Talip ERCAN
  • 01/01/1970 Son günceleme: 20/08/2013 00:11
  • 9.795

3-4 senede bir uzun İstanbul dışı yaz tatili geçirme imkânı bulabilen bir kişi olarak bu seneki tatilimde teknoloji ile irtibatımı tamamen kesmiştim.

Bu süre zarfında  “Dünya Beykozlular Günü” dolayısı ile yayınlanan mesajlar dışında bir haber yazımı çabası içerisinde olmadım. Doğrusu bu tatile ve bilgisayar ortamından ayrı kalmaya fazlası ile ihtiyacım vardı. Kendi özel hayatımın, yani iş dışındaki hayatımın büyük bir kısmı spor haberleri yazmak ile geçmeye başlamıştı. Hem bu satırları yazmakta olduğum Dost Beykoz, hem de özel site çalışmam olan Haber1908’de yoğun bir mesai harcamakta idim. Kendi çalıştığım iş yerimden yıllık iznim bu sene yaz mevsimine denk düşünce ver elini Kastamonu, Abana deyip başladık tatilimize başladık. Bayram bitimi ile başlayan seyahatim köşe yazımı gönderdiğim anda devam etmekte idi.
 
Bilenler bilir biz ne kadar Beykoz ile yatıp-kalkan biri olarak bilinsek de ata toprağımız Kastamonu / Bozkurt / Alantepe Köyü… Rahmetli babamız neredeyse daha çocuk yaşlarda iken gelmiş Beykoz’a… Anne tarafımızın Beykozluluğu ise neredeyse bir asra yaklaşmakta. Neyse biz baba, ata toprakları ile çok geç tanıştık, o da aynı yöre insanlarından birini kendimize eş seçmemiz ile oldu. Daha öncesinde ise her yaz Beykoz’u boşaltıp, Trabzon, Giresun, Mesudiye, Kastamonu, Rize dolaylarına gidip yani Beykoz’a geldikleri ata topraklarına gidip tatillerini geçirenleri tuhaf karşılardım. İzinlerinin son günü yola çıkıp sabaha iş başı yapan çok arkadaşım vardı. Tabii ki, herkese kendi memleketi güzel, çekici, cazip gelir ancak benim gibi Beykoz’dan uzun deplasman maçları için ayrılırken bile hüzün yaşayan bir insan için iznini ata topraklarında da olsa geçirmek sıkıcı mı sıkıcı olabilirdi. Ta ki deniz ile iç içe bir yerde tatilimizi geçirmeye başladığımız ana değin…
 
Abana gerçekten de ilginç bir belde, siz deyin Soğuksu’ da Bozkurt ilçesi varken, iki kilometre aşağısında Abana sahili yer almakta, her ikisi de Belediye konumunda. Beykoz’da oturan, yaşayan hatırı sayılır bir nüfusu da bulunmakta. Aklıma Beykoz Belediyesi-Çavuşbaşı Beldesi durumu geldi. Bilindiği üzere bir önceki yerel seçimde Çavuşbaşı’nın Belde Belediyesi olma özelliği ortadan kaldırılıp Beykoz’a dahil edilmişti. Ancak Anadolu’da durum gerçekten de farklı, o kadar az nüfusa sahip yerler var ki nasıl bir belediye konumunda kalmışlar doğrusu merak etmekteyim. Gerçi vardır hepsinin bir resmi prosedürü deyip geçmek de gerekli.
 
Beykoz’dan uzak kaldığım anlarda yazımın başında da belirttiğim gibi teknolojiden bir o kadar uzak durmaya çalıştım. Tabii ki her ihtimale karşın cep telefonumuz mecburen açık kaldı, birçok gereksiz can sıkıcı görüşmelerin muhatabı da oldum. En çok da Beykoz 1908 A.Ş.’nin hazırlık maçları ile ilgili soruların muhatabı oldum. İnternete sadece bir iki kez ki onu da yarım saat süreli İnternet Cafe ortamında gerçekleştirdim. Acı veren bir trafik kazasını bu şekilde öğrendim, çöp kamyonunun ezdiği çocuğun acılı haberini ise bizim dayıoğlunu televizyonda görenler vasıtası ile öğrendim. Yani bir bakıma kendimi sınadım, annem dışında cep telefonumdan dış arama yapmamaya çalıştım. Maalesef kendi çocuğum da dâhil yanımızdaki yeğenimiz de dahil İnternet Cafe’ye uğramadan duramadılar. Yani internetin esir etme halini, beyinlere “Benimle temasa geç” komutunu bizimkiler dâhil onlarca çocukta bir kez daha yaşadım. Bilgisayar önünde sıra bekleyen çocukları ve heyecanlı ama stresli hallerini görüp acıdım. Oysa bizlerin çocukluğu ne de farklı idi, şimdilerde uzun eşek, ortada sıçan, bezirganbaşı, ebeleme gibi oyunlar bırakın oynanmayı hatırlanmıyor bile. Enerjisini atamayan çocuklar obezitenin de esiri oluyorlar.
 
 
 
İnsanların hayatlarında kırılma anları olur, artık bunu şunu yapmayacağım diyeceği düşünceler kafalardan geçer ancak, gerçek hayata dönüldüğünde bunlar maalesef gerçekleşemez. Ben uzun tatile çıkmadan önce kafamda bazı şeyleri böyle şekillendirmiştim. Hayata artık daha farklı bakma niyetindeyim, o her çağırılan maça giden, her davet edilen ortama katılma niyetinde olan biri olarak aynı şeyleri bir daha yaşamak istemiyorum. Yıllarca bizi hassas noktamızdan yakalayıp, kendilerini reklam yaptıranlara artık kesinlikle pirim vermeyeceğim. Bazı şeyleri görmezden gelme halim artık son bulacak. Haa bunları yaparken de “Görsünler benim kıymetimi, ben olmadan ne yapacaklar?” diye bir böbürlenme, hava atma durumunu da yaşamayacağım. İnanın çok farklı projelerim kafamın bir köşesinde kalmış öylesine beni beklemekte ki, çocukluğumuzu, gençliğimizi, olgunluk yıllarımızı o maç senin bu maç benim diye geçirip durduk, artık yaşantımda yeni bir safha başlamalı diye düşünmekteyim. İnanın bu yazdığım düşünceler beni bu gazete sayfasında, web sayfasında takip edenler için de çok keyifli okumlar olarak ta yansıyacak. Bu yazımı özele kaçan bir yazı olduğu için de okuyunca sıkılanlar olursa da peşinen özürlerimi beyan ederim. Hepiniz Allaha emanet olun… Hayat Beykoz’la Güzel
Yazarın Yazıları