Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

GAMSIZ Müslümanların, Acınacak Ahvali…

Arşivimde, yıllar önce okuyup sakladığım çok ilginç ve İBRETLİK bir kıssa buldum. Tam da zamanımız Müslüman’ının acı ve acıklı ahvâlini, çok iyi anlatan bu ilginç ve ibretlik kıssayı saygılarımla arz ediyorum:

Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, bugünkü adı “Arap Şükrü” olan muhitte bir çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş:

 Bu çeşmenin suyu “Her kula helâl, Müslüman’a haram!..”

Bu nasıl fitnedir diye, başkent Bursa ve tabii ki Osmanlı bile karışmış…

Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzûra getirilmiş.

-“Bu nasıl fitnedir, beldenin dîni İslâm, ahâlisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir bu? Nedir bunun sebebi, sen aklını mı yitirdin?..” diye çıkışmışlar. Adam:

“Müsaade buyurun, elbette sebebi var, lâkin ispat ister, delil şarttır…” deyince kadı kızmış:

“Ne delili, ne ispatı?… Sen fitne çıkardın, Müslüman ahâlinin huzurunu kaçırdın” demiş. Demiş ama bir yandan da ispat ve delili merak etmiş:

“Nedir delîlin ve gerekçen?..” diye sormuş. Adam:

– “Bir tek Sultan’a söylerim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş…

Padişah da sinirlenmiş ama diğer yandan, o da çok meraklanmış:

– “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl bir iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de çeşmeye ‘Her kula helâl, Müslüman’a haram’ yazarsın?..” Adam, başı önünde konuşur:

– “Delilim vardır, lâkin ispat ister.”

– “Ya delilin, dediğin gibi sağlam değilse?..”

– “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultânım…”

– “Eeee?!..”

-“Sultânım, herhangi bir havradan (yani sinagogdan) rastgele bir hahamı, sebepsiz, izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta içerde tutun. Bakın neler olacak…”

Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Mûsevîler, “ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş… Bir hafta dolunca, adam:

– “Sultanım, artık hahamı bırakmak zamanıdır” demiş.

Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler ganî…

Çeşmeyi yaptıran adam Padişaha:

– “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş.

Aynı şekilde bir papaz yaka-paça alınmış ve aynı tepkiler, Papaz için de artarak devam etmiş. Haftası dolunca o da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar, hediyeler… Din adamlarına tekrar kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan çeşme yaptırana:

– “Bitti mi?…” deyince.

– “Sultânım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.

– “Şimdi nedir isteğin?…”

– “Efendim, şimdi de pâyitahtımız (başkentiniz) olan Bursa’nın en sevilen, en çok sözü dinlenilen, en çok itimat edilen İslâm âlimini alınız minberinden…”

İlginç olayın sonuna gelindiği için, adamın dediğini yapmışlar. Ulucâmi imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler…Ve ne olmuş bilin bakalım?…

 

Bir ALLAH’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?.. Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz” gibi, tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış…

Koca bir hafta geçmiş, “Nerde imamımız? Niçin geri gelmedi?” diye gelen-giden yok!…

Aptal ve cahil bir imam tayin edilmiş yerine, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri… Halk hâlinden yine memnun, fakat olması gerekenin tam aksine, dopdolu caminin içinden, halkın gözü önünde apar topar tutuklanan koca âlim için:

– “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…” “Kim bilir ne halt etti de tevkif edildi!…” “Vah vaah!… Acırım arkasında kıldığım namazlara…” Vs… dedikodular başlamış.

 

Padişah, kadı ve o adam bu olup-bitenleri izliyorlarmış. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş: “Eee, ne olacak şimdi?…” Adam:

“Hocayı da bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan…”

-“Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş.

Adam başı önünde konuşmuş:

– “Ey büyük Sultânım, siz irade buyurunuz lütfen, sizce böyle gamsız, iradesiz ve idealsiz Müslümanlara su helâl edilir mi?..” ..Sultan acı acı tebessüm etmiş:

-“Evet çok haklısın. Böylelere hava bile haramdır, hava bile!…”

***

"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen böylesine gamsız, sorumsuz ve şuursuz Müslümanları bugün de çokça görüyoruz. Lâkin, Yahudiler, Hıristiyanlar, diğer gayri Müslimler, hattâ ateist ve teröristler bile birbirilerine yukarıda kıssada olduğu gibi kenetlenmişlerdir. Tek birine bir zarar dokunsa veya bir haksızlık yapılsa, “hepimiz ……..’iz” nâralarıyla sokaklara dökülmektedirler. Sadece kendileri dökülse neyse, Müslüman halkı bile “Hepimiz Hrantız” diye sokaklara dökmediler mi?… Hatta 30 000 mâsumun katilini bile böylesine savunmaktan utanmıyorlar. Filistinli Müslümanlara yıllarca reva görülen binlerce zulümlerden sadece birisi, tek bir Yahudi’ye yapılsa, 7 kıtadaki Yahudiler ayaklanmaz mı?

Oysa Müslümanlar için öyle mi? İslâm ülkelerinin üstüne ölü toprağı serpilmişçesine suskun.

Mehmet Âkif’i sürgün, Kur’ân okuyanları ve normal ezan okuyanları hapislere ve faili meçhullere kattılar. Binlerce Din Âlimini şapka giymediği için idam ettiler. Binlercesini de ezâ ve cafaya maruz bıraktılar. Bediüzzaman Hz.’ne tamamen haksız yere 29 sene sürgün hayatı ve hapisler yaşattılar. %90’ı Müslüman denilen halkta, bunlar gibi bir ayaklanma ve serbest bırakılınca, ülke çapında bir bayram havası gördünüz mü?…

“Hepimiz Âkif’iz, Âtıf’ız, Said’iz vs” diye sokaklara dökülenler oldu mu hiç?…

·        ..Ne yazık ki koskoca bir MÂALESEF…!!!

..Sizce, çeşmeye o yazıyı yazan hayırsever, yerden-göğe kadar haklı değil mi?…

Şimdi düşünme zamanı: Acaba bizler niçin bu kadar acınacak hallere düştük? Daha doğru bir ifadeyle: Acaba bizler niçin ve nasıl bu hallere düşürüldük?… Acaba hâlâ bu gafletten silkinip, uyanma ve dostumuzu-düşmanımızı tanıma zamanı gelmedi mi?…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER