A. Raif ÖZTÜRK
  • 11/11/2019 Son günceleme: 11/11/2019 12:16
  • 3.693

Celal Bayer Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Ümit Doğay Arınç hocamla birlikte, bir toplantıya gitmek için kendisiyle randevulaşmıştık. Randevu yerine tam saatinde geldiğim için bana “bravo Raif’ciğim, çok dakiksiniz. Tebrik ederim” dedi.

Ben de “hocam, aslında ben 5-6 dakika da önce gelmiştim, fakat sizi önceden rahatsız etmemek için, ışıklarda biraz bekleyerek tam vaktinde geldim” deyince, daha da çok şaşırdı ve sebebini sordu. Ben de bu hassasiyetimin iki sebebi olduğunu söyledim.

Merakla dinlediğini görünce devam ettim:

-“Birinci sebep; Yüce dînimizin bu konudaki emirlerine olan hassasiyetimdir. İkinci sebep ise Japonlarla birlikte 3,5 sene çalışmamızdan, bana sirayet eden randevu hassasiyetidir” dedim. Ümit hocam bana:

“-Yüce dînimizin bu konuya olan hassasiyetini biliyorum. Bu nedenle, bilmediğim ikinci sebebi merak ediyorum ve önce onu dinlemek isterim” dedi.

Ben de Japonya’dan, konuyla ilgili bir hatıramı kısaca şöyle anlattım.

-“Hocam, Japonya’da özel bir teknik araştırma için kaldığımın 4. haftasıydı. Bize Japonya’nın önemli ve ilginç yerlerini gezdirmek amacıyla, ertesi gün için saat 10:23’e randevu verdiler. Biz o randevu yerine 10:15’de geldik. O arkadaşları, mağaza vitrinlerini seyreder bulduk. Yanlarına gidip Japonlar gibi ellerimizi iç içe birleştirip göğsümüze değdirerek, hafifçe eğilirken “Ohayo gozaymaz” (yani “Günaydın efendim”) dedik. Onlar da bize aynı şekilde mukabele ettiler ve yüzlerini yine vitrinlere döndüler. Yani, bizimle hiç ilgilenmez oldular. Ben yanımdaki Türk arkadaşıma, “Japonlar birbirilerine çok benziyor yâ, herhalde bunlar bizimkiler değil!” dedim ve beklemeye başladık.

Saat tam 10:23 olunca o iki arkadaş samimiyetle ve güler yüzlerle yanımıza geldiler ve bize “Ohayo gozaymaz” dediler. Biz şaşırmıştık ve önce bu boşu boşuna bekletmelerinin sebebini İngilizce sordum. Cevap çok ilginçti:

“-Efendim, bizler randevularımıza öyle çok sadığız ki, ne geç kalırız, ne de önce görüşürüz. Tam saatinde görüşmek, bizlerde bir prensip olmuştur…”

Ben bu hatıramı anlatınca, Prof. Dr. Ümit hocam da Japonya’da bulunduğu bir seyahatinden, çok daha ilginç ve ibretlik iki hatırasını anlattı. Benim çok ilgimi çektiği için, ibret ve ders alabilme adına, siz dostlarımla paylaşmak istiyorum. Şöyle ki:

Ulaşacağımız yere iki metro hattı ile gittikten sonra, bir yürüyen merdivenden çıkmamız gerekiyordu. Ancak baktık ki, iniş-çıkışlı merdivenlerin ikisi de çıkış yönüne, yani bizim gideceğimiz yere doğru çıkıyordu. Her zaman ferah olan bu merdivenlerin önü o gün çok kalabalıktı. Nihayet merdivenden çıktıktan sonra her birimizin eline, el ilânına benzer, tamamı Japonca bir mesaj kâğıdı verdiler. Kaldığımız otele akşamları uğrayan, orada yıllardan beri ikamet eden Türk arkadaşlara “bu nedir?” diyerek o kâğıdı gösterdik. Cevap: “Son metro hattındaki arıza sebebiyle, 5-6 dakika gecikmeye sebep olduk. Bu nedenle işinize 5-6 dakika geç gideceksiniz. Bu belgeyi işyerinizde göstererek, geç kalma sebebini belgeleyiniz” yazıyormuş…

Biz çok hayret edince, o kâğıdı açıklayan kişi “Ümit hocam bu da bir şey mi” diyerek, şu ikinci ilginç hatırayı da anlattı.

  1. Yıllardan beri bir Japon şirketinde çalışıyorum ve çok seviliyorum. Bir gün işe yarım saat kadar geç kalmıştım. Girişte, müdür bey geç kalma sebebini sordu. “Efendim, uyuya kalmışım” deyince, birden ciddileşti ve beni şöyle azarladı.

-“Nêee, uyuya mı kaldın? Uyuya kalmak demek, nefsine hâkim olamamak demektir, nefsine hâkim olamayan demek, işine de hâkim olamaz demektir. Eğer geç kalma savunmanı böyle yaparsan, bu senin için tazminatsız işten çıkarılma sebebidir. Üstelik te bu sebeple işten atılınca siciline işlenecek, Japonya’da hiçbir işyeri sizi işe almayacaktır... Yıllardan beri sen ilk defa geç kaldığın ve çok sevildiğin için, bu kez seni af ediyorum. Tekerrür ederse, asla af edilmezsin…

Bu ilginç ve ibretlik anekdotlardan sonra, gelelim Yüce dînimizin akitlerimiz, yani verdiğimiz sözler hakkındaki hükümlerine:

İsra, 34. “Verdiğiniz sözü yerine getirin …” ile başlayan emir.

Mâide, 1. Â.: “Akitlerinizin gereğini yerine getirin…” Emri...

Fetih, 10. Â.: “Kim ahdini bozarsa …” diye başlayan ikaz âyeti.

Saff, 2-3.  “Ey Mü’minler, yapamayacağınız şeyleri niçin söz veriyorsunuz, bu Allah indinde büyük gazap sebebidir…”

  • Ve sözlerini yerine getirenleri öven âyetlerden birkaçı:

Mü’minûn, 8., Yine o mü’minler ki, onlar emânetlerine ve sözlerine riâyet edenlerdir. Meâric 32. Aynı anlamdadır. Âl-i İmran, 76.: Hayır! Kim ahdine vefa gösterir (sözünde durur) ve kötülükten sakınırsa, Allah da o takvâ sahiplerini sever...

Yüce Rehberimiz olan Hz. Muhammed SAV bu âyetlere öylesine uygun hareket ediyordu ki, kâfirler ve müşrikler bile çok değerleri eşyalarını kendi can-ciğer akrabalarına değil, Hz. Muhammed’e SAV emanet ediyorlardı. Bu nedenle de O’nun SAV en ünlü lâkabı “MUHAMMED’ÜL EMÎN” (yani en güvenilir kişi) idi.

Bu ilginç manzaralar karşısında, kendi ahvâlimizi mukayese etmek adına; ünlü şairimiz Mehmet Âkif’in şu hatırasını hatırlamamak mümkün mü?

Birinci Dünya Savaşı yıllarında İstiklâl şairimiz Âkif, Almanya’ya seyahate çıkar. Dönüşte “Avrupa’yı nasıl buldunuz?” ..sorusuna şu ilginç cevabı verir:

-“Onları Dinleri bizim işimiz gibi, işleri ise bizim dinimiz gibi?...”

Oysa bu konuda en hassas olması gerekenler biz mü’minleriz. Çünkü randevudaki müsamahalar KUL HAKKI doğuruyor. Öyle yâ bekletilenlerin de vakitleri çok değerlidir.

Yüce Rabbim bizleri, Dînimizi doğru öğrenip, hakkıyla uygulayanlardan eylesin, âmîn…

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz