Nimet ER
  • 01/05/2015 Son günceleme: 01/05/2015 19:15
  • 8.779

Evlâdüıyal ya da yanımızda, yöremizde yaşayan herhangi biri, yaşı kaç olursa olsun bir şekilde sınavlarla boğuşup duruyor...
Eğitilip öğretilebilmek, 
Bir meslek sahibi olup mesleğini icra edebilmek için vs...vs...vs...
En nihayetinde nafakası için didinip duran da, kariyer planlarını en yukarı koyanda sınavlarla hemhal bir şekilde...

Gerçeğin ta kendisini nasıl reddedebilir ki insan! 
Evet, sınavlarla değil ama sistemlerle derdim var benim.
Lakin merceği sınavın kendisine değil de bizi sürüklediği hale ya da halsizliğe odaklayalım derim.
Belki gözümüze batar, canımız acır...



Öncelikle hayata dair neredeyse tüm seçimlerimizi artık yürüdüğümüz yollar olarak görmüyoruz... 
Yol gidilendir, dönülendir... Tecrübenin kapılarını sonuna kadar aralayan ayak izleriyle doludur.
Ama artık elimizde şıklar var! Eleyerek "tercih" ediyoruz ama cevap anahtarının birilerinin elinde olduğunu unutarak... 

Ve esasında sınav sürecinin bizi eleyip ayrıştırırken imtihanda eşitlediğini ıskalıyoruz...
Çünkü, sonuçların hiç de adil olmadığını biliyoruz... Tek tek değil de topluca görülen bir hesap başka türlü nasıl olabilirdi ki! 


Sorun çözme melekemiz elimizden kaydı gitti sanki. 
Bir soruna çözüm üretemiyorsanız, o sorunun parçası olursunuz denir ya hani,
Düşünün bir kere;
Soru ve cevap odaklıyız artık, hem de en hazırından cevaplar ve sorularla... 
O yüzden çözülemeyen meseleler var aramızda, çığ gibi büyüyen...


Meziyetin yerini malumat aldı ve bu bize 
Bir sürü malumat sahibi olan ama bir meziyeti ol(a)mayan insanlar verdi...


Yanlışlar doğrularımızı silip süpürürken, bir türlü doğrularımız yanlışlarımızı silemiyor kimselerin gözünde...


Nihayet elde kalanların unutulduğu bir dünyada elimizden gidenlerde pek mühim görünmüyor nedense. 
Trajedi mi, ironi mi?
Şimdi cevaplarınızdan çok, sizin sorudan sonra kuracağınız cümleyi merak ediyorum desem...
"Karar" sizin mi? 
Yoksa 
"Seçim" sizin mi? 

Neyse, demem o ki, 
Sınanmak için gelmiştik ama heyhat ki, birbirimizi sınava çekip duruyoruz... 


Avamdan havasa, bir şeyden şikâyet ederken onun silsilesini göz ardı etmek gibi bir yanlış yapıyoruz...

Mesela, eğitimden şikâyet ediyoruz ama kendimizin bizzat eğitemediği çocukları (adı üstünde öğretmekle yükümlü) öğretmenlerin eğitmesini bekliyoruz...
Ki öğretmenlerin eğittiği çocuklara bir şey öğretmenin neredeyse imkânsız olduğu zamanları yaşıyoruz garip bir şekilde.

Ve eğitim fakültesi on sekizinci (yani sonuncu) tercihi olan öğretmenlerin elinde büyüyen bir nesiliz... "Olmak" istediği değil, "olabildiği" mesleği edinenlerin ellerinden geçtik biraz! Az şey mi bu? 

Daha önce yazmıştım. Ukde, kör düğüm demektir. Yutkunsan da geçmeyen bir çile... 
Eğer bir uhde aynı zamanda ukde olmuşsa, ne gelir elden...

Tek başına ukde olmuş bir neslin çocukları sahada artık.

Ve zamanın çocukları, öğretmen olmak için çok çalışıp, sınavdan sınava koşturup başarmış ama bir türlü atanamayan en nihayetinde kura yoluyla atanabilmiş öğretmenlerin elinde...

Hangisi daha kötü bilemiyorum! 
Karakteri ve mizacı uygun olmasa da, elde ettiğine razı olanlar mı? 
Yoksa, 
Çok istediğini elde edinceye kadar bezdirilip posası çıkarılanlar mı? 


Yerinden edilen hiçbir şey, yerine gelenle karşılaştırılmamalı...
Yerinden edilen sadece insanlar değildi bu dünyada...

 
Biliyorum! Ameller niyetlere göredir lakin
Niyetlerin, amellere göre edildiği zamanlardayız...
Bıkmadan, usanmadan her türlü kötü amel ve emel karşısında 
Hep iyiye niyet etmekten başka çaremiz yok! 
İyi niyetlerin kötü amelleri bozduğu günler de gelir elbet...


Lafım yok! Siz bir yandan sürekli şikâyet dilekçesi doldurup durun ama bir yandan da düşünün lütfen. 
Her sorunun cevabı sizde olmayabilir... 
Bir soruya da itiraz etsek ne olur? 


Ve tüm bu uğradığımız haksızlıkları; hırs ve nefretten başka bir şeye çevirmeyi başarabilmeliyiz diyorum...
Mesela, ·Bir imkan olarak da düşünsek “hüznü” olmaz mı? 

LAL:

İnsan, insana dokununca "insan" kalıyor... 
Ve
İnsan, hata ettiğinde değil, en çok umut ettiğinde kırılıyor...

Yazarın Yazıları