A. Raif ÖZTÜRK
  • 22/02/2021 Son günceleme: 22/02/2021 10:59
  • 2.901

Topyekûn millet olarak; sinsice kaçırdıkları 13 masum evlâtlarımızı, PKK inlerinde hunharca ve zalimce şehit edilmesinin, derin acılarını ve ıstıraplarını yaşıyoruz.

 

Hiç kimse kusura bakmasın, konu vatan, millet, Din, İman ve mukaddesat olduktan sonra, bu konularda dertlenmek ve mütalâalarda bulunmak asla siyaset telâkki edilmemelidir.

Ortada sınava giderken teröristler tarafından kaçırılan masum bir gencimiz var.

Ortada 28 Temmuz 2015 yılında Diyarbakır-Bingöl karayolunda, içinde eşi ve çocuklarının da bulunduğu özel aracından kaçırılan Mersinli polis memuru Sedat Yabalak var.

Ortada; 13 Ağustos’ta Diyarbakır Bingöl karayolunda Uzman Çavuş Hüseyin Sarı,

18 Eylül’de Tunceli Erzincan yolunda alıkonulan Astsubay Çavuş Semih Özbey var.

2 Ekim 2015 tarihinde Ağrı’daki birliğine katılmak için yola çıkan masum bir er ve Tunceli Pülümür karayolunda alıkonulan Osmaniye nüfusuna kayıtlı tankçı er Adil Kabaklı. 24 Temmuz 2016’da Lice’de alıkonulan Mardin nüfusuna kayıtlı İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memuru Vedat Kaya var.

Yine ortada 15 Ağustos 2015 tarihinde Diyarbakır karayolunda alıkonulan Jandarma Er Süleyman Sungur var. 21 Eylül 2016’da Hakkâri’de alıkonulan Uzman Erbaş Mevlüt Kahveci, 2 Ekim 2015’te Tunceli’de alıkonulan topçu er Müslim Altıntaş, Adıyaman nüfusuna kayıtlı Aydın Köse. Samsun nüfusuna kayıtlı Muhammet Salih Kanca ve Erzurum nüfuslu şehit, Sözleşmeli Er Sedat Sorgun var.

Bu masum vatan evlâtları hiçbiri pikniğe giderken veya çatışma sırasında kaçırılmadı. Bu masumlar ailesinin ve eşinin yanında kaçırıldılar.

O tarihlerde HDP eş başkanı Pervin Buldan’ın, “.biraz misafir edecekler, sonra bırakacaklar” diye demeç vermesi, sizlere bir şey ifade etmiyor mu?

Yani “bunların hepsi PKK’NIN şehir yapılanması olan partimizin bilgisi ve gözlemlerimiz dâhilinde oluyor” anlamına gelmiyor mu? Bunlar da ülkemizin muhalefet omurgasını oluşturan bir İTTİFAKIN parçası değiller mi? Bu ittifaka oy verenler, bu zulümlere de katliamlara kesinlikle hissedar değiller mi?

Allah rızası için elinize vicdanınıza koyunuz ve öyle düşününüz. Bu güne kadar çeşitli yalanlarla ve entrikalarla aldatılmış olabiliriz. Fakat bütün bunlar artık gün gibi su yüzüne çıktıktan sonra, bu ittifaka zerre kadar müsamaha ile bakanlar da bu aşağılık zulümlere, Kâinatın en doğru sözlüsü tarafından bildirildiğine göre kesinlikle hissedardırlar.

İşte bunun belgesi:

Hûd S. 113. Ayet. “Bir de sakın sakın ZULMEDENLERE meyletmeyin, sempati bile duymayın. Yoksa size ateş(Cehennem) dokunur. Aslında sizin Allah'tan başka yardımcınız yoktur. Sonra O'ndan da yardım görmezsiniz.”

Bu ilâhi emirler ve ikazlar ortadayken ve yukarıdaki GARA olayları (hatta Boğaziçi olayları da) ve savunucularının apaçık ihanetleri de ortadayken, o malum İTTİFAK için müsamaha nazarı veya sempatiler, HARAM derecesinde sakıncalıdır. (Belge: Hûd S. 113. Ayet.)

Çünkü bu işin şakası veya ihmali yoktur. Binlerce masum halkı; çoluk, çocuk, sivil, asker, esnaf, işçi gibi hiçbir fark gözetmeden BİNLERCE kişiyi acımasızca öldüren zalimlere mutlaka ciddi mesafeler koymak zorunluluğu vardır. Pişmanlık duyup ciddi tövbe edenler ise elbette af edilebilirler. Yüce Rabbimizin Kur’ândaki vaatleri böyledir…

Çok net olan istihbarı bilgiye göre şu 13 masum şehitlerimizden önce de, bu İTTİFAKIN bir parçası olan örgüt; 1984'ten bugüne kadar 6021 SİVİL KATLİÂM daha gerçekleştirdi.

DİĞER YANDAN: Bir de FETÖ ve diğer hainlerin, olayların oluş biçimlerini, 15 Temmuzda ihanet ettikleri Türk devletinin aleyhine çevirme gayret ve çırpınışları da ayrı bir dert.

Bu konuda da “İyi ki Ahret var, iyi ki Mahkeme-i Kübra var ve iyi ki Cehennem var” diyerek teselli oluyoruz…

Fetö hainlerinin ve ana muhalefetin olaylara bu denli tutarsız ve gerçeklerin aksine yaklaşımı, bana çok bilinen şu fıkrayı hatırlattı:

Temel hastanede, bir kolu ve bir bacağı askıda, trafik kazası yaptığı için kafasındaki çatlaktan dolayı kafası da sargılı ve serumlar damlar bir şekilde yatıyor. Başında her zaman olduğu gibi kendisine en sadık olan eşi Fadime, gözyaşları içinde Temel’in sağlam kalan elini tutmuş vaziyette bekliyor. Temel, narkozun etkisinden uyanıyor. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra Fadime ile göz göze gelen Temel, konuşmaya başlıyor:

-Hatırlıyor musun Fadime, hani yeni evlendiğimiz ilk yıllarda çatıdan düşmüştüm. Yine böyle her tarafım kırık döküktü. Hastanede gözümü açtığımda, yine sen başucumdaydın ve ellerim yine senin avuçlarındaydı... Aradan birkaç yıl geçmişti ki arkadaşlarla kavga etmiştim ve onlar çok kalabalık olduğu için, beni haşat etmişlerdi. Yine her tarafım yara bere ve kırıklar içinde, hastanede gözlerimi açmıştım. Kendime geldiğinde yine sen gözyaşlarıyla başucumda ve ellerim senin avuçlarındaydı... Bu gün yine trafik kazası yaptığım için perişan bir vaziyetteyim. Yine çok uğursuz bir gündeyim ve yine sen yanımdasın. Yahu sen ne uğursuz bir karısın ki, her musibette sen yanı başımdasın? Lânet olsun sana!

İşte hain fetöcülerin ve ana muhalefetin olaylara bakışı ve övülmesi ve takdir edilmesi gereken masum görevlileri suçlamaları; maalesef böylesine ters ve aklın, mantığın, idrakin ve vicdanın tam 180 derece aksinedir… Vesselâm.

Yazarın Yazıları