Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
  • 10/09/2020 Son günceleme: 10/09/2020 17:28
  • 6.155

Biyomimetik, doğadaki modelleri inceleyen, sonra da bu tasarımları taklit ederek veya bunlardan ilham alarak insanlığın problemlerine çözüm getirmeyi amaçlayan bilim dalıdır. Yapılan iş doğayı taklit olduğundan buna “biyotaklit” de diyebiliriz.

Doğadaki tasarımlar örnek alınarak yapılan aletlere özellikle nanoteknoloji, robot teknolojisi, yapay zeka, tıbbi endüstri ve askeri donanım gibi alanlarda gerek duyulmaktadır.

Nitekim günümüz bilim insanları hızla yaygınlaşan bu araştırma alanını benimsemişler, önlerindeki benzersiz ve kusursuz modelleri örnek alarak çalışmalarına hız vermişlerdir. Özellikle endüstri alanında doğadaki gibi uygun hammaddeler ve tasarruflu sistemler geliştirmeyi amaçlayan araştırmacılar şimdi el birliğiyle doğayı nasıl taklit edeceklerinin yollarını aramaktadırlar.

Doğadaki tasarımlar; en az malzeme ve en düşük enerji ile en yüksek verim elde edilmesi, kendi kendini onarma özellikleri, geri-dönüşümlü ve doğa-dostu olmaları, sessiz çalışmaları, estetik, dayanıklı ve uzun ömürlü olmaları gibi özellikleriyle teknolojik çalışmalara örnek teşkil ederler.


Doğal sistemleri model alarak bugün kullandığımızdan çok daha ileri teknolojiler oluşturabiliriz.

Şimdi bazı örnekler verelim:

-Arı kuşlarının 10 gramdan daha az bir yakıtla Meksika Körfezi'ni geçebilmeleri.
-Sivrisineklerin günümüz savaş uçaklarından daha iyi vur-kaç hareketi yapabilmeleri.
-Yusufçuk böceklerinin en iyi helikopterlerden bile daha iyi manevra yapabilmeleri.

-Termit karıncalarının yaptığı kule şeklindeki yuvalarında bulunan iklimlendirme ve havalandırma sistemlerinin donanım ve enerji sarfiyatı bakımından insanların yaptıklarından çok daha üstün olmaları.
-Yarasanın çok frekanslı ileticisinin insanların yaptığı radarlardan daha verimli ve daha duyarlı çalışması.
-Kutup balıklarının ve bazı kurbağaların donduktan sonra yeniden hayata dönmeleri, ve kalp ve beyin gibi hayati organlarının bile buz tutmasına rağmen hasara uğramaması.
-Bukalemun ve mürekkep balığının bulundukları ortama uyum sağlayacak şekilde deri renklerini anında değiştirebilmeleri.
-Arıların, kaplumbağaların ve kuşların haritaları olmadan uzun mesafeli yolculuklar yapabilmeleri.-Balinaların ve penguenlerin oksijen tüpü kullanmadan çok derinlere dalabilmeleri.
-DNA sarmalının bilgi depolama kapasitesi.
-Yaprakların fotosentez ile yılda 300 milyar ton şeker üretimi yaparak dünyanın en büyük kimyasal işlemini gerçekleştirebilmeleri.

Yukarıda sadece birkaç örneğine yer verdiğimiz doğadaki hayranlık uyandıran bu gibi mekanizma ve tasarımlar teknolojinin birçok alanını zenginleştirme potansiyeline sahiptir. Bilgi birikimimizin artması ve yeni teknolojilerin gelişmesi ile bu potansiyel her geçen gün biraz daha ortaya çıkmaktadır.

Örneğin 19. yüzyılda doğanın taklidi sadece estetik açıdan uygulama sahasına sahipti. Dönemin ressam ve mimarları doğadaki güzelliklerden etkilenmiş, yaptıkları eserlerde bu yapıların dış görünüşlerini örnek almışlardı. Ama doğadaki tasarımların olağanüstülüğünün ve bunların taklidinin insanlar için fayda sağlayacağının anlaşılması ancak doğal mekanizmaların moleküler seviyede incelenmesiyle başlamıştır. Çünkü doğadaki kusursuz düzen, detaya inildikçe daha da şaşırtıcı bir boyut kazanmaktadır.

Biyomimetikle ortaya çıkan malzemeler ve aletler gelecekte de kullanılabilecek yapıdadır. Yeni solar hücreler, gelişmiş robotlar ve uzay gemilerinin malzemeleri gibi. Bu bakımdan doğadaki tasarımlar çok daha ileri teknolojilere ufuk açmaktadır.

Canlı ve cansız varlıklardan meydana gelen ekosistemin tümüne doğa diyoruz. Eskiden tabiat denirdi.

Bizi yaratan Yüce Allah bizi doğanın bir parçası olarak yaratmış ve doğayı bizim istifademize sunmuştur. Fakat har vurup harman savuralım, doğayı kirletip tahrip edelim diye değil.

Ya niçin yaratmış? Gelin biraz düşünelim!

Öncelikle yarattıklarını kendisi seyretmek için yaratmış. Hani bir heykeltıraş bir heykel yapar da sonra karşısına geçip ona bakarak bir keyif alırsa işte bunun gibi veya daha ileri bir şey.

Sonra, görmek ve görünmek istemek sırrınca, Yaratan insanı yaratıp onun gözüyle kendi sanatını görmek istemiş.

Nasıl ki, heykeltıraş yaptığı heykelleri bir galeride sergileyip galeriyi gezenlerin gözüyle kendi sanatını görmek istediği gibi.

Aynen öyle de, Yüce Allah doğa dediğimiz yeryüzü galerisinde arı, sinek, inek, çiçek, ağaç gibi sayısız canlı heykeller yaratmış ve onlardaki mükemmel sanata ve tasarımlara bakıp Yaratıcısını bilsinler ve tanısınlar diye insanı yaratmış.

O zaman, etrafındaki varlıklara bakıp; Nasıl yaratılmışlar! Ne güzel yaratılmışlar! Ne harika yaratılmışlar! Şeklindeki hayret ve takdirlerini ifade edebilecek hangi varlık var insandan başka? Bu onun asli görevidir. Çünkü bunu hakkıyla o yapabilir.

Sonra da insan Rabbinin doğada yarattığı canlı modelleri ve onlardaki tasarımları ve mekanizmaları inceleyip onları taklit ederek teknolojilerini geliştirmekle görevlidir.

İşte biyomimetik!

Yazarın Yazıları