A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 20/11/2011 23:11
  • 11.104

Bugün arz edeceğim bilgiler; rast gele bir senaryo değil, hayal ürünü değil, herhangi bir yazarın veya âlimin sözleri de değil, Kâinatın yaratıcısının ezelî ve ebedî ilminin gereği olarak, bizlere merhameten lütfedilmiş olan en doğru ifadelerdir.

Çok önemli bir sınavda olduğumuz zaman, sınav hocamız bizlere “..bak verdiğin bu cevapların çoğu yanlış, doğruları şöyledir, böyle böyle yaz…” diye kopya veriyor mu?

Elbette ki veremez. Çünkü, sınav sonunda verilecek makam, mevki veya mükâfat sınırlı sayıda olduğu için, o sınavı kazananların da sınırlı sayıda olması gerekiyor.

Oysa Yüce Rabbimizin, sınadığı insanlık âleminin tamamı da bu sınavı kazansa, O’nun c.c. sınırsız Kudreti ve Ganîyyi mutlak oluşu nedeniyle, sınırsız sayıda Cennetleri bir anda bizler için yaratmaya muktedirdir.

Yani asla sınırlama yapmaya gerek yoktur. Çünkü O (C.C.) hepimizin kazanmasını istiyor.

Sınav yapmasının nedeni ise âsi olanların, gününü gün edenlerin, milyarca nimetten gâfil olanların ve münkirlerin, Mü’min, mutî ve müttakî olanlardan tefrik edilmesi içindir.

Bu nedenlerle Yüce Rabbimiz; Merhameti gereği, bizler sınavda olduğumuz halde, “ciddi bir sınavda olduğumuzu” bizlere Peygamberleri ve Peygamber vârisleri tarafından, ne yapmamız gerektiğini defalarca hatırlattırıyor. Kur’ân-ı Keriminde de bizlere bir nevi kopyavarî yol gösteriyor.

İşte bu gün sizlerle birlikte, herkese açık olan (tabiri caiz ise) o kopyalardan sadece birisini mütâlâa edeceğiz inşallah…

İnşikâk Sûresi: Mekke’de nâzil olup, 25 ayettir.

Adını, ilk ayetinde geçen fiilin masdarından almıştır.

İnşikak; “Göğün yarılıp parçalanması” anlamındadır…  [NOT: Bu tür köşeli [..] parantez içindeki açıklamalar, E.H.Yazır tefsirinden özet bilgilerdir.]

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1 – Gök yarıldığı (parçalandığı) zaman... [Bunun başlangıcı çatlama, sonu da "O gün biz göğü, kitapların sayfasını dürer gibi düreceğiz." (Enbiya S., 104.) âyetinde belirtildiği gibi bir dürülmedir.]

2 – Ve hep yapa geldiği gibi, Rabbinin buyruğunu (yer-gök) dinlediği zaman...

3 – Yer yayılıp dümdüz edildiği zaman. [Ve yerküre uzatılıp genişletildiği zaman, dağları ve dereleri yerle bir edilip düzlendiği, "Yerlerini dümdüz bomboş bırakacaktır. Onlarda ne bir iniş, ne de bir yokuş göremeyeceksin." (Tâhâ S., 22.) âyetinin ifade ettiği gibi düzletildiği veya çekilip uzatılarak sahası çoğaltılıp genişletildiği vakit,]

4 – İçindekileri dışarı atıp boşaldığı zaman. [İçindekiler özellikle, Âdem A.S.’dan bu güne kadar defnedilmiş ölüleri ortaya çıkardığı zaman.]

5 – Ve hep yapa geldiği gibi, Rabbinin buyruğunu (yer ve gök) dinlediği zaman, seyredin siz: neler olacak o zaman! (Kıyamet günü ilk insandan sonuncusuna kadar bütün insanlar dirilecektir. Bütün yeryüzü dümdüz edilmek sûretiyle, ancak bu şekilde, bütün insanlar tıka basa yere sığacaklardır. Rivayete göre, her insan ancak ayağını basacak kadar bir yer bulabilecektir.) ["..işte o vakit herkes ne yaptığını anlar."]

6 – Ey insan! Sen, tâ Rabbine kavuşuncaya kadar didinip duracaksın. [Yani, bütün hayatında ölüm ve ondan sonra Rabb'inin acı veya tatlı ereceğin emrine doğru didinir çabalarsın. Nihayet ona kavuşursun.]

7-9 – Hesap defteri sağ eline verilen kimsenin hesabı kolayca görülür. Ve ailesine (ve arkadaşlarının yanına) sevinç içinde döner. (Müminlerin iyilikleri kötülüklerinden ağır basarsa, kötülükleri affedilecek, bundan dolayı hesaba çekilmeyecekler. Ama kâfirlerin hesabı çok zor olacaktır. Hz. Aişe (r.a) bir defasında namazın sonunda Efendimiz (a.s.)’ın “kolay hesap” istediğini duyunca, selam vermesini müteakip mânasını sormuştu. Şöyle buyurdular: “Kolay hesap: kulun hesabının hemen görülmesi ve affedilmesidir.)

10 – Hesap defteri arkasından sol eline verilen kimse ise, [Arka ve sol, ikisinde de terslik, uğursuzluk, zorluk, hakaret ve tehlike manaları vardır.]

11 – Yok olmayı ve helâk olmayı ister. [Yani, "Vâ Sübûra!: Ey helak! Nerdesin, gel yetiş imdadıma. Helak olayım, yok olayım da bu dertten kurtulayım." diye feryat eder.]

12 – ..Alevli ateşe (Cehenneme) girer.

13 – O dünyada iken ailesi içinde keyifli, şımarık idi. [Dünyada, evinde, ailesi, kavmi içinde rahat ve refah içinde, keyfi yerinde, zevk ve sefasında idi. Ahireti ve işin sonunu düşünmez, gam ve keder içinde sıkıntı çekenlere acımaz, dünyanın uğrayacağı bu değişiklikleri hesaba katmaz idi.]

14 – Hiçbir sûrette Rabbine dönmeyeceğini sanırdı. [..ölmeyeceğini, hiç azap çekmeyeceğini ve yaptıklarından sorumlu olmayacağını sanmıştı.]

15 – Hayır! O Rabbine dönecek! Zira kendisini yaratmış olan Rabbi onu başıboş bırakmamıştı, devamlı sûrette onun yaptıklarını görüyor, tek tek kontrol ediyordu. (Bu kontrolün de elbette böyle bir neticesi olacaktı.)

16 – Demek, gerçek onun sandığı gibi değildir. Şafak hakkı için, [Şafak vaktine yemin ederim ki…]

17 – Gece ve gecenin barındırdığı, ihtiva ettiği şeyler hakkı için, [Bunlara da yemin olsun ki…]

18 – Dolunay halini alan ay hakkı için: [..Ay’a da yemin olsun ki!]

19 – Siz halden hale geçeceksiniz. [Tabakadan tabakaya, şekilden şekle sokulacaksınız.]

20 – Öyleyse (mademki gerçek böyle, o halde) onlara ne oluyor ki iman etmiyorlar? [İman edip de o güzel sonuca ulaşmak için, niçin güzel ameller işlemezler? İman etmemekle ne kazanırlar? Allah'a gitmekten kaçınmakla, bulundukları halde kalacaklarını mı ve değişime uğramayacaklarını mı zan ederler?]

21 – Kendilerine Kur’ân okunduğunda derin bir saygı ile eğilmiyorlar? [Hâl böyleyken; niçin gerçeği kabul etmezler, Allah'ın emir ve yasaklarına niçin itaat edip uymazlar, secde etmeleri gerekirken niçin secde etmezler.] (Hz. Peygamber (a.s.) namazda bu ayeti okuduğunda secde etmiştir. Bu sabit olduğundan, bu ayet tilavet secdesi gerektiren ayetlerden sayılmıştır. Prof. Dr. S.Y.)

22 – Bilâkis, o kâfirler dini yalan saymaya devam ediyorlar.

23 – Oysa Allah, onların kalplerinde ne sakladıklarını da pek iyi bilir![..onların gönüllerinde ne gibi gizli fikirler, bozuk inançlar, fena maksatlar besliyorlar, doğrulamaları gerekirken neden dolayı yalanlama yoluna gidiyorlar, yalanlama ile neler kazanmak, müminlere neler yapmak, defterlerine neler yazdırmak istiyorlar, hepsini Allah tamamıyla biliyor.]

24 – Sen de onlara ‘gayet acı bir azap’ı müjdele!

25 – Fakat iman edip makbul ve güzel işler yapanlara ise, hiç kesintiye uğramayan, bitip tükenmeyen mükâfat vardır. (Prof. Dr. Suat Yıldırım & Ümit Şimşek meallerinden.)

Evet saygıdeğer dostlarım.

Bu kadar ap-açık ve kopyavâri elimizden tutmalardan sonra, neleri ve nereleri hak edeceğimiz, tamamen bizlere ve davranışlarımıza bırakılmış.

Sınavda olduğumuzu, asla unutmamalıyız. Artık siz bilirsiniz!...Vesselâm…

  • İşte bu (netice), sizin ellerinizle işlediğiniz günahların karşılığıdır. Çünkü Allah kullarına haksızlık edecek değildir. (Âl-i İmrân, 182. Â.)

·        Allah insanlara asla zulmetmez. Lâkin insanlar, kendi kendilerine zulmederler. (Yunus S., 44. Â.)

·        Ey gönül huzuruna ermiş ruh! (..İnsanoğlu) . Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine! Sen de katıl has kullarımın içine ve GİR CENNETİME…(Fecr S., 27-30. Âyetler.)

 
Yazarın Yazıları