A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 21/06/2011 00:11
  • 11.396

Önceki “Hayatın Akışı ve Bediüzzaman Hz.” başlıklı yazımda, Kâinat kurulmadan önce Yüce Yaratıcımızı...

Sınırsız sayıda meleklerin kusursuzca tâzim etmesinden başlayarak, big-beng olaylarını, Peygamberlik müessesinin önemini özetleyerek, asır imamları ve müceddidlik konularını işlemiştik.

Asrımızın en önemli İslâm âlimi ve müceddidi kabul edilen Bediüzzaman Hz.’nin, çileli hayatından da bir nebze bahsederek, şu duyuruyu yapmıştım:

“18-19 Haziran 2011 Tarihlerinde, Bediüzzaman ve eserleri üzerinde mastır ve doktora yapmakta olan öğrenciler, dünyanın birçok ülke üniversitelerinden 65 genç akademisyen, İstanbul Greenpark Hotel konferans salonlarında İ.İ.K.V.’nın misafiri olarak buluşuyor. Bunlardan, sadece ikisi TC üniversitelerinden, diğerleri 25 ayrı ülkelerdendir. Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında çok sayıda makale ve kitapları bulunan uzman ve dünyaca ünlü (özellikle yabancı) profesörler, bu konudaki bilgi ve tecrübelerini, genç akademisyenlerle bu konferansta paylaşacaklar…

· Bu güzel gelişmeleri bendeniz de yakından takip ederek, sizlere bilgiler aktaracağım. diye de söz vermiştim.

Evet saygıdeğer dostlarım.

Bu iki gün, tahmin edilenden çok daha yoğun ve ilginç gelişmelere sahne oldu.

Öncelikle, 65 kişinin geleceği tahmin edilen yabancı ülke genç akademisyenlerinin sayısı, çok şükür ki 80’e ulaştı.

Son din olan Yüce Dinimiz İslâm’ın, en güzel ve çağımıza en uygun donanımlarla sunuluşunu, Risale-i Nurlarda keşfetmenin heyecanı ve huzuru, bu gençlerin her birinin ortak yansımalarıydı. Bu konuda yapmakta oldukları doktora ve mastır çalışmaları için, Risale-i Nur konusunda uzman ve tecrübeli Profesörlerden, ilginç ve en etkili çalışma metodlarını aldılar. 20 Haziran 2011 Pazartesi günü ise rötüş ve tamamlayıcı çalışmalardan sonra, yorgunluklarını İstanbul’umuzun serin Boğaz havasına bırakmak ve o Nurlardan öğrenilen “Kâinatı okuma ve” tefekkür tatbikatı için, 17:00’de bu bahtiyar kahramanlar onuruna, bir gemi turu düzenlendi.

Bilim adamlarının ve akademisyenlerin, en belirgin ortak cümleleri şunlardı:

·          "Risale-i Nur, bugüne kadar karşılaştığım en mükemmel bir külliyattır."

·          "Risale-i Nur'da dikkatimi çeken, İslamiyet'i modern bilimlerle açıklayan ilk eser oluşudur. Kur'an-ı Kerim'in bu tarz bir tercümesini, ilk kez gördük.”

·          “Risale-i Nur bize pozitif bilimlerle din arasında bir çatışmanın bulunmadığını gösterdi. "

·          "Risale-i Nur, modern imanlı insanın karşılaştığı birçok probleme, kesin ve fıtrata uygun çözümler sunuyor.”

·          “Risale-i Nur 20. yüzyılın en önemli eserlerinden birisidir.”

·          “Bizleri en çok Bediüzzaman Hz.’nin takvası, korkusuzluğu, yılmazlığı, iktisadı, halk için kendisini feda etmesi etkiledi.”

·          “Risale-i Nur; herhangi bir âlimin yazdığı kitaplar gibi değil, cihanşümul ve tüm insanlık âlemini kucaklayan en etkili eserlerdir.”

·          “Risale-i Nurların; modern bilimler ışığı ile İslâmiyete bakması ve İslam’ı modern ilimlerle açıklaması bizleri çok etkiledi. Kur’ân’ın böyle bir tercümesiyle ve tefsiriyle ilk kez karşılaşıyoruz. İslâmi bilimlerin, modern bilimlerle, sadece bu eserlerde desteklendiğini görüyoruz. Modern bilimlerle İslamiyet arasında hiçbir sürtüşme olmadığı, ilk defa ve en muknî (ikna edici) bir şekilde bu eserlerde anlatılıyor.”

..şeklindeydi…

Bediüzzaman Hz.’nin yakın talebelerinden Muhterem Mehmet Nuri Güleç (Fırıncı ağabey) Duygularını şöyle ifade etti:

-“Bu kadar çok yabancı ülkelerden, bu kadar çok bilim adamlarının, Risale-i Nuru böylesine güzel anlayarak ve idrak ederek takdim etmeleri, bizler için çok önemli bir bayram olmuştur. Bizler 63 sene önce bu eserleri 3-5 kişi okuyor ve birbirilerimizle paylaşıyorduk. Demek ki o çalışmalar 60 sene sonrası içinmiş. Bu gelişmeler bizim bayramımızdır...”

*

Bu gerçekleri bizzat gördükçe, ülkemin insanlarına acıyor ve üzülüyorum.

Çünkü; ezanı susturan o zihniyet tarafından, bu güzide eserler, bu masum halktan, sürekli saklandı, üstü örtülmeye çalışıldı, iftiralarla 1650 den fazla mahkemelere verildi, (hep beraat etti fakat) halk korkutularak soğutuldu.

·          Zaman gösterdi ki, akan çağlayanların önüne geçilse de, asla durdurulamıyor. Nur üfledikçe sönmüyor, daha çok parlıyor.

Güneş balçıkla sıvanmıyor. Altını çamura atınca, değeri azalmıyor.

·          Gün geliyor gerçekler bütün çıplaklığı ile ortaya çıkıyor...

Beni üzen bir başka husus da; bir asra yakın zamandan beri bu kaynak bizim elimizde olduğu halde, bu kaynağın değerini niçin yabancılardan öğreniyoruz? Bir asra yakın bir zaman, bu hazine, bu güzide millete niçin kaybettirildi? Bu zamanda, ahirete imansız gidenleri kim kurtaracak?...

Şimdi bizlere düşen, bu açığı telâfi etmek için seferber olmaktır. İ.İ.K.Vakfının, Nur ve İlim Vakfının ve diğer benzer hizmet kurumlarının çatıları altında, bu hizmet kervanına, tüm imkânlarımızla katılmaktır… Vesselâm.

Yazarın Yazıları