Ekrem VANLI
  • 10/08/2015 Son günceleme: 10/08/2015 22:18
  • 4.575

İslam dini kavmiyetçiliği şiddetle yasaklamıştır. Kavmiyetçilik, körü körüne bir ırkı veya bir soyu üstün sayarak diğer kavimleri alçak gören, kendi ırkından olmayanları kötüleyen, saldırgan, istilâcı ve zulüm eden bir zihniyettir. Kavmiyetçilik, dinî bağları gevşeten, anarşiye yaygınlık kazandıran ve toplumda tahribe yol açan bir mikroptur. Zira ırkçılık, hayata nizam veren dinî ve ahlâkî esaslar yerine, ırkî ve kavmî konularını esas aldığı için tahrip edicidir.

Kavmiyetçilik ya da soy-sop üstünlüğü iddia etmek, toplum hayatının temel esaslarından olan adaleti, muhabbeti ve dayanışmayı ciddî biçimde zedeler ve bunların yerini zulüm, baskı ve terör alır.

Kavmiyetçilik, insanı korkunç bir vahşet ve kin iklimine doğru sürükler; onun mahiyetindeki şefkat, merhameti yok eder. Şu an memleketimizde olduğu gibi, bütün dünyada kavmiyetçi ve bölücü anarşistlerin masum insanlara yaptıkları feci katliam bunun açık bir delilidir.

Kavmiyetçilik, insanlık âlemini helâk eden bir zakkum ağacı gibidir. İnsanlık, onun zehirli meyvelerinin sancısını, asırlarca çekmiş ve halen de çekmektedir. Zira onun zehirli suyundan içenlerin sancıdan kurtulmaları mümkün değildir.

Kavmiyetçilik illetine bağımlı olanlar, insanlar arasındaki birlik ve beraberliği, uhuvvet ve muhabbeti, şefkat ve adaleti emreden dine sarılmak yerine, ırkçılığı esas alırlar. Böyle kimselerin izzeti nefs duyguları daralır, körelir, söner, gider. Ve nihayet, kendilerini ve taraftarlarını tatmin etmek için efsanelerden medet ummaya başlarlar.

“ Evet mü'min olan kimse, iman ve tevhid iktizasıyla, kâinata bir mehd-i uhuvvet nazarıyla baktığı gibi; bütün mahlukatı, bilhassa insanları, bilhassa İslâmları birbiriyle bağlayan ip de, ancak uhuvvettir (kardeşlik). Çünkü iman bütün mü'minleri bir babanın cenah-ı şefkati (kanatları) altında yaşayan kardeşler gibi kardeş addediyor.” ( Mesnevi-i Nuriye )

İnsanın kavmini ve aşiretini sevmesi doğaldır. Ancak, bu sevgi başka milletleri aşağılamayı, onlara kin ve düşmanlığı beslemeyi gerektirmez.

Bir insan, milletine yapmış olduğu maddî ve manevî hizmetinden, ilim ve irfanından dolayı sevildiği ve takdir edildiği gibi, bir millet de, kendi ırkını alem-i İslâm’a yapmış olduğu maddi ve manevi hizmetlerinden dolayı sevilir ve taktir edilir. Nitekim Selçuklu ve Osmanlıyı İslamiyet’e ve insaniyete yapmış oldukları hizmetlerinden dolayı seviyoruz.

Bugün bile dünyanın birçok yerinde Selçukluların dalga dalga her tarafa yayılmış ilim ve irfan abidesi olan başta Ulu Camiler olmak üzere birçok camileri, köprüleri, kervansarayları, maddi ve manevi terakkiye büyük hizmetleri olan medreseleri vardır. Onlar, bir taraftan Haçlı seferlerine karşı asırlarca savaşmış, bir yandan da ilim, irfan ve sanat adına birçok eser ortaya koymuşlar; bal arısı gibi muhtelif ülkelerden topladıkları farklı çiçeklerden bal yapmasını bilmişlerdir.

Irk başka, ırkçılık başkadır. Dinimizde yasak edilen ırkçılıktır. Faraza bir adamın on tane oğlu olsa elbette ki hepsinin ismini Hasan veya Hüseyin koymaz, değişik isimler koyar. İşte milletler de değişik kabile ve ırklar olarak yaratılmışlardır. ( Mehmet KIRKINCI) Nitekim bu husus bir ayette şöyle ifade buyrulur:“ Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, kabilelere ayırdık.”  ( Hucurat Suresi; 49/13 )

“Allah’ın katında en üstün olanınız takvada en ileri olanınızdır. Muhakkak ki, Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.” ( Hucurat Suresi; 49/13 )

Bu ayetten de anlaşıldığı gibi, insanlar mahiyet itibariyle birbirlerinin aynıdır. Birbirlerine üstünlükleri ne ırk, ne rütbe, ne makam, ne de zenginlikle olmayıp, ancak iman, takva ve amel-i salihin dereceleri nisbetindedir. Zira insanların kemali ve fazileti ancak takva iledir. Her meselede olduğu gibi, bunda da hiç kimse kendiliğinden bir ölçü koyamaz. Ölçüyü koyan yalnız Allah’tır.

Konuyu şairimiz merhum Mehmet Akif ERSOY’ un milletin birlik ve beraberliği ile ilgili şiirinden bir bölümü ile noktalayalım.

İslâm’ı, evet, tefrikalar kastı kavurdu;

Kardeş, bilerek, bilmeyerek, hep kardeşi vurdu.

Can gitti, vatan gitti, bıçak dîne dayandı;

Lâkin, o zaman silkinerek birden uyandı.

Bir gör ki; bugün can da onun, kan da onundur;

Dünya da onun, din de onun, şan da onundur.

Bin parça olan vahdeti bağlarken uhuvvet,

Görsen, ezelî râbıta bir buldu ki kuvvet:

Saldırsa da kırk ehl-i salip ordusu kol kol,

Dört yüz bu kadar milyon esir olmaz, emin ol!..”

“Değil mi cephemizin sinesinde îman bir;

Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;

Değil mi cenge koşan Çerkezin, Lâzın, Türkün

Arapla Kürt ile bakîdir ittihadı bugün;

Değil mi sinede birdir vuran yürek... Yılmaz!

Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz!                 

MEHMET AKİF ERSOY

Yazarın Yazıları