IŞİD'in elinde kırk gün

  • 0
  • 7141
IŞİD'in elinde kırk gün
IŞİD'in elinde kırk gün
IŞİD'in elinde kırk gün
IŞİD'in elinde kırk gün

Milliyet Gazetesi Fotoğraf Servisi Müdürü Bünyamin Aygün, IŞİD'in elinde geçen 40 günün hikâyesini Beykoz'da anlattı.

Sosyal ve kültürel konularda ilçede büyük emek veren, 7'den 70'e tüm Beykozlulara hitap edebilecek çeşitli programlar düzenleyerek katma değer sağlayan Beykoz Belediyesi, önemli bir söyleşi programı düzenledi. Haber amacıyla gittiği Suriye'de IŞİD tarafından kaçırılan ve daha sonra Milli İstihbarat Servisi (MİT) tarafından kurtarılarak yurda getirilen Bünyamin Aygün, yaşadıklarını anlattı. Aynı zamanda 'IŞİD'in Elinde 40 Gün' adlı bir kitap da yazan Bünyamin Aygün, kitabında yazdığı olayların bir bölümünü Beykozlularla paylaştı. IŞİD ile ilgili teknik bilgiler de veren Bünyamin Aygün, "Örgüte en son gelen sanıldığı gibi savaşta en önde yer almıyor; arkada duruyor. En önde ise en tecrübeliler savaşıyor. Bu nedenle IŞİD'e karşı başarılı bir şekilde karşı duracak bir gücün dünyada olduğunu sanmıyorum. Hemen hepsinin üzerinde bomba var ve her an ölüme hazırlar. Zaten çoğu tövbe etmiş kişiler. Yaşadıkları her gün, tövbelerini bozacakları korkusuyla geçiyor. Bu nedenle her sabah, şehit olmak için dua ederek güne başlıyor" şeklinde konuştu.

Beykoz Belediyesi tarafından ilçeye davet edilen Gazeteci Bünyamin Aygün, 26 Kasım 2013 ile 6 Ocak 2014 tarihleri arasında IŞİD'in elinde geçen 40 günü anlattı. Özellikle Suriye ve Arap Suriyeliler hakkında bilgiler de veren Bünyamin Aygün, şunları kaydetti:

Bünyamin Aygün: “Dünya çapında fotoğraflar çekebildiğimizi tüm dünyaya gösterdik!”

"Şimdi ben gazeteci olarak yıllarca savaşın başladığı ilk günden itibaren Suriye'yi çok iyi takip ediyorum. Yani Halep'e giden ilk 3 gazeteciden birisiyim. Suriye Savaşı, bizim gazeteciler için bir dönüm noktası ve bunun nedeni de 900 kilometrelik muazzam bir sınırımız var; bir tarafında İsrail var ve biliyorsunuz, onunla olan ilişkileri nedeniyle kapalı; diğer tarafında bugünkü Kuzey Irak var ve onlarla da kapalı; dolayısıyla yüzü yalnızca bize açık... Dünyada böyle 900 kilometrelik sınırı olan iki ülke çok nadirdir. Tabi bu avantaj da olabilir bizim gazetecilerimiz için dezavantaj da olabilir. Benim yaşadıklarım var, Anadolu Ajansı'ndan bir muhabir arkadaş ayağından vurulmuştu. Yine orada Türkiye adına görev yapan ve 2 yıldır haber alamadığımız Filistinli bir gazeteci var. Ama tabi o rejim güçleri yani Esad'ın askerleri tarafından alıkonuldu. Bunlar şanssızlık... Ama şans da şu: Türk fotoğrafçıları olarak, muhabirleri olarak çok iyi ve dünya çapında fotoğraflar çekebileceğimizi tüm dünyaya gösterdik.

‘Aygün, Arap Suriyelilerin Çanakkale ve 1. Dünya Davaşı’nda bizimle omuz omuza savaştığına dikkat çekti’

Ben her gittiğim yerde şunu söylüyorum: Lütfen, gördüğünüz, tanıdığınız her Suriyeliye dilenci gözüyle bakmayın! Çünkü Suriye'ye gittiğinizde onlar için Türk olmanız yeterli... İlk yaptıkları şey şu: Önünüze bir sofra kurmak... Size sofra kurarlar ve altını çizerek söylemek istiyorum; tok da olsalar sizinle birlikte sofraya oturup size eşlik ederler. Ben bir Ramazan ayında Halep'teydim hepsi sahur yaptığı halde tesadüfen gittim eve; üstlerine bomba yağıyor; yiyecekleri kısıtlı ancak buna rağmen benimle birlikte bir daha yemek yediler. Ben bunu fark edince çok erken bıraktım; sofradan yarı aç kalktım. Belki bu şimdi söyleyeceğim tarihçilerin işi ama Suriyeliler, Çanakkale'de ve 1. Dünya Savaşı'nda bizimle birlikte savaşmışlar. Oradaki Türkmenler ya da Kürt kökenli vatandaşları kastetmiyorum; Arap olan Suriyelileri söylüyorum. Gelip burada Müslüman olduğumuz, Türk olduğumuz için bizimle savaşmışlar.

İşte ilk gittiğimde beni böyle karşıladılar. Sonra zaman geçtikçe artık ben sanki buradan Bolu'ya gidip geliyormuş gibi orada Halep'e gidip geliyorum. Suriye'nin herhangi bir noktasına haber için girip çıkıyorum. Çünkü bağlantılarım da var; telefon açıyorum karşıdakine, 'Ben geliyorum' diyorum; gidip fotoğraf çekiyorum. Bu son gidişimde çok detaya girmek istemiyorum; kitabımda zaten ayrıntılarıyla yazdım; Yayladağ sınırından geçtim ve İdlib'den bir röportaj talebi geldi. Yani 'Benimle röportaj yapar mısın?' diyen adamı Türkiye'de MİT arıyor, polis arıyor; savcı-hâkim tüm kurumlar adamı arıyor. Suriye'de Esad adamın başına 2 milyon dolar gibi ciddi bir ödül koymuş ve arıyor. Hem Esad arıyor, hem Türkiye arıyor ve bu adam diyor ki, 'Benimle röportaj yapar mısın?' diyor. Çağırdığı yer de İdlib... Yani benim bulunduğum yere karayoluyla 3 buçuk saat mesafede... Türkiye'den gelip Reyhanlı'dan girsem 20 dakika ama Yayladağ'dan girince Türkiye sınırına paralel gidiyorsun; 3 buçuk saat sürüyor. Yanımda 3 tane koruma var; gazeteden de onay aldım; kalktım, gittim."

‘Gazeteci Bünyamin Aygün için IŞİD’li Kadı infaz kararı verdi; MİT kurtardı’

İdlib'e gittiğinde IŞİD tarafından kaçırıldığını söyleyen Milliyet Gazetesi Fotoğraf Servisi Müdürü Bünyamin Aygün, kendisini tutsak eden kişilerin Türkiye'den gidip gönüllü olarak IŞİD'e katılan kişilerden oluştuğunu kaydetti. Gözlerini bağladıklarını ve götürdükleri yerde ellerini kelepçelediklerini anlatan Aygün, kendisi için IŞİD'e bağlı bir Kadı'nın ölüm cezası verdiğini ve bunu gelip kendisine söylediklerinde çok büyük bir endişe ile beklediğini belirtti. "Bana 2 gün boyunca uğramadılar ve yanımda olan tek şey bir kediydi. Ben ona bakarak hâlâ yaşadığımı anlıyordum" diyen Bünyamin Aygün, kendisini infaz edecek olan 'Dayı' lakaplı kişinin bir çatışmada öldürüldüğünü ve bu nedenle 2 gün boyunca infaz edilmediğini vurguladı. Daha sonra Türkiye Gizli Servisi olan MİT ajanları tarafından kurtarıldığını anlatan Bünyamin Aygün, konuyla ilgili olarak tüm yaşadıklarını da 'IŞİD'in elinde 40 gün' adlı kitabında yazdığını söyledi.

Haber Merkezi

MHP'li anneler, Beykoz Beykonağı'nda buluştu
Önceki MHP'li anneler, Beykoz Beykonağı'nda buluştu
CHP Beykoz İlçe Başkanı Dost Beykoz'a konuştu
Sonraki CHP Beykoz İlçe Başkanı Dost Beykoz'a konuştu
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz