“23 Nisan 2025… İstanbul, deprem ile sarsıldı… Merkezde 8 şiddetinde hissedilen depremin büyüklüğü, 6.1.
”
Öncelikle çok geçmiş olsun sevgili İstanbul ve depremi hisseden tüm komşu iller!
Ve deprem ile birlikte tabii hemen konuşulmaya başlandı İstanbul’da kentsel dönüşüm yine, daha derinden.
Kentsel dönüşüm İstanbul’un reddolunamaz bir gerçeği. Zira 1950 yılından bu yana gelen iktidarların ihmalidir İstanbul. Çirkinleşmesine, yeşili elinden alınarak çıplaklaşmasına göz yumulandır, sürekli doldurulandır, çarpıklaştırılandır. İstanbul, Türkiye’nin en çok ihanete uğrayan şehridir. Timsah gözyaşları en çok İstanbul için dökülmüştür.
Bu kent, evet dönüşmelidir. Neye dönüşmelidir? Yeşili korunarak, hatta arttırılarak sağlam ve bakımlı binalara evrilmelidir gecekonduları… Ancak bu dönüşüm, halk ile barış içinde yapılmalıdır. Halk, açgözlü müteahhitlerin karşısında, yanında onu koruyan bir kamu gücünün olduğunu bilmelidir.
Kentsel dönüşümün barış içinde olanı, hukuk sistemi güven veren bir ülkede, yönetimin ekonomik olarak halka yardımcı olduğu ve vatandaşların evine, arazisine rezerv alanı veya başka gerekçeler ile yaptığı kamulaştırmalar ile el koymadığı bir sistemde mümkündür.
Gerçek mi, suni mi?
Deprem, doğanın bir gerçeği. Ne iğrenç bir çağdayız ki artık depremlerin bile gerçekliğine güvenemiyoruz. Depremin bile bir hakikatlisi var bir de yalan olanı. Kahpe olanı.
Duraklardaki kargaşa
Yıllardır deprem konuşulur şu cancâzım deprem ülkesinde ama arpa boyu yol alınmaz. Türkiye klasiği!
Neyse, konuyu biraz değiştirelim ve Üsküdar otobüs duraklarına gelelim.
Yetkililer!
Gözünüzü sevelim, halkın otobüs için sıra beklediği yerlere her bir otobüsün kodunu yazın. Hangi durak için kim, nerede bekleyecek müthiş bir kargaşa yaşanmakta zira… Bu kadar mı halktan kopuk yaşanır, halk bu kadar mı umursanmaz be kardeşim!
Beykoz nedir, ne değildir?
Ve gelelim “İstanbul’un incisi” Beykoz’umuza… Yazsan bir dert, yazmasan bir dert.
Beykoz’da yerel siyasette iğrençlikler diz boyu. Yaratılan algıyı kim, nasıl temizler bilemem. Ama bu kafalarla olacak iş değil. Olan Beykoz’a oluyor. İstanbul’un en ihmal edilen ilçesidir Beykoz. Sağ olsunlar, ilçenin seçilmişleri de bu ihmal edilmişliğe pek merhem olamıyorlar.
Beykoz, “aman ihalelerde beni de unutmayın ha” denilen, kaymaklı ihaleler demek değildir.
Beykoz, siniri bozulunca “ananıza evradınıza küfrettirmeyin” beni şeklinde söylemler ile kadınların erkek ağzında meta olarak anılmasıyla belgelenecek bir ilçe de değildir.
Beykoz, yeşili müteahhitlere peşkeş çekilecek bir ilçe hiç değildir. Beykoz eşittir rant değildir.
Beykoz, poposuna kırık bir koltuk bile çok olan yönetmekten aciz politikacıların egoları için sidik yarıştıracakları bir ilçe de değildir.
Beykoz, aynı popoların daha büyük koltuklara sıçrama taşı olarak kullanacakları bir fırsat değildir.
O yüzden seçilmişler de, atanmışlar da, herkes ama herkes haddini bilecek, işini bu güzelim ata yadigârı topraklara lâyık olacak şekilde, hakkıyla yapacaktır.
Beykoz, “öz” Beykozlu olanların ihanetini de görmüştür. O nedenle ha öz Beykozlu ha değil; yönetenlerden beklenen, vatan aşkıyla bu güzel ilçeye “insan” gibi hizmettir.
Zira Beykoz, herkesin üstünde bir değerdir.
Cumhuriyet’in “ilk”lerine imza atmış bu güzel ilçe, atalarımızdan kutsal bir yadigârdır. Ve bu “ilk”lerin onuruyla anılmalıdır.
Kutlu olsun!
Ve kıymetlimiz Cumhuriyet’imiz demişken… Bugün 23 Nisan.
Ulusal Egemenlik Bayramımız kutlu olsun!
Çocuklarımızın da bayramlarını kutlarım!
Biz büyüklerin de içimizdeki yaşlanmayan çocuğa hediye edilmiş bu anlamlı bayram daha binlerce seneye kavuşsun dünya döndükçe…
Sağlıkla kalın!
Ve depremsiz…
Kaleminize sağlık Arzu hanım,aynı duyguları hissederek okudum.