A. Raif ÖZTÜRK
  • 17/04/2017 Son günceleme: 17/04/2017 16:12
  • 7.051

2 Nisan 2017 Pazar gününü pazartesiye bağlayan gece saat 22:00 civarında, her şey her günkü gibi normalken, bende bir üşüme başladı. Kaloriferi açarak ısısını da yükselttik.  “Üşümedir”, “normalidir”, “uyuyunca geçer” düşüncesiyle 23:00 gibi yattım. Titreme daha da arttığı için, hanım ayaklarıma sıcak su torbası koydu. 15-20 Dakika içinde titremeyle beraber istifra+ishal+ateş başladı.

Bu hâl 40-50 dakikada bir İstifra+tuvalet olarak, sabaha kadar devam etti. Sabah namazından sonra oğlum ve eşim beni âcilen, yarı baygın olarak Üsküdar Hospital’e sevk ettiler. İşte esas mâcera bundan sonra başladı.

Annemin ve Babamın da doktoru olan Başhekim ve Uzman Dr. Enver Said hocamız, ilk belirtilere göre ‘Gıda zehirlenmesi veya Enfeksiyon’  endişeleriyle hemen tedbirler alarak, önemli tahlillere başladı. Karaciğer Nakilli olduğum için, mutlaka özel tedavi gerekiyordu.

İlk belirlemelerde Enfeksiyon oranı CRP: 0 - 0,5 aralığında olması gerekirken, CRP’nin 290’a yükseldiği görüldü. Bu müthiş bir alarm hâliydi…

İstifralar ve ishaller nedeniyle de 3,5-5,5 arası olması gereken Potasyum değeri ise 2,65’lere düşmüştü. Yatarak tedaviye başlandı ve K.Ciğer nakilli olmasaydım 1-2 günde ve 3-5 serum ile atlatılacakken, 6 günde 36 ünite (serum+antibiyotik+vd.) takılmaya mecbur kalındı.

Diğer yandan binlerce şükürler olsun ki; yüzlerce dost, akraba ve arkadaşlarımın yoğun dualarıyla, cevşen ve Tahmîdiyeleriyle bu süreç de kolaylıkla geçti.

Ancak doktorumuzun saatte bir ziyaretleri sırasında yaptığımız sohbetlerle, sağlıklıyken aklımıza bile gelmeyen, fakat aslında çok önemli olan gerçekleri de öğrenmiş oldum.

Şahsen ben çok şaşırdım ve ibretler aldım. Dost, arkadaş ve okuyucularımın istifade etmesi adına paylaşmak istiyorum. Çünkü hastalıkların bir görevi de; sağlık gafletindeyken ihmal ettiğimiz O yüce Rabbimizin üzerimizdeki tasarrufunu, hastalık îkazlarıyla tekrar idrak ederek O’na yöneltmek, O’nu gerektiği gibi tanımak, sevmek ve O’na tâzimle ibadetler etmektir. Eğer bunu sizler de bir hastaya bakıp ibret alarak idrak ederseniz, bu vesileyle O’na cc. yönelirseniz, O’nu gerektiği gibi tanıma gayreti içine girerseniz, O’nu daha çok severek ve O’na tâzimle ibadetler ederseniz, sizi böyle ciddi hastalıklarla ÎKAZ etmeye gerek kalmaz, diye düşünüyorum. İşte bu nedenlerle, yani sizlere de faydalı olma adına paylaşmayı tercih ediyorum…

ŞÖYLE Kİ: Sağlıklı bir insanda Yüce Rabbimizin tecelli ve tasarrufuyla, 3,5-5,5 aralığında tutulan Potasyum değeri, eğer 2,5’,in altına düşerse, ölüm bile gerçekleşebiliyormuş.

Meselâ ben, sadece bu Potasyum dengesini bu aralıklarda tutmak için, yarım asırdan fazla zamandan beri hiçbir gayret sarf etmedim. Benim yerime bu değerleri dengede tutan O Yüce Kudrete de buna özel hiçbir teşekkür etmedim.

O yüce Kudrete sadece şu Potasyum dengesi için bile, ne kadar çok minnettar olmamız gerektiğini ve O’nu ne kadar çok SEVMEMİZ gerektiğini, bu vesileyle daha iyi idrak ettim. Üstelik te tahlil listesinde sadece Potasyum yok ki! Daha başka YÜZLERCE değerler var. Hepsi de milimetrik aralıklarla dengede tutulması gerekiyor ve bizlerin hiç haberimiz olmadan, sürekli dengede tutuluyor. Tâ ki bizler hâriçten bu dengeleri bozuncaya kadar veya kulağımız çekilmesi gereken bir gaflete düşünceye kadar...

Bu önemli değerleri o hassas dengelerde tutmak, o ne yaptığını bile bilmeyen hücrelerden veya cansız, akılsız, şuursuz, sağır ve kör moleküllerden, minerallerden veya atomlardan beklenebilir mi?… Haşa..!

 

O halde bizleri her ân, bizlerden çok daha fazla gözeten ve tecelli ve tasarrufunu üzerimizden hiç esirgemeyen O Yüce Kudrete, her zaman muhtaç olduğumuzu bilerek, O’na cc. Her zaman minnettar olmalıyız. En çok O’nu cc. Sevmeliyiz ve O’na razı olacağı kadar SECDE etmeliyiz. Tâ ki Tevbe sûresi, 24. Âyetinin tehdit şümulüne düşmeyelim…

Tevbe Sûresi, 24. Âyet:  De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, kabîleniz, kazandığınız mallar, (iyi iken) durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticâret ve hoşunuza giden meskenler size Allah'dan, Resûlünden ve O'nun yolunda cihâd (mücadele) etmekten daha sevgili ise, artık Allah (hakkınızda azab) emrini getirinceye kadar bekleyin! Çünki Allah, fâsıklar topluluğunu (isyanlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez.”

Bütün bu açıklamalardan sonra bizlere düşen: Sübhaneke mâ arafnâ ke, hakka ma’rifetike yâ ma’ruf… Sübhaneke mâ abednâ ke hakka ibâdetike ya ma’bud… Sübhaneke mâ zekernâ ke hakka zikrike yâ mezkur… Sübhaneke mâ şekernâ ke hakka şükrike yâ meşkûr” ..diye, niyâz etmektir, değil mi?...

Yâni: “Seni tenzih ederiz, ey bilinmesi ve tanınması gereken zât, biz Seni hakkıyla tanıyamadık.!”

“Ey ibadete en layık olan Zât! Biz Sana hakkıyla ibadet edemedik, Seni tenzih ederiz”… “Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederiz, ey zikrolunmaya en layık olan Zât! Biz Seni hakkıyla zikredemedik.”

“Ey şükre en layık olan Zât! Biz Sana hakkıyla şükredemedik.”…

Bu duygularla; Öncelikle azamî gayretlerle seferber olan Doktorumuz Enver Said Çeleğen hocamıza, hasta hanede yattığım sırada, yasakları bile delerek ziyaretime gelen, yasaklara saygı duyarak telefonlarla oğluma “geçmiş olsun” dileklerinde bulunan ve dualarını benden esirgemeyen TÜM dost, akraba, arkadaş ve okuyucularıma şükranlarımı arz ediyorum. Allah cc hepinizden ebeden razı olsun…

NOT: 16 Nisan Referandum neticesi TÜM İslâm âlemine ve ülkemize hayırlı olsun. Âmîn. 

Yazarın Yazıları