“Dünyaya yayılan korku ve kargaşanın kokusunu alabiliyor musunuz? Sanki kötülük bulutları teker teker yayılım sağlıyor.
”
Evreni bir karartı kaplıyor adeta. Nefesler kesiliyor. Bir korku simülasyonunun içindeymişiz gibi, insanlık çağının son evresi olan karanlık çağın sonundaymışız gibi. Daha da ne olabilir derken her gün daha kötüsü oluyor.
Narin, Sıla bebek, Sokak ortasında tacize uğrayan insanlar, Batman’da 8 yaşında kıza intihar süsü verilerek kızın yatalak bırakılması, yeni doğan bebek çetesi, Kahramankazan terör saldırısı. Son bir ayda bu kadar şeyi yaşamak bir milletin travmaya maruz kalması demektir.
Peki ya ne oldu bizlere nasıl bu hale geldik. Hep mi böyleydik. Yaklaşık on yıldır eğitimler vermekteyim, işim gereği gençlerle hemhal olmaktayım. Gerçekten toplumumuzda müthiş bir bozulma var. Sadece gençlerde değil ailelerde birçok kavram kaybedilmiş. Birçok değer ayaklar altına alınmış. Bir öğrencimin velisiyle şöyle bir diyaloğum olmuştu. Çocuğu sakin, saygılı olan bir öğrencimin velisine “Çocuğunuzun akademik olarak eksikleri olsa da çocuğunuz çok saygılı, çok beyefendi” velinin cevabı beni şaşırtmıştı; “Biz çocuğumuza saygılı olsun diye o kadar para akıtmıyoruz, dersleri iyi olsun diye çabalıyoruz” bu zihniyetteki annenin çocuğu doktor olsa ne olur olmasa ne olur. Bu zihniyet insanlara ne kadar faydalı olabilir?
Bu yozlaşmanın temelinde aile kavramının tahribi vardır. Anne sıcacık yemekler pişirir, sevgisini şefkatini verir. Baba tüm gücüyle ailesini tüm tehlikelerden korur evini kimseye muhtaç etmezdi. Çocuklar sıcak evlerinde oyunlar oynar, ödevlerini yapardı, ardından ev ahalisi babanın işten gelmesiyle sofraya oturur ve günün kritiği yapılırdı. Bugüne bakalım; kadın tiktoktan kendini ifşa edip para kazanıyor, adam bu sersem halinden memnun, çocuklar sokaklarda. Ailede had bilinirdi, sınır bilinirdi. Şimdi hadsiz ailelerin sınırsız çocukları türedi.
Son 30 yıldır, İslamofobik söylemlerin başladığı tarihlere denk gelen zamandan bugüne Avrupa’ya özentilik söz konusudur. Hangi Avrupa’ya?
Siyahi çocukları kafeslere koyup, beyaz çocuklara eğlendiren Avrupa mı yoksa sömürgeci Avrupa mı? 19. Yüzyılda Avrupa’da çalıştırılan çocuk işçileri bilir misiniz? Bu çocuklar yetişkin gibi giyinir, tütüne ve yasaklı maddelere teşvik edilirdi. Ayrıca çok erken yaşta çocuklara aileler tarafından cinsel yaşam tecrübe ettirilirdi. Çocuk masumiyetinden, insanlıktan bihaber olan Avrupa, nasıl oldu da bizi canavarca yaşamına hayran etti. Bu karadelik bizi yuttu. Medeniyetin bedeni soymak gibi algılandığı topluma dönüştürdü.
Aile kavramının tahribinde medyanın rolü yine müthiş; Televizyon dizilerindeki karakterlerin erken yaşta her şeyi tecrübe eden sınırsız ve sözde medeni olarak algılanış biçimleri, tüm ahlaksızlıkların medya eliyle normalleştirilmesi bugün ki durumun sebeplerindendir. Netflix, EXXEN… vb platformların gençleri zehirleyen, onları mankurtlaştıran etmenler olduğu gözler önündedir. Bu platformlara eleştirel gözle bakacak olursak her karakter aile tahribi için özenle seçilmiş ve bilinçaltımıza işlenmeye çalışılmıştır. Mesela bu platformlarda eşcinsel karakter hep popüler ve iyi kalplidir, Avrupalı; medeni ve zengindir, Müslüman ise ya temizlikçidir ya da terörist.
Peki ya bizler ne yapmalıyız?
Karamsarlığa kapılmadan kafamızı toprağın altından çıkarmalı ve silkelenmeliyiz. Anne-baba isek evladımızı en iyi şekilde yetiştirmeliyiz. Sorumluluklar vererek, sevgi ve saygıyı ilke edindirmeliyiz. Her bir çocuğumuzu ilerde dünyayı değiştirecek gücün onda olduğuna inandırmalıyız. Çünkü ne iş yaparsa yapsın en iyi şekilde azimle ve hayırla yaptığında dünya için güzel bir tohum ekmiş olacaktır.
Uyanık olmalıyız. Modernitenin oyunlarına kanmamalıyız. Öğretmensek en iyi öğrenciyi biz yetiştirmeliyiz; mesai saati bitince eve kaçıp kafa dinleme fikrinden kurtulmalıyız. Temizlik görevlisiysek her yer çiçekler gibi kokmalı ki o yoldan geçenlerin ruhuna huzur dolmalı. Öğrenciysek derslerimize en iyi çalışarak dünyayı güzelleştirmeye bir katkı sunmalıyız. İyi insanların sadece masallarda olmadığını önce küçük ailemize, sonra tüm dünyaya haykırmalıyız. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözünü içselleştirmemiz ve ilke edinmemiz için bu sözle sizlere veda ediyorum: Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.
Değerlerimize, kültürümüze, çocuklarımıza sımsıkı sarılmalı. Kaleminize sağlık…