İki yüz yıldır Beykoz’da işçiler var

  • 0
  • 22838
İki yüz yıldır Beykoz’da işçiler var
İki yüz yıldır Beykoz’da işçiler var
İki yüz yıldır Beykoz’da işçiler var
İki yüz yıldır Beykoz’da işçiler var
İki yüz yıldır Beykoz’da işçiler var
İki yüz yıldır Beykoz’da işçiler var

Çoğunluğu devlet tarafından kurulan bu fabrika-i hümayunlar sayesinde Beykoz ve çevresi Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk sanayi havzasından birisi oldu.

Tarihe olan ilginin iyiden iyiye yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. Tarih araştırmaları, tarihi konulu romanlar, resmi tarihin tezlerini biteviye tekrarlayıp kabullendirmek ya da farklı etnik grupların gölgede kalmış geçmişlerini gün ışığına çıkarmak için yazılmış kitaplar, kitapçı raflarını dolduranların içinde çoğunluğu oluşturuyor.

Hele de İstanbul'a ilişkin kitaplar öylesine çok ki, başlı başına bir kitapçının tüm raflarım dolduruyorlar. Ama tüm bunlar içinde bir emeğin sesi ulaşamıyor bizlere. Osmanlı'dan bu yana diğer özelliklerinin yanı sıra aynı zamanda önemli bir sanayi kenti, işçi kenti olmuş İstanbul'a dair yazılanlarda emek, emekçiler, onların yaşadığı mekânlar adeta görünmezlik tabakasıyla kaplanmış gibi. Anadolu'nun, Balkanların içlerinden kopup İstanbul'a gelen, bu kentin kıyılarında kendilerine evler kurup gitgide büyüyüp artan fabrikalarda çalışan insanlar, onların sosyal-kültürel dokusunu oluşturdukları işçi semtleri, havzaları ile ilgili o kadar az yazılı şey var ki elimizde. Nostaljik, romantik tarih anlatımlarının konusu olmaya layık olamadıkları için belki de onların bu görmezden gelinişleri.
 
 
BİR TALİHSİZ SEMT
 
Bu talihsiz semtlerden birisi de Beykoz elbette. Oysa Beykoz neredeyse iki yüz yıllık bir sanayi havzası. 19. Yüzyıl’ın başlarına kadar güzellikleri, sessizliği ve yeşillikleriyle anlatılarda önemli bir mesire yeri olarak yer alan Beykoz ve çevresi Tanzimat sonrası devlet eliyle başlatılan sanayileşme çabalarının görünürlük kazandığı ilk mekânlardan birisi oldu. Kağıt, deri, çuha, mum, cam gibi o dönem öncelikle ihtiyaç duyulan pek çok maddenin imal edildiği fabrikalar bu bölgede art arda kuruldu. Çoğunluğu devlet tarafından kurulan bu "fabrika-i hümayunlar" sayesinde Beykoz ve çevresi Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk sanayi havzasından birisi oldu. O tarihlerden iki binli yıllara kadar bu bölgede hep fabrikalar ve tabii orada çalışan çok sayıda işçi oldu. Önceleri ağırlıklı olarak buralarda yerleşik bulunan Rumların ve Avrupa'dan gelen vasıflı işçiler ve teknisyenlerin oluşturduğu işçi kitlesi zaman içinde hem sayıca çok gelişti, hem de niteliği Cumhuriyet sonrasında epeyce değişti.
 
Bugün maalesef Osmanlı döneminde bölgede oluşmuş ilk işçi sınıfının sosyal yaşamı, kültürel dokusuyla ilgili fazlaca bilgiye sahip değiliz. İlginçtir bu denli erken dönemde ve yoğun bir işçi nüfusunu barındıran Beykoz'u konu alan ya da ona da yer veren, yerli ve yabancılarca kaleme alınan edebiyat eserlerinde, seyahatnamelerde, izlenim yazılarında işçiler alabildiğine görünmez durumda. Beykoz'un Paşabahçe semtinde yabancı sermaye tarafından kurulmuş olan modern cam fabrikasının işçileri yerlerine yabancı işçilerin getirilmek istenmesi, ücretlerinin düşüklüğü gibi nedenlerle grevlere giderek ilk kez tarih sahnesine çıkar. Tüm imparatorluğu sarsan büyük 1908 grev dalgasında Paşabahçe'deki cam fabrikasının işçileri de yerlerini alırlar, gösteriler yaparlar ve semtin sokakları ilk kez tanışır daha sonra aşina olacağı işçilerin ayak sesleriyle.
 
 
İŞÇİ SEMTİ KİMLİĞİ
 
Araya savaşlar, işgaller girer, Rumların ve Ermenilerin büyük bölümü semti terk etmek durumunda kalır. Cumhuriyet kurulur ve 1930'lu yıllarda başlayan sanayi hamlesinde bölge yeniden bir sanayi ve işçi semti kimliği kazanır. Akaryakıt depoları, halat, deri-kundura fabrikalarının yanı sıra Paşabahçe'de kurulan Şişe-Cam ve Tekel Rakı fabrikaları ile Beykoz çevresi Cumhuriyetin ilk kentli işçi sınıfının oluştuğu mekânlardan birisi olma özelliği kazanır. Sanayileşmenin ilk dönemlerinde ciddi bir sorun olan işgücü devri burada da görülür yoğun şekilde; işe girenler de çıkanlar da yüzlercedir her mevsim. Ama gecekonduların kurulması, işçilerin fabrikaya yakın mahallelerde yerleşik hale gelmesiyle durum değişmeye başlar. Özellikle Paşabahçe semti Kazlıçeşme'yle birlikte İstanbul'un 1940'ların sonunda oluşan ilk kuşak gecekondu semtlerindendir aynı zamanda. Bir koldan hemşerilik bağları bir koldan fabrikadaki sınıf dayanışması işçilerin burada bir yaşam alanı kurmalarını sağlar. Semt sendika kavramıyla tanışır. Beykoz'un tepelerine doğru işçilerin gecekonduları tırmanırken, fabrikalar da birer sendikal, politik ve kültürel merkez olur. Önemli sendikal toplantılar yapılır Rakı fabrikasının toplantı salonunda, bölgenin sendikacıları İstanbul İşçi Sendikaları Birliği'nin etkin yöneticileri durumundadır, dönemin işçi haberi yapan gazetecileri sık sık ziyaret eder semti.
 
 
Şişe-Cam fabrikasının kuzu bayramları Sultaniye çayırında yapılır tüm semtin katıldığı bir bahar bayramı olarak, deri kundura fabrikasının içindeki sinemaya gidilir, Tekel Rakı'nın salonlarında konser dinlenir. Sendikacıların yoğun gayretleriyle semte bir SSK hastanesi kurulur. İşçiler politik yaşamda da ağırlıklarını koyar. Kurulduğu ve geliştiği dönemde işçi sınıfının geniş kesimlerinin umudu haline gelen Demokrat Parti'nin Beykoz, Paşabahçe bölgesindeki ocaklarında hep fabrika işçileri, sendikacılar yönetimdedir. Çok partili dönemin ilk işçi milletvekillerinden birisi de Paşabahçe Şişe-Cam fabrikası işçisi Ahmet Topçu'dur.
 
 
PAŞABAHÇE GREVİ
 
1960'lı yıllara gelindiğinde ise burada da işçi sınıfı artık bağımsız bir sosyal güç olarak kendisini ortaya koymaktadır. 1966 yılında Paşabahçe Şişe-Cam fabrikasında yapılan grev bunun simgesi olmanın yanı sıra Türkiye işçi hareketi tarihinde de bir dönüm noktası kabul edilir. Grev fabrikaya sığmamış, tüm bölgeyi içine alan bir sınıf dayanışmasının odağı olmuştur. Sonrasında da grevler, direnişler Beykoz'un günlük yaşamının ayrılmaz parçaları olur. 1992 yılında Paşabahçe Şişe-Cam'da yüzlerce işçinin işten atılması kararı karşısında geliştirilen direniş yine işçi hareketi tarihinin en özgün kesitlerinden birisini oluşturur. Günler boyunca fabrikanın içinde yatıp kalkarak direnen işçilere her gece semtin tepelerinden binlerce insan yürüyerek desteğe gelir. Yine bütün bir semtin eylemine dönüşmüştür fabrikada başlayan hareket. Ama bu arada Beykoz iyiden iyiye Boğaz'ın kıyısında bir rant alanına dönüşmüştür. Nüfusu artmıştır, fabrikalar giderek küçülmekte, kapanmaktadır, semtin tepeleri zenginlere giderek daha çekici gelmektedir ve buralara dev lüks konut siteleri kurulmaya başlar. Tüm bunlarla doku artık çözülmeye başlar. Semtin mücadeleci ruhu zayıflar, işçilerin çocukları için artık kendileri gibi fabrikada çalışmak bir umut olmaktan çıkmıştır. 2002'de bir önceki kadar başarılı olamayan bir direnişin ardından Paşabahçe Şişe-Cam fabrikası kapatılır. Sonra da Beykoz Deri-Kundura ve Tekel.
 
Şimdilerde ise tepeleri işgal edenlerle ve semtin tümünü isteyen zenginlerle uğraşıyor bölge halkı. Kentsel dönüşüm projeleri, lüks konut alanları vs. ile sermaye kuşatıyor ve gitgide oralardan sürüyor işçi sınıfını. Bir zamanlar buralarda kalıcı olsun, memleketine dönmesin, "tam" işçi olsun diye uğraşılanların torunlarına şimdi ihtiyaç kalmadı, üstelik o güzelim Boğaz manzarası da onlara layık görülmüyor. Eski bir cam ustası püfür püfür esen Paşabahçe sırtlarındaki elleriyle yaptığı gecekondusunun bahçesinde şöyle diyordu karşılara bakarak:"Bunlar hiç bize bırakırlar mı bu güzelliği". Doğru bırakmazlar ama buranın işçileri de bilirler yüzyıldır direnmesini, yaşamasını bildikleri gibi... Paşabahçe Şişe-Cam işçileri 1966 yılınd grev yapmışlardı.
 
M. Hakan Koçak…
Dost Beykoz ve İKON dostluğu
Önceki Dost Beykoz ve İKON dostluğu
Kırmızı Beykoz
Sonraki Kırmızı Beykoz