Bilgehan Murat MİNİÇ
  • 22/09/2021 Son günceleme: 22/09/2021 17:28
  • 4.523

İnsan kendi parasını istediği gibi harcayabilir. Kendine ait olan mallar ve servet üzerinde tasarruf etme hakkı kendisine aittir.

İmkânı oranında gönlü ne istiyorsa keyfine göre harcama yapabilir, kendi bileceği iştir, kimse karışamaz. İstediği yemeği yer, istediği mağazadan alış veriş yapar, istediği arabaya biner. İşlerini de istediği kişilere verir, kaç para isterse o kadar harcar cebinden…

Ama iş millete ait olan kamu mallarına gelince orada iş değişir. Orada tüyü bitmemiş yetimin, garibin, fukaranın hakkı vardır. Babanızdan size kalan malı belki istediğiniz gibi harcayabilirsiniz ama millete ait olan parayı babanızın malı gibi dağıtamazsınız. Bu keyfiyetin önünde üç engel vardır. Birincisi yazılı kanunlar, ikincisi inancımız, üçüncüsü ise vicdanımızdır.

Yaptığınız işi kitabına uydurarak, ya da bazen kitabı kendinize uydurarak birinci maddeyi bertaraf edebilirsiniz. İkinci maddeyi de devrimizin uleması sağ olsunlar duruma göre hal ediveriyorlar. Misal; yolsuzluk hırsızlık değildir fetvası. Zaten bahsettiğimiz ilk iki fiile tevessülünüz varsa üçüncüyü yazmaya da gerek yok. Necip Fazıl’ın dediği gibi, bir vicdanın hava parası kaçtır, bilinmez…

Ülkemizde yaşayan hiçbir akl-ı selim insanın yapılan hizmete, gelişime, ilerlemeye karşı olacağını sanmıyorum. Ama kamu kaynakları sarf edilirken muhakkak bazı öncelikler göz önünde bulundurulmalıdır. Her şeyden önce başta da ifade ettiğimiz gibi, kamu kaynaklarının birinci önceliklileri yetimler, ihtiyaç sahipleri, gariplerdir. Yapılan harcamalar da bunların hakkı hukuku gözetilerek yapılmalıdır. İş yapmak, eser bırakmak, kalıcı hizmetler üretmek her yöneticinin vazifesi ve idealidir belki ama burada öncelik en iyi hizmeti, en az maliyetle devlete ve millete fatura etmektir.

Dar gelirli vatandaşın çocuklarını yıllar sürecek borçların altına sokup, bir liralık işi on liraya mal edip birilerinin kısa yoldan zengin olmasını sağlamanın adı hizmet değil peşkeş çekmektir. Ülkenin ekonomik durumu belliyken, insanlar pandemi sebebiyle işsizlikten evine ekmek götüremezken, siz sanki her yer güllük gülistanlıkmış gibi hareket edip mazlumun feryadına kulak tıkarsanız, sadece vicdanları değil, Hakk’ı da incitmiş olursunuz.

Mesulü olduğunuz diyarda anaların babaların evlatları için çırpınışlarını görüp de çare olmuyor, ama diğer taraftan da millete ait olan kaynakları harcarken kimseye danışmadan, ben yaptım oldu mantığıyla ihtiyaç mı değil mi, sırası mı değil mi demeden kafanıza göre işler yapmaya devam ediyorsanız geçmiş olsun.

Anadolu irfanının yüzyılların gönül ve vicdan imbiğinden ve inancın süzgecinden süzerek ürettiği sözler vardır. Büyükler eve lazım olan camiye haramdır derken, evdeki çocuklar yemeye ekmek bulamazken, ayağına ayakkabı alamazken en kutsal mabedimize bile para harcamak haramdır diyerek bir ölçüyü de ifade etmişler. Önceliğimiz insandır, çocuklardır, yetimlerdir, garip gurebadır. 300 nüfuslu bir köye 5 bin kişilik cami yapmak nasıl İslami değilse, taşa toprağa kamu hazinesini harcamak da belki kanunidir ama vicdani değildir…

Vesselam…                                      

Yazarın Yazıları