A. Raif ÖZTÜRK
  • 15/05/2019 Son günceleme: 15/05/2019 16:13
  • 3.853

Özellikle sabah namazları sonrası, çalışma ofisimin penceresinden aşağıya bakarken, insanların telâşlı bir şekilde koşuşurcasına yürümeleri, çoğu zaman dikkatimi çekiyordu. Çoğunlukla işine gücüne veya okuluna ulaşma gayretleri içinde oldukları da bilinen bir gerçek olduğundan, bu telâşlı koşuşturmaların diğer sebebini araştırdım.

Yarım asırdan fazla iş ve hayat tecrübelerimden de bu koşuşturmalarının sebebinin, neredeyse tamamının İSTİKBAL ENDİŞESİ içerisinde yapıldığını düşünüyordum, fakat bir türlü netleştiremiyordum. Bu konuda da daha ciddi bir araştırma yapma ihtiyacı duydum ve neticede şu ilginç gerçeklere ulaştım.

Evet, herkeste bir istikbal endişesi var, bu doğru.

Fakat bu istikbal endişesi bazılarında birkaç senelik bir istikbali kapsıyor.

Bazılarında 20-30 seneyi kapsıyor. Bazılarında 50-60 seneyi, bazılarında ise yani kendilerini en ileri görüşlü zannedenlerde ise en çok, 100 seneyi kapsaya biliyor. Araştırmalar gösteriyor ki; bu istikbal endişesi, çok nadiren de olsa bazılarında 50 000 senelik berzah hayatını da kapsıyor. Hele hele çok ileri görüşlü aydın, sâlih, âlim veya evliyalardaki istikbal endişesi ise sonsuz ve sınırsız olan Ebedî hayatımızı bile kapsayabiliyor.

İşte gerçek ileri görüş budur!...

İnsanlar arasındaki, istikbal endişesindeki farklılıkları görüyor muyuz?

Oysa 50 ve 100 senelik dünya hayatı ile ilgili istikballerini düşünen, düzene sokmaya çalışan, çeşitli yatırımlarla tedbirler alan kişiler kendilerini, çok ileri görüşlü ve ilerici zannediyorlar. Hatta evlatlarına da 15-20 sene gibi uzun bir dünya istikbali için birçok tahsil masraflarına katlanıyorlar da, kesinlikle gideceğimiz EBEDÎ âhiret istikbali için, evlâtlarına 3-5 senelik kesintili tahsili bile gereksiz görüyorlar. Bu arada kendilerinin de Kabir, Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra ve Âhiret istikballerini de ihmal ediyorlar.

Hatta Zuhruf Sûresi 37. Âyette açık-seçik bildirildiği gibi; “..Ve muhakkak ki onlar (şeytanlar), onları mutlaka (Allah’ın) yolundan men ederler (alıkoyarlar). Ve onlar ise kendilerinin hidayette (doğru yolda) olduğunu sanırlar…

İşte şu âyeti son hatırlatması çok çok önemlidir ki, tüm bu gaflet ve yanlış davranışlara rağmen, kendilerini aydın ve ileri görüşlü sanıyorlar. Ne kadar acı değil mi?…

Bunların da çoğunluğunun, yine şeytanın yanıltmalarıyla, günah işlemeyi çok zevkli ve keyifli göstermesi, nefsin de hoşuna gitmesi sebebiyle, ömürlerini böylece tüketirler. Neticede ise Azrail as. ile “Hadi bakalım, sana verilen sınav süresini doldurdun. Esas hayat şimdi başlıyor” şeklinde muhatap olduktan sonra, aklının başına gelmesi hiçbir işe yaramayacağını fark edecekler, fakat işi işten geçmiş olacak.

 “O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner. Azrail’e ‘Hoş geldin’ diyebilmekte hüner…” Böyle yaşayanlar, işte bu “hoş geldin”i elbette diyemezler. Çünkü pişmanlık içindeler…

Oysa Yüce Allah, tüm insanlığı bu gafletten ve şeytanın aldatmalarından korumak ve sakındırmak için, her dönemde Peygamberler gönderilmişti. Her döneme uygun kuralları, emirleri ve yasakları bildiren suhuflar ve kitaplar gönderilmişti.

İnsanlar çoğunlukla medenileştikleri için nihayet, Kıyamete kadar geçerli olacak olan KUR’ÂNI gönderdi. Teknoloji ve medeniyet daha geliştikçe, Kur’anda şifrelenmiş olan muâsır hükümleri her asırda açıklayacak, Peygamber vârisi hükmündeki mücedditleri görevlendirdi.

Sınavda olduğumuz halde bu kadar çok yardımcı olunmasına ve kopyalar verilmesine rağmen, bunları fark edemedikleri halde, kendilerini ileri görüşlü zannediyorlar. Siz hatırlatsanız bile, geç kalınmış ve birikmiş olan mükellefiyetlerden ürktükleri için, çeşitli şeytani demagojiler yaparak, yine kendilerinin haklı olduklarını savunuyor.

Yukarıda arz ettiğim Zuhruf, 37’deki ikâzlar bile kendilerini uyandırmaya yetmediği için, Rûm Sûresi, 34. Âyet ile son ikaz yapılıyor: “Kendilerine verdiklerimize NANKÖRLÜK etsinler bakalım. Haydi sefâ sürmeye devam edin. Fakat yakında bileceksiniz!...”

Ben korkutmak, ürkütmek ve ümit kırmaktan yana olmadığım için, bu güne kadarki ömürlerini böyle gaflet içinde geçiren, fakat şimdi nefis muhasebesi yapan kardeşlerimize, çok önemli bir İlâhi MÜJDEYİ DE hatırlatmak istiyorum. Gafleti bu kadar ileri safhalara getiren kişilerin, bu kalın gaflet perdelerini yırtmaları çok kolay olmadığını ve mutlaka çok üstün gayretler, fedakârlıklar gerektirdiğini bilen Rabbimiz, onları da Cehennem azaplarından kurtarıp, Cennetlerine almak için âdetâ merhametini coşturuyor.

 

Ve Şöyle buyuruyor:

Furkan Sûresi, 70. Âyet: Ancak tevbe edip îmân eden ve sâlih bir amel ile amel edenler müstesnâ. İşte onlar (pişman olup tövbe edenler) var ya, Allah onların kötülüklerini (günahlarını) iyiliklere (sevaba) çevirir. Çünki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.

Şimdi çok ciddi düşünelim: Ayete dikkat ediniz, günahlarını sadece af eder demiyor. Yani sadece af etse, kişinin hiç sevabı da yok. Yine kurtuluşu zor. Fakat Yüce Allah; İşlediği günahları da SEVABA çevireceğini de vaad ediyor.

Bu durum, şu örneğe benziyor: Siz çok iyi kalplisiniz fakat çok merhametli bir zenginden milyonlarca lira borç aldınız. Fakat başkalarının yanıltmalarıyla iflâs ettiniz. Borçlarınız da bayağı gecikti. O zengin sizin iyi niyetinizi bildiği için, sizi çağırıyor ve “senin bütün borçlarını sildim ve seni af ettim” diyor. Ne kadar çok sevinirsiniz? Yetmedi, bir de size bir o kadar da sermaye veriyor. “Al bu paraları bağış olarak veriyorum, iş hayatına yeniden başla” diyor. Hiç böylesine cömert bir zengin olabilir mi?

İşte Yüce Rabbimiz öylesine cömert ve merhametli ki, bu fırsatı bile bizlere veriyor.

Aklını zerre kadar kullanabilen kişi, bu fırsatı ASLA kaçırmaz.

Çünkü Allah cc ASLA vaadinden dönmez… Vesselâm.

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz