“Şimdi bir özeleştiri yapalım. Biz millet olarak bir işe enini sonunu iyice tartmadan balıklama giriyoruz.
”
Ders almak için illa ki sonucu görmemiz gerekiyor. Ne zaman başımıza tak ederse o zaman uyanıyor ve eyvah yanlış yaptık deyip dönmeye çalışıyoruz. Ama dönmenin de bir maliyeti oluyor tabii ki.
Yıllar önce 2011 de İstanbul sözleşmesine imza atıp kabul ettik. Üzerinden on sene geçip de bunun LGBT üzerinden aile yapımıza zarar vermeye başladığını görünce uyandık ve çıkmaya çalıştık. Kısmen çıktık ama tam da çıkamadık. Bazı maddelerini iptal ettik diğerleri hala duruyor.
Gelelim iklim kanununa. Bu konu bu yazının sınırlarına sığmayacak kadar geniş bir konu, ama özet olarak sunmaya çalışacağım. Küresel ısınmanın artışında ve çevre kirliliğinde %50 den fazla payı olan ABD, Rusya, Hindistan ve Çin gibi dev ülkeler temkinli yaklaşırken biz 2015 yılında Paris iklim anlaşmasına ilk imza atanlardan olduk. 2 Temmuz Çarşamba günü meclisten geçirerek kanunlaştırdık. Milletin geleceğini ilgilendiren bu önemli kanun niçin ana akım tv kanallarında günlerce tartışılmadı? Bu konuda uzman yüzlerce bilim adamına sahip Üniversitelerimizden niçin yeterince görüş alınmadı?
İklim kanununun gelecek için faydalı görünen tarafları var. Küresel ısınmayı engellemek, kirlenen çevreyi temizlemek ve temiz bir çevrede yaşamayı sağlamak gibi. Bunlar elbette herkesin evet diyeceği şeyler. Ancak kanunun ayrıntısında “karbon ayak izi” maddesi kafalarda istifham oluşturuyor. Herkesin ve her kurumun bir karbon ayak izi karnesi olacakmış. Nefes verirken havaya saldığınız karbondioksit gazı bile bu emisyon kapsamında olacakmış. Belli bir kotayı aştığınızda yaptırımı olacakmış.
Karbon ayak izi nedir? Bir bireyin veya bir kurumun havaya saldığı karbon miktarına (emisyona) karbon ayak izi deniyor. Havaya salınan karbon çeşitli formlarda olmakla birlikte en çok karbondioksit gazı olarak salınmaktadır. Havaya verilen bu gaz havada biriktiğinde sera etkisi yaparak nasıl ki kapalı bir serada sıcaklık artışı oluyorsa yeryüzü sıcaklığında buna benzer bir artış oluyor. Bu artış iklimlerin değişmesine ve kuraklık, sel ve yangın gibi afetlere zemin hazırlıyor.
Bana göre bunun çözümü kanuni kısıtlamalarla hayatı insana zorlaştırmak ve gelişmekte olan bir ülkenin gelişimini yavaşlatmak değildir. Havadaki karbondioksit artışının panzehiri bitkilerdir. Çünkü bitkiler fotosentez yaparken havadaki karbondioksiti kullanırlar. Eğer yeryüzünde bitki varlığını artırırsak otomatik olarak havadaki karbondioksit azalır ve ekolojik denge korunmuş olur. Peygamberimiz bunun ehemmiyetinden olsa gerek “Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile elinizde bir fidan varsa onu dikin” diye buyurmuştur. Ankaradan doğuya doğru gittiğinizde dağlarımızın çırılçıplak olduğunu görürsünüz. Herkesin bitki dikmesi sağlanmalıdır. Hele hapishanelerde binlerce mahkum boş yere ömür tüketiyorlar. Onlara arazide bitki diktirilsin. Askeri gözetim altında çalışsınlar. Yediklerini hak etsinler hiç olmazsa.
En çok karbon emisyonu da büyük ve küçük baş hayvan kaynaklıymış. Bu yüzden hayvan besiciliği kısıtlanacakmış. Yani Kurban Bayramında alacak kurbanlık bile belki bulunmayacakmış. Burada hep mışlı geçmiş zaman kullandım. Çünkü bu kanununun ayrıntısını bir bilim adamı olarak ben de tam bilmiyorum. Çünkü bilgilendirilmedik. Ana hatlarını biliyoruz ama ayrıntılar meçhul. Şeytan ayrıntıda saklıdır demişler. Bu kanun küresel güçlerin bir gizli hedefi de olabilir. Normal et yerine yapay et mi pazarlanacak bilmiyoruz. İnşallah yetkililerimiz bütün bunları düşünmüştür ve tedbirini almıştır.
Hükümetimizin yapmış olduğu duble yollar, devasa köprüler ve tüneller ile savunma sanayiindeki hayranlık uyandıran hamleleri ve Ayasofya’nın müze olmaktan çıkarılıp cami olarak hizmete açılması gibi çok sayıda büyük hizmetlerini takdir ediyor, dua ediyor ve alkışlıyoruz. Ancak vatandaş olarak gördüğümüz eksikleri dile getirmek de hakkımızdır. Milletin geleceğini ilgilendiren önemli kanunlar çıkarılmadan önce muhakkak ana akım TV kanallarında açık oturumlar yapılarak millet bilgilendirilmeli ve böylece kafalardaki istifhamlar giderilmelidir. Konunun uzmanı olan bilim insanlarının görüşleri alınarak istişare mekanizması çalıştırılmalıdır. Rabbimiz kutsal kitabımız Kur’anda “…Onların işleri istişare iledir…” (Şura 38) diye buyurmuyor mu?
YORUMLAR