıbetimizi hatırlatarak “Üstadım ben çok korkuyorum” deyince, Bediüzzaman Hz. “Korkma Zübeyir, korkmak ne ki? TİTRE, TİTRE!…” diye haykırması da bizlere çok şey anlatıyor…

Bu ciddi konuyu bizlere şimdiden, henüz tövbe ve tedbir alma imkânı varken hatırlatan Yüce Rabbimize, sonsuz Hamd, senâ ve şükürler ediyorum.

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir adet yorum var

  1. Eline sağlık, Sn yazar abi. Bize geçmiş hakikatlerden çok güzel gerçekleri, hatıraları bir demet halinde sunmuşsun Allah razı olsun. Zübeyir Abi nin “Üstadım çok korkuyorum” demesi üzerine Üstat da Zübeyir abiye “Korkma Zübeyir korkmak neki? titre titre” demesi ne muhteşem bir tevafuktur günümüzdeki bir çok kişi ve kişilere ne kadarda uygun bir tavsiye. Keşke, yazıyı bizim gibi onlarda okusalar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER