Büşra ŞEN ÇOBAN
  • 19/12/2019 Son günceleme: 19/12/2019 18:59
  • 10.633

İnsan, bilme sürecinde; karşılaştığı, deneyimlediği, algıladığı her şeye bir anlam yükleme çabasına girmiştir. Deneyimlenen bu nesnelere atfettiği özelliklerden biri de “güzellik” kavramıdır. Güzellik değeri, estetik biliminin en temel konusunu oluşturur.

Estetik bilimi sonradan çıkmış bir bilim dalıdır. Yunanca duymak, algılamak manasına gelen aishetitos, aisthanesthai kelimelerinden türeyen ve güzel duygusuyla, güzelin algılamasıyla ilgili şey anlamına gelen estetik, güzelin ve güzel sanatların yapısını inceleyen bilim dalıdır.

Estetiği bağımsız bir bilim dalı olarak ilk defa ele alıp inceleyen Alman filozofu Alexander G. Baumgarten’dir. Baumgarten, 1750-1758 yılları arasında yayımlamış olduğu Aesthetica adlı eserinde bu bilimi temellendirip, estetiğin konusunu belirleyerek sınırlarını çizmiştir.

Estetik sanatla, güzellikle ve tatla ilgilenen bir felsefe dalıdır. Güzelliğin oluşturulması ve değerlendirilmesiyle ilgilenir. Duygu ve beğeninin yargılanması olarak da geçen duygusal değerleri inceler. “Estetik” kavramı her ne kadar Baumgarten tarafından ortaya atılan bir kavram olsa da estetiğin ilgi alanı olan konular ilk olarak Antik Yunan’da Platon ve Aristotales tarafından ortaya konulup tartışılmıştır.

Felsefe, sorunun olduğu yerde vardır. Soruna çözüm arayışı ile başlar. Her filozofun bir sorunu vardır. Platon’un sorunu ise “iyi yaşam” sorunudur ve iyi bir yaşamın nasıl mümkün olabileceğini sorgular. İyi bir yaşamın tartışıldığı ve arandığı noktada “adalet” (dike) kavramı söz konusudur. İyi bir yaşam adil bir yaşamdır. Adaletin ne olduğunu sorgulamak bilgisel bir sorundur. O halde bu adımda sormamız gereken sorular; Neyi bilebiliriz?, nasıl bilebiliriz, neyin bilgisi mümkündür? Olacaktır. Çalışmamın amacı: “Sanat ile bu sorulara cevap vermek nasıl mümkün olabilir.” bunu açıklamaya çalışacağım.

Sanat; öykünmedir, taklit etmektir, mimesistir. Peki, sanat neyi taklit eder? Bu soruya cevap vermek için Platon’un ontoloji anlayışına göz atmak gerekir. Platon’un ontolojisinde üç önemli kategori vardır; Varlık, var olan ve gerçeklik.

Platon, gerçeği var olanlar ile açıklar. Platon’a göre var olanlar vardır ve tümü gerçek değildir. Zaman ve mekâna tabi olmayan gerçektir. Duyulur dünya gerçek değildir.

Bozulmayan, değişmeyen ve hep var olan şeyler gerçektir. Bunlar düşünülür şeylerdir.

Görünen bu dünya gerçek ideaların yansımasıdır. Bu yüzden, bu dünyadaki varlıklar gerçek olmayıp salt ideaların gölgeleridirler.

Platon’nun güzellik anlayışı, felsefi anlayışının temelinde olduğu gibi idea öğretisine dayanır. Bilindiği gibi onun felsefi anlayışında, varlıkların asıllarının bulunduğu; ancak kendiliğinden görünmeyen ideaların oluşturduğu ve bu asılların yansımalarının, görünüşlerinin bulunduğu âlem olmak üzere iki âlem görüşü vardır.

Yukarıda da açıkladığım gibi Platon sanatın bir öykünme olduğunu ifade ediyor. Peki sanat neyin taklididir? Platon’a göre eser kendi nesnesini var ediyor. Sanat kendi nesnesini yaratıyor. Bunu mimesis yoluyla yapıyor ve duyulur şeyler aracılığıyla yapıyor. Duyulur şeyler gerçek değil, kopyadır.

Antik Yunan’da güzelliğin kriterleri şunlardır; Türün üyesiyle uyumu, bir nesnenin kendi parçalarıyla uyumu ve zekâ seviyesi (akıl yürütme kabiliyeti yüksek olması). Örneğin

Antik Yunan’da yaşasaydım kendime güzel denilmesinin kriterleri şöyle belirlenecekti; İlk olarak Antik Yunandaki güzel kadın anlayışına yakın bir görünüşe sahip olmam gerekirdi.

Antik Yunan’da sarışın ve balık etli kadınlara genelde güzel denmiş olsaydı, bir kadın sarışın ve balık etli ise ilk kriteri geçebilirdi. Böylece ikinci kritere bakılır; nesne - parça uyumu olarak adlandırılan kişinin tüm organlarının vücuduyla uyumlu olması ve anormal bir durumun olmama durumu mevcut ise ikinci kriterde onaylanmış olur. Bu iki kriterden sonra kişi iyi akıl yürütme yapıyorsa zeka seviyesi de onaylanmış olur. Böylece güzel olarak kabul görürdü.

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz