Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 01/01/1970 Son günceleme: 04/04/2012 00:11
  • 15.867

Bizler halk olarak ekonomik yönden zengin bir ulus değiliz ama manevi değerlerimiz ve halk kültürü yönünden dünyanın en zengin ulusuyuz. Bizleri ayakta tutan da budur.

Toplum olmanın temel koşulu bir arada yaşamaktır. Her toplum birlik olabilmek için bireylerini bir arada tutacak ve onlara bunu özendirecek kurallar üzerine kurulur.

Toplumu bir arada tutacak ve onlara bunu özendirecek örf adet gelenek görenek gibi kurallar, birlik ve beraberliğin en kuvvetli yapı harçlarındandır. Bizleri yabancı uluslardan görkemli ve ayrıcalıklı kılan da budur. Günlük yaşamımızda bazı küçük örnekler dikkatimizi çekmemiş olabilir. Fakat örf adet gelenek ve göreneklerimizdeki küçük örnekler bir araya getirildiğinde koskoca bir ulusun kimliğini oluşturan kültürünün görkemi ortaya çıkmaktadır.
         
Binlerce örneğin sadece bir kaçı üzerinde göz gezdirmek yeterli olacaktır;    
 
- Evden içeriye girerken terlikler çevrilir ve ayakkabı ile girilmez.
- Komşunun ikram ettiği yemek kabı boş iade edilmez.
- Komşu kapısı çalındığında birkaç adım geride durulur.
- Büyükler ve toplum karşısında ayak ayak üstüne atılmaz.
- Usta çırak ilişkisi, sanatın ve saygının abideleşmiş örneğidir.
- Sofra adabı, aile saygınlığının, aile bütünlüğünün ve aile içi eğitimin yeridir.
- El öpme geleneği, büyük küçük arasındaki saygının temelidir.
- Kırsal kesimde gelin, aile büyükleri ile aynı odada iken mahcubiyetten çocuğunu kucağına alamaz.
- Geleneksel Türk Konukseverliği’nde, kırsal kesim halkı tanrı misafirini yere göğe koymaz.
- Hasmından kaçarken düşmanımız dahi evimize sığınsa, onu hasmına teslim etmeyiz.
- İmece geleneği, yardımlaşma karakterimizin en çarpıcı örneğidir.
- Zor durumda kalanlara yardıma koşmak, Türk Ulusu’nun karakteridir.       
- Bir uçtan bir uca vatan ve bayrak sevgisi, öz benliğimizin yüceliğidir.
Bu örneklerin binlercesi çoğaltılabilir.          
 
Türk toplumunu tılsım gibi bir arada ve ayakta tutan örf adet gelenek göreneklerimizin özüne bakıldığında; Saygı, utanma, mahcubiyet, terbiye, nezaket, birlik beraberlik, ikram, konukseverlik, imece, çaresizlere sahip çıkma, ruh yüceliği, asalet, vatan ve bayrak sevgisi gibi yüksek değerlere sahip bir ulus olduğumuz çok açık bir şekilde görülmektedir.
 
Üsküdar meydanındaki ayakkabı boyacısı
 
Üsküdar meydanında çiçekçilerin hizasında ayakkabımı boyatıyordum. Bu esnada boyacı simitçiye seslendi. Kıyıda denize bakan bir genci işaret ederek ona simit vermesini söyledi ve simidin parasını ödedi. Ayakkabımı boyatırken arkam dönüktü. Merak edip baktığımda denizi seyreden gencin arkasından omzuna dokunan bir el gülümseyerek simidi uzatıyordu. Genç ise hiç tanımadığı bir kimsenin ikramından şaşırmıştı. Simitçi gülümseyerek ısrarla simidi uzatmaya devam ediyordu. Bunun üzerine genç simidi aldı. Kısa bir süre sonra ne olduğunu merak edip tekrar arkama dönüp baktığımda o gencin kendisine ikram edilen simidi iri lokmalar halinde bir çabukta yemekte olduğunu gördüm. Ayakkabı boyacısına o gencin aç olduğunu nerden anladın diye sorduğumda bana;
(Abi biz anlarız… Ayakkabı boyatmak için bana kimler gelmiyor ki, yan tarafı yırtık, ayak parmakları dışarı çıkmış, içim elvermiyor, ayakkabısını tamir ediyor boyayıp gönderiyorum) dedi.
 
Bir gencin açlığını fark eden, çaresizlerin yırtık pabuçlarını tamir edip gönderen, o ayakkabı boyacısının kalçasından itibaren iki ayağı da yoktu. Yarı bedeninden aşağısının olmadığı şartlarda ekmek parasının peşinde koşuyordu.
 
Adını sorduğumda Asım Özdemir dedi. Bir yıl sonra aynı yere uğradığımda vefat haberini aldım. Nur içinde yat Asım Özdemir… Sen ki yarı belinden aşağın olmadığı halde ekmek paranın peşinde koşarken aynı zamanda çaresizlere yardım etmeyi de ihmal etmiyorsun. Ülkemiz nice Asım Özdemir’ler ile dolu… İşte biz buyuz.
  
Şehir hayatının şartları manevi değerlerimizi olumsuz etkiliyor mu?
 
- Son otuz yıllık zaman diliminin içinde kırsal kesimlerden büyük şehirlere o kadar çok göç akını oldu ki, hiç kimse kimseyi tanımaz hale geldi.
- Gençler büyük şehirlere akın ettikçe köyün yaşlıları kültür ve geleneklerini aktaracak muhatap bulamaz oldular.
- Televizyon ve internet gibi kitle iletişim alanlarındaki yabancı kültür saldırılarına karşı ülkemizin körpe beyinleri açık hedef haline geldi.
- Geçim sıkıntısı ve eğitimsizlik sebepleri ile, boşanmalardan bunalımlara, cinnet getirmelere, intiharlara ve suç işleme oranına kadar artışlar oldu.
- Bayramlar da aile büyüklerini ziyaret etmek yerine, tatil günlerini il dışına kaçma fırsatı kollayanlara rastlanır oldu.
- Toplu taşıma araçlarında hastaya, yaşlıya, hamile ve çocuklu kadına yer verme geleneğinin bilincinde olan gençliğin sayısı azalmaya başladı.
 
Gelin almalarda araç değişti ama gelenek devam etti.
 
Önceleri gelin almaya törenler halinde at ile gidilir, gelin baba evinden alınırken çiçek ve kurdeleler ile süslenmiş ata bindirilir, davul ve zurnaların şenliğinde damat evine getirilirdi. Sonraları at’ın yerini traktör ve otomobil aldı. Araç değişti ama gelin alma geleneği aynen devam etti ve kültür kendisini korudu. Tüm olumsuz gelişmelere rağmen umudumuz, şartlar değişse dahi kültür ve geleneğin baki kalacağıdır.
 
Kimliğimizi oluşturan örf adet ve geleneklerimizin yanında, el sanatlarımız, dünya mutfağına örnek halk yemeklerimiz, bilgi ve becerilerimiz, Türk Sanat Musikimiz, Tasavvuf Musikimiz, Türk Halk Musikimiz, Marşlarımız, Ata Sözlerimiz, Edebi Değerlerimiz ile birlikte geniş bir yelpaze halindeki kültürel değerlerimiz ulus olarak bizleri ayakta tutan engin bir deniz kadar zenginlik içindedir.
 
Her ne kadar şartlarda değişimler olsa dahi, yeni şartlara uyarlı olurken kültür ve geleneğin temel kurallarının korunması ve yaşatılması da mümkündür. Bu doğrultuda hepimize görev ve sorumluluk düşmektedir. Hoşça kalınız…
Yazarın Yazıları