Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Karne hediyesi ne istedi?

İslâm’ın, âlem şümûl güzel ahlâkıyla beslenen ve genellikle oyuncakçı dükkânının önünde, yoksul ailelerin çocuklarını bekleyen bir din görevlisi arkadaşım var Beykoz’da.

Kendisine “niçin her fırsatta burada bekliyorsun” diye sorduğumda, “hocam, buradan öyle yoksul aileler geçiyor ki, küçücük çocukları oyuncak için anne-babalarına yalvarırken, ailelerin çaresizliğini fark ettiğimde, o çocukların beğendikleri oyuncakları ben alıyorum ve o çocukları sevindiriyorum” demişti.

Böyle davranmasının herhangi bir sebebi olup olmadığını sorduğumda ise biraz şaşırdı ve “..ay sen o Hadîs-i Şerîfi bilmiyor musun?” dedi. Ben sessiz kalınca devam etti.

-Hocam, Hz. Muhammed sav bizlere şu müjdeyi vermiştir:  “Cennette büyük bir köşk vardır. İsmi "Darü'l ferahtır. [Sevinç Köşküdür.]" Buraya ancak çocukları sevindirenler girer”.  (Kaynak: Camiüssağir-2321.) İşte ben Yüce Peygamberimizin bu müjdesine cân-u gönülden inanıyorum ve bu müjdeye erişebilmek için burada bekliyorum.” Demişti.

Her fırsatta hatırlattığım SADAKA TAŞLARINI, herkes tarafından İslâm’ın yaşandığı yüzyıllar boyunca, zenginlerin o oyuk taşlara zekât ve sadakalarını bıraktıklarını, yoksulların ise o taşlardaki paralardan sadece bir günlük ihtiyaçlarını aldıklarını çoğumuz biliyoruz. Bugün bile o taşlar, tarihi yerlerini boş olarak koruyorlar.

Bir asır öncesine kadar, İslâm ahlâkının dejenere olmadığı o yıllarda, öyle inanılmaz olaylar yaşanıyordu ki. Meselâ; sabah siftahını yapan esnaf, müşterisinin ikinci talebi için “Lütfen o ihtiyacınızı diğer esnaftan alınız ki, o da siftahını yapsın” diye müşterisini komşu esnafa gönderiyordu. Peki, yâ bugün öyle mi? Maalesef tam tersi, değil mi?

Bunlara benzer birçok güzel ahlâkımız, maalesef mâzide kaldı.

Böyle bir girizgâhı niçin yaptım?

Hemen arz edeyim:

Önceki dönem Okulların karne tatiline çıktığı gün camiden çıkarken, eski ve küçük tip cep telefonu olan bir kardeşimizin, telefonu çaldı. Yan yana yürüdüğümüz için o konuşmalara şahit oldum. Tek taraflı cümleler şöyleydi:

-“efendim oğlum, ya öyle mi? Tebrik ederim. … …Mademki takdir aldın, karne hediyesi benden ne istersin, gelirken alayım. Ne? Lâhmacun mu? Evet, oğlum, gelirken almaya çalışırım…”

Bu cümleleri duyduktan sonra ben, karma karışık duygularla boğuşmaya başladım.

Şöyle ki:

Demek ki bu ailenin çocukları, birkaç aylık okul döneminde bir lâhmacuna bile özenerek bakmış ve öyle hasret kalmış ki, karne ve takdir hediyesi olarak babasından lâhmacun istiyor!

Demek ki Yüce dinimiz bizleri “komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” diye, komşularını gözetlemeye ve desteğe teşvik ettiği halde, maalesef bu semtte birbirimizin durumumuzdan haberimiz bile olmuyor.

Demek ki bu toplum İslâm ahlâkından yoksun bırakılmasaydı, sadaka taşlarından bile her türlü ihtiyaçlarını karşılayacaklar ve evlâtları lâhmacuna böylesine hasret kalmayacaklardı.

Demek ki zengin çocukları, okuldaki bolca harcamalını, muhtaç öğrencilerle paylaşmayı maalesef öğrenememişler.

Ben bunları düşünürken birden aklıma, 1,5 seneden beri mendil satarak sokakta yaşayan 29 yaşındaki Hasan ile yapılan röportaj geldi.

Hasan; babaannesi de öldükten sonra mendil satarak, Ankara sokaklarında yaşadığını söylüyor. Biriktirdiği para ile haftada sadece bir gün bir otelde kalabildiğini, o gün haftalık banyo ve temizliklerini yaptığını ve sadece haftada bir gün yatakta yattığını söylüyor…

Diğer altı gün ise sokakta, genelde metroların havalandırma çıkışlarına karton sererek uyuduğunu söylüyor. Çünkü “oralar biraz sıcak oluyor” diyordu. Kazandığı parasıyla sadece çorba içebildiğini ifade ediyor ve bunlara bile çok çok şükürler ediyordu

-Bu hayattan sıkılmıyor musun? Diye soran spikere, öyle bir cevap veriyor ki, ibret ve ders niteliğinde. Hatta hepimizi utandıracak cinsten:

Elbette biraz sıkılıyorum, fakat şöyle bir gerçek var. Allah insanları imtihan eder. Beni de böyle sınıyor. Hatta Allah insana kaldıramayacağı yükü de yüklemez. Benim böyle bir sınavı kaldıracağımı biliyor. Elbette bu sınav bitecek, benim de ilerde hayatım değişecek, benim de evim olacak. Ben de iş-güç ve ev sahibi olarak sınanacağım. Ben buna çok inanıyorum.

Bu konuşması sosyal medyada gündem olan Hasan'a, Çankırılı iş adamı Namık Tanık yardım eli uzattı. Tanık'ın, Hasan'a iş ve barınma imkânı sağladığı öğrenildi.

Evet, hasanın sınavında bir değişiklik olduğu gibi, bizlerin de sınavlarımızda her zaman çeşitli değişiklikler oluyor.

Ancak bizler hayat sınavlarımızda, bazen hastalıkla ve bazen yoksullukla sınanırken, acaba Hasan kadar olgun ve duyarlı davranabiliyor muyuz?

Yoksa “herkes sağlıklıyken niçin ben?” “Herkes bolluk içinde yüzerken, niçin ben?” mi diyoruz?  İşte bu çok çok önemlidir.

Her sınavımızı, Hasan gibi olgun tavırlarla başarabilmek dileklerimle, Allah cc hepimizin YÂR ve yardımcımız olsun, âmin…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER