Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ekrem TUNCER
Ekrem TUNCER

Fotoğrafın arkası

Bir çoğumuz; fotoğraf ile resmi birbirine karıştırırız. Aslında arasında oldukça ciddi bir fark vardır. Ama bizim konuşma dilimize ‘resim’ kelimesi hem söylenişi hem hece kolaylığından dolayı daha basit geldiği için biz her görüntüye resim deme taraftarıyızdır. Örneğin sevdiklerimizle cansız bir anı bırakmak istediğimizde; fotoğraf çekilmeyi "resim çekilelim" diyerek ifade edebiliriz. Kısacası; fotoğraf çekilir, resim ise çizilir. Resmetmek ciddi emek gerektiren, el becerisinin ön planda olduğu bir sanattır. İnsanlık tarihiyle eş değer bir geçmişi vardır. Ressam; bazen çizdiği bir resimle, ansiklopediler dolusu cümleyi bir tabloyla haykırabilir. 

Fotoğrafın 1826 yılından itibaren hayatımızda yer edinmesiyle birlikte fotoğraf ile resim arasında rekabete dönüşen bir süreç yaşanmıştır. Çabuk görüntü veren teknolojik aletin ortaya çıkmasıyla,  fotoğraf makinesinin ressamları yerinden edeceği, resmin öldüğü ve sanatın sonunun geldiği iddia edilmiş. Buna karşı olanlar  ise fotoğrafın bir sanat değil, bir teknik olduğu savunması yapmıştır. Kim derdi ki fotoğraf sanatçılığı olsun, okulu okutulsun, herkes elinde bir fotoğraf makinesiyle dolaşsın.

Fotoğraflar; zaman içerisinde bir çok ressamın, resimleri için de bellek olmuştur. Resimleri için motif arşivi kuran ilk ressamlardan, Eugene Delacroix; “Odalık” isimli 1857 tarihli eserinde fotoğraftan yararlanmış, mekân ve kostümde doğuya özgü bir atmosfer oluşturmuştur. Fotoğraftaki figürün oranlarıyla oynayarak değişikliğe gitmiştir. Özellikle doğa resmi çizen sanatçılar bu teknolojik imkanı fazlasıyla kullanmışlardır.

Fotoğraf ile resim arasında bir rekabet süreci yaşanmış olsa da, ressamların önemli bir kısmının bu teknolojiyi çizdikleri tablolar için kullanmaları ve gelişen teknoloji sürecini de göz önünde bulundurduğumuzda, bana göre fotoğraf ve resim çift yumurta ikizi olmuşlardır. Çünkü günümüzde çizilen bir resmin fotoğraflanması ya da çekilen bir fotoğrafın resmedilmesi çok sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur.

Fotoğraf; resmi öldürmemiş, aksine renk katmıştır. Zaman içerisinde fotoğrafçılık sektörü oluşmuş. Ancak gelişen teknoloji ile herkesin eline ulaşan akıllı telefonlar sebebiyle fotoğrafçılık boyut değiştirmeye başlamıştır. Belki de zamanla bu sektör yok olmaya başlayacak. Çünkü her akıllı telefon sahibi neredeyse birer fotoğrafçı oldu. Günde hiç çekmeyen en az bir kare fotoğrafı telefonuna kaydediyor.

Sosyal medya bağımlılığı da bu fotoğraf çekme dürtümüze "resmen" çanak tutuyor. Herkes elinde bir telefon; gittiği yerlerde mutlu/mesut pozlarla paylaşım yapma yarışına girmiş durumda. Sabah kalkıyoruz, uyanma storisi, kahve durumu, yemek selfisi, arabada giderken çekilen yol hikayesi, gittiği yerden bilmem ne paylaşımı vs. Şu ana kadar helada resim atana denk gelmedim ama onunda trend olduğu bir an gelirse şaşırmam.

Önceden, fotoğraf çekilirken kameraya bakılıp gülümsenirdi. Şimdilerde ise başka tarafa bakıp elleri değişik şekillere sokup anlamsız pozlar vermek moda oldu. Ne kadar salak göründüğümüzün, kendimizi olduğumuzdan farklı gösterme yarışında birbirimize omuz attığımızın farkında bile değiliz. Helada sosyal medyaya koyduğumuz fotoğraflara gelen nayklara bakmak sağlıklı bir psikolojinin yansıması olabilir mi? Nereye gidiyoruz? Gelecek yıllarda boyun fıtığı hastalığının kronik olduğunu duyarsak şaşırmayalım. Kafamızı; telefon denen ama telefon dışında her bir şeye kullandığımız teknolojik cihaza bakmak için devamlı eğik tutmaktan fıtık olacağız.

Öyle bir noktaya geldik ki; gezdiğimiz yerleri göremiyoruz. Yediğimiz yemekten tat alamıyoruz. Sohbetimizden hoşnut olamıyoruz. Farkında mısınız? Sosyal medya bağımlılığı, uyuşturucudan daha tehlikeli bir hal aldı.

Fotoğraf bizi bozdu. Benliğimizi aldı. Başka benler ortaya çıkardı. Meğer ne kadar da kendimizi seviyormuşuz. Ne kadar da kendimize aşıkmışız. Profillerimiz kendi fotoğraflarımızla dolu. Bazen arkadaşlarımızla bile fotoğraf paylaşmıyoruz. Onları hikayeye atıyoruz. Sayfamız kirlenir yoksa. Kuğulluğumuz gider. Yapaylıktan kırılıyoruz. Niye kimse gözü kapalı fotoğraf paylaşmaz? Haydi bir gün doğal olalım ve gözlerimiz kapalı paylaşım yapalım.

Yada biz yine resme dönelim ve şu halimizin bir resmini çizelim.

Ekrem TUNCER
Ekrem TUNCER HAKKINDA

27 Mayıs 1986 yılında Beykoz Ortaçeşme Mahallesinde doğdu. Göksu Kur'an Kursu'nda Temel dini bilgiler eğitimi aldı. Paşabahçe Ahmet Ferit İnal Lisesi’nden 2005 yılında mezun oldu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Emlak Yönetimi ve Gayrimenkul Uzmanlığı bölümü ve Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetim Bölümünden mezun oldu. 2001 Yılında Kurulan Saadet Partisi’nin Gençlik Kollarında, sırasıyla; Paşabahçe Mahalle Başkanlığı, Beykoz ilçe Başkanlığı, İstanbul ve Genel Merkez yöneticiliklerinde bulundu. 2010 yılının Kasım ayında Has Parti'nin kurucuları arasında yer aldı. Has Parti'nin 2012 yılında AK Parti'yle bütünleşmesiyle birlikte siyasi çalışmalarına son verdi. Tuncer’in; kendi ismini taşıyan bir emlak ofisi ve gıda sektöründe ticari faaliyetleri vardır. Cansuyu, Cansimidi, Esam, İlkader, Anadolu Gençlik Derneği, Tügva, İHH gibi bir çok STK'nın çalışmalarında aktif görev almıştır. Uzunca bir süre İHH Beykoz Temsilciliği görevini yürütmüştür.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER