Kader GÜR
  • 01/01/1970 Son günceleme: 17/04/2008 00:11
  • 15.462

Kapatma davasını bir partinin meselesi olarak görmek, yapılabilecek en yanlış analiz olur.

İsmet İnönü döneminden sonra demokrasi mücadelesi veren Türkiye’nin siyasi geçmişine baktığımız zaman siyasette istikrarın yakalandığı süreçlerde yaşanan bir takım gelişmeler ülkeyi tartışılır hale getirmiştir.

Demokrasinin boğazının sıkıldığı süreçler incelendiğinde, demokrasiye müdahale edenleri destekleyen kesimlerin stratejik hareket ettikleri daha sonraları ortaya çıkmış ve bu güçlerin arkasında bazı devlet ve yapılanmaların olduğu anlaşılmıştır.

Devletlere bakıldığında Türkiye ile ABD müttefik olarak gözükür fakat Türk Halkı ABD’yi güvenilir bulunmadığı gibi sempati de beslemez. Bunun tek nedeni de Türkiye’nin düşürüldüğü sıkıntılı süreçlerin arkasında hep ABD’nin olduğu üzerinde yapılan yorumlardır.

Sosyal demokrat olduğunu bildiğimiz bazı arkadaşların ‘askeri darbelerden en büyük zararı solcular görmüştür’ söylemini de göz önünde bulundurarak, ülkede demokrasinin askıya alındığı süreçleri kısaca değerlendirelim.

 
27 Mayıs 1960 İhtilali

Cumhuriyet tarihinde gerçekleşmiş ilk askeri müdahale1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçesi ile Türk Silahlı Kuvvetleriiçersinde bir grup subay tarafından yapılan ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes’in idam edilmesiyle sonuçlanan ihtilal. Bu ihtilal TSK emir komuta içinde gerçekleşmemiş ve dönemin Genel Kurmay Başkanı da görevden uzaklaştırılmıştır.

12 Mart Darbesi

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen dördüncü; başarılı olmuş ikinci; ve emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbe eylemidir. 12 Mart muhtırası verilmemiş olsaydı, TSK içinde kurulmuş olan ve başında Em. Korg. Cemal Madanoğlu'nun bulunduğu gizli askeri cunta fiilen 9 Mart 1971 tarihinde darbe yapacaktı. Cunta içine sızmış ve önemli görevler üstlenmiş olan Mahir Kaynakvasıtası ile darbe önceden haber alınmış ve darbeye adı karışan ve Orgeneral rütbesinden daha kıdemsiz olanlar emekliye sevkedilmişlerdir.

12 Eylül 1980 Darbesi

TSK’nin 12 Eylül 1980’de emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri müdahale. 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından TSK’nın yönetime 3. açık müdahalesi. Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alındı, TBMM lağvedildi, 1970sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı.

28 Şubat 1997

MGK toplantısı sonucu açıklanan ve Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar ve kimilerince bir dönüm noktası olan kararların uygulanması sırasında Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olan tartışmalı süreçtir.

Sürec, "Demokrasiye bir balans ayarı olarak" tanımlanmış, basında ve kamuoyunda sık sık "postmodern askeri bir müdahale" olarak anılmıştır.

27 Nisan 2007 Muhtirası

TSK adına Genelkurmay Başkanlığı'nın, Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla  23:10'da yaptığı, lâiklikle ilgili açıklama. Bu açıklama bazı siyasetçi ve gazeteciler tarafından "muhtıra" olarak tanımlanmıştır.

Türk Siyaset tarihine yazılan bu olayların kamuoyuna yansıyış biçimleri sadece bu kadarla kalmış gibi gözükse de resmi olmayan kesimler kanalıyla yapılan yorumlar ve sızan bilgiler olayların arka planlarında ulusal güçlerin ve bu güçlerin içerdeki destekçileri olduğunu ortaya koymuştur.

Demokrasinin kesintiye uğratılması Türk Seçmenince hep tepkiyle karşılanmıştır. Halk tepkisini fiziksel değil ancak, seçim sandıklarına gösterebilmiştir. Bu sonuçlarda gösteriyor ki, halk yapılan müdahaleyi kendisine yönelik algılamış ve müdahaleyi vicdanında kabul etmemiştir.

Türk Siyasetine müdahale eden kesimlerin, kimi zaman solcu, kimi zaman ulusalcı, kimi zaman cumhuriyetçi olduğunu söyleyenlerce desteklenmesi İnönü dönemini ve akabinde Adnan Menderes’in asılma süreçini yeniden hatırlatmaktadır. Yaşanan sıkıntılı süreçlerin faturasını ödeyen halkın varlığını ortaya koyma arzusu 22 Temmuz 2007 Milletvekili Genel Seçimleri sonuçlarına atıfta bulunan gazete manşetlerine de yansımıştır.

·  “Üçüncü Halk İhtilali”, Akşam.

·  “Halk Bildirisi”, Sabah.

·  “Ak İhtilal”, Takvim.

·  “Milletin Muhtırası”, Bugün.

·  “Halk Muhtırası”, Vakit.

·  “Bu da Halkın Muhtırası”, Radikal.

Sözün kısası halkın, kendinden görüp de iktidara taşıdığı hiçbir partiyi iktidardan indirmesine fırsat verilmediği için her manşette demokrasi karşıtlarına bir cevap niteliği vardır.

Türkiye’de dinin siyasete alet edildiği gibi aynı şekilde Ulu Önder Atatürk’ü istismar eden kesimlerde fazlasıyla olmuştur.

AK Parti’ye kapatma davası açılmış olması, CHP kesiminden başka hiç kimseden destek görmemiştir. Özal döneminde başlayıp, Erdoğan’la devam eden süreç gösterdi ki, Anadolu insanı da bu ülkeyi yönetebilmektedir.

Kabul edilemeyen budur

Menderes’ten sonra Türk Siyasetini Dünya gündemine taşıyan Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve diğerleri, “ benim oyum dağdaki çobanla bir olmamalı”  zihniyetine sahip kesimi bir türlü memnun edememişlerdir. Çünkü kurt, kuzuyu yemeyi kafasına koymuştur. Ancak artık orman kanunları geçerli olmadığı için bundan önce olduğu gibi bugünde şartların uygun hale getirilmesi gereği vardır.

E-muhtıradan ve Anayasa Mahkemesi'nin 367 katliamından sapasağlam çıkmış, Cumhurbaşkanlığı seçimine referandumdan %70 destek sağlamış bir partinin kapatılması neyle izah edilebilir. Demokrasinin halktan üst kesime doğru yönelmesine bir türlü fırsat verilmiyor, yukarıdan aşağıya dayatma yapılıyor.

AK Parti’nin kapatılacağı işaretleri oldukça etkili bir şekilde sırıtıyor. Fakat bunun yaratacağı endişelerin giderilip giderilemeyeceğinin hesapları bir türlü tutturulamıyor. DTP’ye açılan kapatma davasının da bu işi biraz zorlaştırdığı kanaati gün geçtikçe bende daha barız bir hal alıyor. Güneydoğu’da AK Parti ve DTP dışında hiçbir partinin varlık gösterememesi esas tehlike olarak görülüyor. AK Parti kapatılırsa Güneydoğu’nun DTP’nin egemenliğine girme ihtimali var. Hem AK Parti, hem de DTP kapatılırsa bu kez Güneydoğu’da terörün boş bulacağı meydan nasıl doldurulur. Tayyip Erdoğan’ın sık sık 80 ilde milletvekili çıkarmış bir parti olduklarının vurgulamasının ardında, Güneydoğu tehlikesine dikkat çekme çabası vardır. 

Türkiye’de derin devlet vardır… Ve derin devlet adı verilen bu güç kendince zemini bulduğu anda ortaya çıkmaktadır… İncelenmesi durumunda bugün yaşanların öncesinde darbe girişimlerinin olduğu, Ergenekon kapsamında sızan belgelerden de anlaşılacaktır.

Türkiye’de azınlığın çoğunluğu yönetme ihtirası ve hırsı bir türlü normal bir seviyeye çekilememiştir. Azınlığın halk gibi bir derdi de yoktur. Çünkü o kendisinden başka kimseye yaşama hakkı tanımamıştır.

Yani anlayacağınız bu mesele laiklik ve türban meselesi değildir. Bu mesele Anadolu halkıyla elit kesimin iktidar mücadelesidir…

Yazarın Yazıları