Recep ÖNCEL
  • 16/05/2020 Son günceleme: 17/05/2020 16:34
  • 6.969

Yıllar önce bir dost meclisinde konuşurken, orada bulunan ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan bir arkadaşımız; ‘Türkiye’nin en önemli meselesi İslam düşmanlığıdır’ demişti. Ancak arkadaşımızın siyasi kimliği olması dolayısıyla, ‘biraz abartılı olabilir ‘düşüncesiyle söylediği sözler, o mecliste bulunan kişiler tarafından pek dikkate alınmamıştı. Ancak, zaman içinde gördüklerimiz ve tecrübelerimiz bu tespitin ne kadar haklı olduğunu ortaya koydu.

Birçok insan hayatın da bu konuda bazı örneklerle karşılaşmıştır. Bende yaşadıklarımdan iki tanesini burada nakletmeye çalışacağım.

Bizim İstanbul’da Bağdat Caddesinde işyerimiz var. Bu işyerinde Ermeni bir komşumuz vardı. Elektrik mühendisiydi, Rahmetli Özal’la aynı dönemlerde Amerika ya gitmiş ihtisas yapmıştı. Selamlaşır, nezaket gereği konuşurduk. Bir gün ziyaretimize geldi. Sohbet ettik. Mevzuu sonucunda; 'Recep bey, sen hacca da gittin, namaz kılıyorsun, dindar bir insansın. Ama kusura bakma! Ben başörtüsüne, sakala, dindarlara karşıyım, birçok şeyi yanlış buluyorum' dedi.

Ben şöyle cevap verdim; inanmak zorunda değilsin, zaten Hıristiyansın. Ama insan hak ve hürriyetlerine dini inançlarına saygılı olman gerekir. Bak, sen elektrik mühendisi olmuşsun, bu millet seni Amerika ya göndermiş okutmuş. Sonra Türkiye de bu kadar para kazanmışsın, İstanbul’un en kıymetli yerlerinde bunca gayrimenkulün var. Bu devlet sana bu kadar imkân tanımış, Müslüman değilsin diye seni dışlamamış, daha ne istiyorsun. Lütfen bu milletin dini değerlerine düşmanlığı bırak; dedim.

Bir başka olay Konya ‘da oldu.  Müslüman bir arkadaşla, lokantada yemek yiyoruz. Seferi namaz meselesi açıldı. Arkadaşımız;  ‘yolculuk esnasında iki rekât farz, dört rekât sünnet kılınmasına kafasının takıldığını, bu şekilde namaz kılmayı doğru bulmadığını, yanlış yapıldığını’  söyledi. Müslümanların her yaptığı iş böyledir, Türkiye’nin geri kalmasının sebebi de dindar insanlardır; dedi.

Bende; hastalansan doktora gidersin, inşaat yapacaksan mimara gidersin. Birinin verdiği ilacı, diğerinin yaptığı projeyi, ‘ben bunu beğenmedim, aklıma yatmadı’ demeden, uygularsın. Çünkü her işin bir ilmi olur, o ilim sahibi uzman insanların söylediğine itibar edilir. Ama İslami bir mesele olunca, ‘kafama yatmadı’ diyorsun. Türkiye de İslami ilimlere ve hükümlere itibar edilmiyor. İslami değerlere hakaret ediliyor. Bu çok büyük bir yanlıştır; dedim. Üstelik bu memlekette yönetim İslami esaslara göre yapılmadı ki, geri kalmışlığın problemlerin sebebi Müslümanlardır, diyemezsiniz. Eğer bir yanlış varsa, bunun sebebi; Allahın emirlerine uygun davranmamaktan ileri gelmektedir; diye ilave ettim.

Bu tespiti, iyi yapmak gerekir.

Yanlış yapılan şeyler için; suçu İslam’a atmak; dolayısıyla İslam düşmanlığı yapmak, Müslümanlar’a hakaret etmek çok büyük bir hatadır.

Ama bu memlekette defalarca bu hatanın tekrarlandığını, kasti olarak İslam düşmanlığı olduğunun örneklerini görebiliriz.

Uygulamada, birçok kişi ve kurum tarafından bu yanlışlar yapılmış ve düşmanlık yapanlar tarafından her fırsat değerlendirilerek; Allah’a, Peygamber’e, İslam’a, Hocalara, Müslümanlara ve inandığımız değerlere iftiralar, haksızlıklar, saygısızlıklar, yapılmıştır.

Namaz kılan insanlar alaya alınıp küçük düşürülmeye çalışılmış, Kuran okuyan çocukların beyni yıkanıyor diye haberler yapılmış, oruç tutanların gözünün önünde içki içilmiş, hacca gidenler için paralarını israf ediyor denilmiş, Müslümanların kestiği kurban bir cinayet olarak lanse edilmeye çalışılmıştır.

Buna karşılık havra yâda kiliseye gitmek, İncil okumak, patrik yâda papayı ziyaret, yılbaşında hindi yemek, daha ideal şeylermiş gibi sunulmaya çalışılmıştır.

Çok komik bir o kadar da düşündürücü ama ‘müftünün keçisi çalınmış bu haber gazetelerde müftü keçi çaldı’ diye terbiyesizce verilebilmiştir.

Tarih boyunca, gerek, asr-ı  saadet, gerek sonraki dönemlerde İslam’ın güzel yaşandığı zamanlarda, siyasette ticaret de, topyekûn sosyal hayatta, sıkıntılar hemen hemen yok olmuştur. Ne zaman ki  İslami yaşantı terk edilmiş,  o zaman problemler büyümüştür.

Ama günümüzde teşhis yanlış yapılınca  tedavide yanlış olmaktadır.

Aslında, hak ile batıl iyi ile kötü insanlığın var oluşuyla birlikte ortaya çıkmıştır. Şeytanın Hz Âdem ‘e (as)  düşmanlığı ile başlamış,  tarih boyunca bütün peygamberlerin  ve  en son Sevgili Peygamberimiz ile Ebu cehil ve benzerlerinin mücadelesi olmuştur. Mücadele bu günde devam etmektedir.

Memleketimizde, özelikle ittihat ve terakki ile ortaya çıkan, padişaha karşı yapılan içerde ve dışarıda din ve memleket düşmanları tarafından desteklenen faaliyetler, Cumhuriyet döneminde de sürmüştür.

İslam karşıtı faaliyetleri iki kategoride mütalaa edilebilir.

Birincisi, bilgi eksikliği, cehaletten batı yandaşlığı ve mankurtluktan dolayı ortaya çıkan düşmanlıktır. Burada, esas olan İslam’ın ilerlemeye mani olduğu, batılı değerlerin daha gelişmeye uygun olduğu görüşleridir. Böyle düşünenler,  İslam düşmanlığı yapmaktadırlar. Bu düşünce bilimsel olmaktan uzaktır. Köleleşme ve mankurtlaşma sonucu, körü körüne batı hayranlığı  ve taklitçiliği ortaya koymaktadır. Bunlar  tarafından; İslam’ın değerlerinin  ne kadar kıymetli olduğu ve insanlığın yaşaması ilerlemesi huzuru  için hayati derecede önemi olduğu, bilinememektedir.

İkinci kategoride olanlar ise, tamamen haince bir yaklaşım sonucu; İslam’ın yüceliğini  ve değerli olduğunu   bildikleri halde, emperyalist, siyasi  ve ideolojik yaklaşımlar çerçevesinde sürekli İslam’a saldırıp din düşmanlığı yapmaktadırlar;

Günümüzde, değişik isimleri çağdaşlık diye ortaya koyanların söylediklerini incelediğimiz zaman, ilginç neticeler ortaya çıkmaktadır.

Kapitalizm;  sermayenin hâkimiyetine dayanan sınıflar arası eşitsizlik ve sömürü dayatan, bir sistemdir.

Karl  Marks’ın eseri olan Marksızım, güya proletarya iktidarı olup ezilenlerin  hakkını koruyacaktı, ama iflas etti.

Bu  ideolojilerin yanında, ahlaksız bir sistemini savunan, Freud un  düşünceleri sonucu, her türlü gayri meşru iş ve    homoseksüellik; normal bir tercih  diye sunulmaktadır.

Dikkat edilirse, gerek ekonomik  gerekse ahlaki anlayışlar, tercihler   adını ne koyarsak koyalım, hep Yahudi kimlikli insanlar tarafından, bilimsel çalışmalar kisvesi  altında sunulmuştur. Burada, asıl amaç; insanlığı ve toplumu ifşa etmek, bozmak ve bozulan toplumları istediği gibi yönetmeye çalışmaktır;

Hâlbuki İslam’ın  topyekûn idari ekonomik ahlaki bir sistemi; vardır.

Maalesef  bu göz ardı edilmekte, kötü gösterilmektedir. İnsanlığa, yanlış ilaçlar sunulmaktadır. Hakiki huzur  ve mutluluğun olduğu, İslami düşünce sistemi dışlanmaya  çalışılmaktadır.

Dikkat edelim, İsrail de nüfus planlaması yoktur. Zina suçtur. Domuz eti yenmez. Ahlaksızlıklara tahammül edilmez. Ama ne enteresandır ki, dünya da özellikle Müslüman ülkelerde nüfus planlaması için vakıflar kurulur. İçki, kumar, uyuşturucu, zina gibi ahlak dışı oluşumlar, basın yayın sosyal medya vasıtası ile normal bir tercih bir demokratik bir hak gibi gösterilir.

Toplumlar, çağdaşlık demokrasi özgürlük vb şeylerle uyutulur, yanlış ve gayrimeşru tercihler adeta insanlığa dayatılır. Çok güzel ve normal örnekler olarak topluma sunulur.

Son günlerde, Türkiye’nin gündemini meşgul eden gayri ahlaki gruplar,  toplumda çok küçük bir azınlıktır. Ama bunlar tarafından dile getirilen söylemlerle algı operasyonu yapılmakta, sanki söyledikleri önemliymiş gibi gösterilmektedir.

Böyle kişi ve grupların sesleri çok çıkmaktadır, arsızlık yapmaktadırlar. Bunlar için ‘azgın azınlık’ deyimi ne kadar doğru bir tespittir.

Geçenlerde, Diyanet İşleri Başkanı; zinanın, homoseksüelliği haram olduğunu açıkladı. Bu açıklamanın akabinde hemen itiraz sesleri yükseldi.

Ne yani, Türkiye’nin din işlerinden sorumlu en yüksek makamda ki insan, Allah’ın emri şudur diye açıklama yapmayacak mı? Helali, haramı ortaya koymayacak mı? Yapılan hareketleri n yanlış olduğunu söylemeyecek mi?

Bu ne saygısızlık!

Bu, hem bir ilim adamının yaptığı bir açıklamaya, hem dini değerlerin ortaya konmasına ve Yüce dinimiz İslam’a karşı edensizlik olarak nitelendirilmelidir.

Aynı konularda, bir haham veya papaz söz söylese Onlara karşı ‘dini inançlara saygı duyuyoruz’ diye bir şey diyemezler, ancak hoca bir şey söyleyince e, hemen saldırıya geçerler. Bunlar böyle, ikiyüzlüdür.

Diyanet İşleri Başkanı’na cevap olarak,   Ankara Barosu tarafından bir bildiri yayınlandı. Yayınlanan bildiri; demokratik, hak hukuk tan bahseden bir metin olmaktan ziyade, İslam’a hakaret eden çok kötü bir metindir;

Türkiye de, sadece barolar değil, tabie odaları, mühendis odaları gibi meslek kuruluşları mesleki faaliyet yapmak yerine, ideolojik söylemlerde bulunmaktadır.  Her fırsatta, buralarda kümelenmiş mukaddesat düşmanı yöneticiler tarafından, dini ve milli değerlere karşı saygısızlıklar yapılmaktadır.

Bu kabul edilemez!

Hz Mevlana; edepsizlik, afaka ateşe atar; buyuruyor.

Bunlar, istediklerini yapacak bir din istiyorlar. Hâlbuki din siparişe göre olamaz! Din, Allah’ın emirleri ve yasaklarına göre olur.

 

Son olarak, ülkemizde din düşmanı kişi ve guruplar, Korona virüs dolayısıyla İmamlara saldırdılar, imamların lüzumsuz maaş aldıklarını iddia ettiler. Doktorların gerekli olduğu, ama imamların gereksiz olduğunu savundular. Kimse, mühendisler, avukatlar, öğretmenler, gereksiz demedi. Çünkü her görevin kendine göre bir faydası vardır. Kimse papazlar gereksiz demedi, kimse hahamlar gereksiz demedi.

Ama bu saygısızlar, her fırsatta olduğu gibi gene kinlerini kustular.

Bilinmelidir ki, dünya  üzerinde egemen olan   güçler var. Bu güçler Yahudi ağırlıklı olup, bunun yanında Hıristiyanlarla birlikte hareket ediyor. Bu güç, sermaye, basın, siyaset, silah gibi etkili unsurları elinde bulunduruyor, kontrol ediyor.

Özellikle, medyaya hâkim olmaları sonucunda; ‘beyaz rengi, siyah göstermeyi ‘başarabiliyorlar. Çok güzel, propaganda yapıyorlar. İslam düşmanlığı yapıp, İslami kötü göstermeye çalışıyorlar. İslam’dan rahatsız oluyorlar.

Çünkü Dünya üzerinde zulüm ve sömürü düzenine; İslam, Dur! Diyecektir.

Dün, ecdadımız Osmanlı’ nen yeryüzü coğrafyasındaki hâkimiyetini kaybetmesi sonucunda, bu gün Dünyanın her tarafında, kan, zulüm, gözyaşı ve sömürü hüküm sürüyor.  Bizim ecdadımız, İlam-i kelimetullah için mücadele etti,  adaletle hükmetti, huzur ve mutluluk sağladı. Bunlar, menfaat düzenin devamı ve sömürü için her şeyi yapıyorlar, hiç bir değer tanımıyorlar.

Unutmayalım ki, bizim bir potansiyelimiz var.

Biz, bu gün  ‘One Minute’ dedik. Suriye de, Irak ta, Arakan da, Somali de, Afrika da, Balkanlar da mazlumların yanında olduk ve hep İslam’ın güzelliklerini ortaya koymaya çalıştık

Bu duruş, emperyalizmin oyunlarını bozuyor!

Bu nedenle, İslam’ın bayraktarlığını yapan Türk milletinin önünü kesmek istiyorlar.

İçerde, her türlü ahlaksızlığı ve düşmanlığı yaymak istiyorlar. İstediklerini, bir şekilde demokrasi çağdaşlık gibi söylemler üzerinden yapıyorlar.

Dışarıda ise, çok kere açıkça düşmanlık ederek, siyasi, askeri, ekonomik alanlarda operasyonlar yapmaya çalışıyorlar.

Ancak, çok şükür Müslümanlarda bir uyanış, bir gayret var.  Müslümanlar, her geçen gün birçok sahada daha etkin olmaktadır.

Ümit varız, dua ediyoruz.

 Dünya üzerinde hâkim olan bu sahte medeniyet,  sona erecektir. Bizler, gayretle, çalışmayla ilerleyecek, adaleti iyiliği güzelliği artıracağız. Mücadele edeceğiz. Bizim amacımız; ‘safımızı belirlemekten’ ibarettir.

İslam’a ne kadar düşmanlık yapılırsa yapılsın başaramayacaklar, biz başaracağız inşallah. Gayret bizden, muvaffakiyet Allah’tandır. Çünkü Allah nurunu tamamlayacaktır.

 

Yazarın Yazıları
Yorumlar (1 Yorum)

Mehmet Aydın (4 yıl önce)

Allah razı olsun hocam

Yorum Yaz