Konuyla ilgili olarak yazdığım ikinci yazı bu…

Çünkü çok kolay ve çabuk unutuyoruz her şeyi… Popülist kültür, bizde hafıza falan bırakmadı… Sanal iletişim kanallarını kullandıkça, hafızamız dumura uğruyor…

Türkiye coğrafyası kadar zengin, tarihi ve kültürel mirası olan başka coğrafya yok. Bu zenginlik ve çeşitlilik ise gelenekleriyle, inançlarıyla ve tabi ki, insanlarıyla yaşıyor bugün... Ülkemizdeki irili ufaklı birçok yerleşimin, hatta cadde ve sokaklarımızın tarihi adları da bu çeşitliliği yansıtıyor.

Yakın geçmişimizde bu isimlerin birçoğu ‘şu’ ya da ‘bu’ nedenle değiştirilmiştir. Gerek siyasi gerekçelerle, gerek gündelik kaygılarla ve hatta gündelik keyfiyetlerle bu değişiklikler yapılmıştır. Buna rağmen, tarihi yer adları, kasaba, köy veya yerleşim birimlerinin öncesi unutulmamış, kullanılmaya devam etmiştir. Eski isimler, yenileriyle birlikte epey bir müddet daha kullanılmaya devam etmiş, sonra yavaş yavaş zamana boyun eğerek, hafızalardan silinip gitmiştir.

Giderken de günlük hayat tarihimizden çok şeyi alıp, beraberinde götürmüştür. Bir zamanlar sümbüllerle dolu olan sokağın adı Sümbül Sokak iken, bugün beton yapılarla dolu olan o sokakta, ne sümbül kaldı artık; ne de sokağın adı... Günlük hayat tarihi böyle bir şey işte...

Genellikle aynı yer için, eskilerin başka, yenilerin başka isimler kullandıkları geçiş dönemleri, günlük hayatın akışında, beklenmedik aksamalara ve istenmeyen kargaşalara da yol açmıştır. Nüfus kâğıdında doğum yeri 'Çölemerik' yazan birisine nereli olduğu sorulunca 'Çölemerik' deyince karşısındaki hayret ediyordu. Çünkü öyle bir şehir yoktu Türkiye'de... Çünkü 'Çölemerik' bir gecede 'Hakkâri' oluvermişti.

Bu değişimlerin en vahim sonucu, insanların yaşadıkları yerlerin hikâyeleriyle bağlarını kopartmasına da neden olmuştur. Çünkü her yerin bir ismi bir de hikâyesi vardır. İsimlerin hikâyesi, o köyün, kasabanın, kentin hikâyesidir. Tarihi hafıza ve gelenek, bu hikâyelerin toplamından oluşur.

Daha önce de belirttim. Osmanlı'da yer isimlerinin değiştirilmesi ilk kez, 1910 yılında ortaya çıktı.

Resmi adım da 13 Mayıs 1913'te atıldı. 5 Ocak 1915'te İttihat ve Terakki'nin o günkü lideri Enver Paşa tarafından kıtalara gönderilen talimatname de il, ilçe, köy, dağ ve nehir adlarının "Türkçe'ye tahvili" isteniyordu. Dersim'deki Kızılkilise'nin NazımiyeMuğla'daki Megri'nin Fethiye… Bursa'daki Mihalıç'ın Karacabey… ve İzmir'deki Ayasluğ'un Selçuk olması, bu döneme rastlar.

İstanbul'da bu değişimlerden nasibini çokça almıştır. Özellikle 1927 yılından sonra İstanbul'un bir semtinde yapılan bazı değişiklikler de şöyleydi:

Cadde-i Kebir ismi, İstiklal Caddesi’ne… Tatavla, Kurtuluş’a… Feriköy Ermeni Kilisesi, Feriköy Fırın Sokak’a… Papaz Köprüsü ismi ise Yaya Köprüsü’ne dönüştü. Mimar Andrea, Koçyiğit oldu ve Yanaki gitti, yerine Can Eriği geldi. Marki Kalfa oldu mu sana Dev Süleyman? Feriköy Hamamı, Ergenekon adıyla anılmaya başladı. Hristo ismi Yeni Asır’a dönüştü. Liste böyle uzayıp gidiyor.

Bu değişiklikler bir yana, işin garibi, bazı bölgelerdeki Türkçe isimler bile değiştirilmişti. Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Değiştirilmiş olanlar kalsın, bundan sonra değiştirilmesin bari... Sonra, isimlerin değişmesi neyi değiştirdi ki?” diyerek, bir anlamda yapılan değişikliklerin doğru olmadığını ifade etmiştir.

Değişiklikler o kadar hoyratça yapılmıştır ki, bugünkü illerimizin neredeyse yarısının adı 1920'li yıllardan itibaren değiştirilegelmiştir. Tıpkı, insanın isminin ve dininin değiştirmeye zorlanması kadar acı verici bence.

Bu isim değişiklikleri, zaman zaman komik ve anlamsız sonuçlar da doğurmuştur. Hatta uluslararası biliminsanları ve araştırmacılar da bu konuda hayli şaşırtıcı durumlarla karşılaşmışlardır.

Hepinizin malumudur: Marifetname yazarı Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin kabri Siirt'in Tillo ilçesindedir. İbrahim Hakkı Hazretleri, Erzurumlu diye bilinir ancak, Tillo medreselerinde yetiştiği ve kabri Tillo'da bulunduğu için, uluslararası bilim çevreleri onu Tillolu diye tanır. Tillo, 1990 yılında ilçe olunca ismi 'Aydınlar' olarak değiştirildi.

Ancak halk, 'Aydınlar' ismini bir tülü benimsemedi ve ilçenin ismini Tillo olarak kullanmaya devam etti. Ayrıca, 'Marifetname' söz konusu olunca İbrahim Hakkı Hazretleri de bilim çevrelerinde Tillolu şeklinde anılmayı sürdürdü. Çünkü Tillo'nun yeni adı olan Aydınlar kimseye bir şey ifade etmiyordu. Neyse ki, 2013 yılında çıkarılan bir kanunla ilçe yeniden Tillo oldu. Büyük bir yanlış düzeltildi. “Darısı, tarihsel kimliğine kavuşmak isteyen yerleşim yerlerinin başına” diyelim.

Bu isim değişiklikleri sadece bizde olmamış: Balkanlar ve Kafkaslar'da da şovenist rejimler, oralarda Osmanlı izi kalmasın diye her şeyi yerle bir etmişler. Burada ya da orada; sonuçta hem yaşayan kültürel değerleri, hem de isimleri yok ettiler. Görüyorsunuz işte Gürcistan, Kuzey Hazar Bölgesi, Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya'daki izlerimizi onlar da kazıya kazıya bir türlü bitiremediler.

Kısacası, hiçbirimiz masum değiliz.

Bilmem anlatabildim mi?

Yazarın Yazıları