Büşra ŞEN ÇOBAN
  • 25/10/2021 Son günceleme: 25/10/2021 11:15
  • 4.183

Asırlar boyunca insanlar; hastalıklar, ölümler, yaralanmalar sonucu kayıplar vermişler ve sağlık sorunlarıyla baş edebilmek için birçok tedavi yöntemi geliştirmişler ve uygulamışlardır.

“Halk hekimliği” , kent merkezlerinde köy yerlerine nazaran unutulmuş, köylerde de eskisi kadar yaygın olmasa da uygulanmaya devam etmektedir.

Kırık çıkık tedavisi,  temre çizme, diş ağrılarını tedavi etme gibi birçok örneği bulunmaktadır. Etkili olduklarına inanılan bu yöntemler halk arasında “alanında uzman” olduğuna inanılan  “halk hekimleri" tarafından uygulanmaktadır. 

Halk hekimliğini tanımlarken;  el verme, el alma, ocak, ocakçı gibi kavramlar oldukça önemlidir. Örneğin; bir deri hastalığı olarak bilinen temre hastalığı ile ilgili temre ocağı vardır.  Temre ocağında halk hekimi diye tabir edilen ocakçı kişi vardır. Dedesi ya da babasından el almış ( ilmi öğrenmiş ve el veren kişinin isteğiyle şifa verme hidayetine nail olan, şifaya vesile olan kişi) olan ocakçı uygun gördüğü inandığı ve ilmi öğrettiği birine el verir, bir nevi halk hekimliği kimliğini devretmiş olur.

 Anadolu’nun birçok yerinde yaygın olan bu geleneğe geçenlerde bizzat tanık oldum ve kendime uygulatmış bulundum. Aylardır elimde geçmeyen bir kızarıklık ve kaşıntı vardı. Geçen hafta ziyaret ve tatil amaçlı Konya’ ya gittiğimizde benim yolum da bu ocaklardan birine düştü. Konya’nın Yunak ilçesinin Kuyubaşı köyünde bir temre ocağına gittim.   Benim Temre diye duyduğum köylüler tarafından “değerme" adıyla bilinen bir deri hastalığım varmış meğer elimde. Aslında bu tarz uygulamalara ön yargılı bir insandım.  Pek de elimin iyileşeceğine inanmamıştım. Elimin değerme olduğu fark edilince hızla beni değerme ocağı denilen bir yere götürdüler.  Burası bir köy eviydi. Ocakçı diye isim verdiğimiz kişi elime baktı ve elimin değerme olduğunu söyledi. 

Ocakçı amcamız bir kalem istedi ve elimin üzerini çizdi.  Temre çizme ya da Değerme çizme dediğimiz uygulamada ocakçı yaranın sadece görünen kısmını değil yaranın yayıldığı ama bizlerin net göremediği alanı da çiziyor. Çizdiği yerlere Arapça bazı harfler yazıyor.  Bu işlemi yaparken elimize belirli dualar okuyor.  Halk hekimi olarak bilinen bu kişi aylardır geçmeyen deri rahatsızlığımın üç gün içinde geçeceğini söyledi. Lakin önce inanmam gerektiğini ve üç gün boyunca ekşi, acı ve taneli( bulgur ve pirinç vs) yememem gerektiğini ayrıca çizilen yeri su ile temas ettirmememi söyledi.  Üç gün boyunca dikkat ettim. Alternatif tedavi yöntemlerine ve bu tarz uygulamalara önyargılı ve eleştirel bakan biri olarak bir tecrübe yaşadım. Sonuca gelecek olursak üç günün sonunda elimde hiçbir iz kalmadı.  Bu ilmi hiçbir maddi karşılık beklemeden yapan amcamıza canı gönülden teşekkür ediyorum. Bu tecrübem ön yargılarımı büyük ölçüde kırıp beni şaşırtsa da her tedavi yöntemine bu denli güvenir miydim bilemedim.  Ama oldukça etkilendiğim bu geleneğin bu mirasın devam etmesini ve korunmasını çok isterim. Anadolu’mun ilim sırlarından bir derya olduğunu görmenin hazzı muhteşemdi.

Yazarın Yazıları