“İnsanoğlunun bile yapamadığı olağanüstü işleri bazı hayvanların nasıl yaptığını açıklamak için içgüdü ile yapıyorlar denilmektedir.
”
Göçmen kuşlar ülkeler ve hatta kıtalar arası kilometrelerce mesafeyi uçarak gidecekleri yeri şaşırmadan buluyorlar. Somon ve yılan balıkları benzer şekilde okyanuslardan denizlere ve nehirlerin kaynaklarına kadar akıntının tersi yönde ilerleyerek yumurtlama yerlerini buluyorlar. Yumurtadan çıkan yavru balıklar ise tersi yönde tatlı sulardan tuzlu denizlere göç ediyorlar. Ülkemizde Van gölünde yaşayan inci kefali aynı şekilde her sene yumurtlamak için göle dökülen akarsuların kaynaklarına doğru akıntıya ters şekilde zıplayarak göç etmekte ve sonra yavrularıyla tekrar göle dönmektedirler. Arılar kovandan çıkıp kilometrelerce uçtuktan sonra çiçeklerden nektar toplayıp yolunu şaşırmadan kovanına dönüyorlar. Yine arıların bir mühendislik harikası olan altıgen petek yapmaları. Bazı kuşların maharetli bir terzi gibi yaprak liflerini ip yerine gagalarını da iğne yerine kullanarak labirent tarzında yuvalar yapmaları. Çeşitli hayvanların hastalandıklarında kendisine şifa olacak bitkiyi bulup onu kullanarak iyileşmeleri. Bütün bunlar harika işler ve bunlara biyolojide iç güdü diyerek açıkladığımızı zannediyoruz. Gerçekten içgüdü demekle olayı açıklamış oluyor muyuz? O zaman içgüdünün vücuttaki yeri neresidir? İçgüdü nasıl çalışır? Evet, canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için ihtiyaçlarını karşılayacak bilgiler onların genlerinde yaratılışlarında kodlanmıştır. Ancak bu dahili bilgi tek başına yeterli midir?
Bitkiler fotosentez yaparak kendi besinlerini yapabilme özelliğinde yaratılmışlardır. Yaprakta kloroplast içinde bulunan klorofil pigmentleri özel proteinlerle birlikte bir sistem teşkil ederler. Buna anten proteinleri denir. Güneşten gelen ışık enerjisini yakalama görevi bu sistemlere verilmiştir. Burada güneş gibi harici bir ışık kaynağı olmazsa kloroplasttaki dahili sistem bir işe yaramaz. Yani dahili sistem harici ışık kaynağına bağlı olarak çalışır. Dahildeki sistemin tasarımı ile hariçteki ışığın dalga boyları ve enerji seviyeleri tam bir uyum halinde var edilmiştir. Bu da hem içteki sistemi hem de dıştaki ışık kaynağını birlikte düşünen ve birbirine uyumlu bir şekilde tasarlayan bir üst tasarımcıyı gerektirir.
Bu misali diğer canlılara tatbik ettiğimizde benzer durum söz konusudur. Göç eden bakterilerde yapısında demir bulunan yer çekimine duyarlı sensörik nanopartiküller tepit edilmiştir. Bununla yerin manyetik alanını algılarlar. Bazı nematodlarda yani solucan ve benzeri canlılarda başlarında bulunan AFD reseptörleri bir çift nöron taşır. Bununla sıcaklığı algılayarak yer tayini yaparlar. Böceklerde ışığın yoğunluğunu ve yönünü algılayan ve CRY1 geninden kodlanan kriptokrom pimenti vardır. Bununla yön tayini yaparlar. Kuşlarda iç kulakta bir denge organı bulunur. Gagalarında, yapısında demir bulunan yer çekimi sensörleri, gözlerinde ise ışığı algılayan kriptokrom pigmenti bulunur. Yine kuşlarda bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde görevli MHC genleri göç öncesi ve göç sırasında aktive olur. Göç eden balıklarda tatlı su ile tuzlu su geçişlerinde osmoregülasyonun sağlanabilmesi için gerekli proteinlerin sentezinde görevli genler aktive edilir ve metilasyon denilen epigenetik değişiklikler olur. Bu hassas ayarlamalar olmazsa balıklar farklı sulara geçiş sonrası kısa sürede ölürler. Balıklarda göç sırasında su geçişlerinde sentezlenen yeni proteinlerin aynı zamanda yerin manyetik alanını algılayan reseptör görevi yaptıkları ve buna göre yönlerini ve rotaların tayin edebildikleri tahmin edilmektedir. Bu hususta bilinmeyenler bilinenlerden kat kat fazladır. Yeni araştırmalara ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak; başta göç olmak üzere bizim yapmakta aciz olduğumuz harika işleri canlıların sanki doğmadan önce öğrenmiş ve bu dünyada kolayca yapabiliyor olması iç güdü kelimesiyle geçiştirilecek bir şey değildir. Yukarıda bahsettiğimiz canlıların yapısında var edilmiş ışık, yer çekimi, manyetik alan ve sıcaklık gibi dış uyartıları algılamaya yarayan genetik temelli antenler ve reseptörleri içgüdü olarak isimlendirirsek bunları uyarmada rol oynayan ışık, sıcaklık, yer çekimi ve manyetik alan ise dış güdü olabilir. İçgüdü denilen dahili sistemin iş görebilmesi için dış güdü denilen harici bir yönlendiriciye ihtiyaç olduğu gibi, içgüdü ile dış güdüyü birbirine uyumlu bir şekilde yaratan bir üst güdüye de ihtiyaç vardır. İçgüdü ile dış güdüyü birlikte tasarlayıp sevk ve idare eden üst güdüdür. Eskiden buna sevk-i ilahi demişler. İçgüdü olsa olsa üst güdünün bir yansıma ve kabul yeri olabilir. Yoksa canlıyı yöneten ve yönlendiren yegâne güdü olamaz. Hem içgüdüyü hem de dış güdüyü güden ilmi ve kudreti sonsuz bir üst güdü olmazsa ne içgüdü ne de dış güdü bir işe yaramaz.
Harika bir yazı. Tebrikler ve teşekkürler ediyoruz muhterem İsmail hocam…