Nuray AK
  • 05/06/2016 Son günceleme: 05/06/2016 14:52
  • 6.063

“Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, Elli dirhem ağır gelmiş ayrılık.” (Anonim)

Ölmek, vuslat mı ola? Yoksa Şeb-i aruz mu? Derinlerde ararsak halk ozanlarımız, şairlerimiz ayrılığı gerçek firak bellemişler ve bildirmişler. Öyle ki bu ayrılık beyitlerde şöyle dile gelmiş:  

**“Gel gel berû ki, savm u salâtın kazası var  da 
      Sensiz geçen zamân–ı hayatın kazası yok.” 
                                                                Nesîmî  

Yardan ayrılık, ana-babadan ayrılık, kardeşten- candosttan ayrılık, memleketten ayrılık… Dayanmak ne zordur, ya ince hastalığa kalır insan ya mecnun olur. Yaşadığı hayat değil zulüm olur. ‘Onsuz olmaktansa olmasın bu baş bu omuzda!’  Der diller. Geçmez günler, tat vermez gelen bahar, çıkan gökkuşağı, bahçedeki kedi yavrusu, fırındaki sıcak poğaça. Kalmaz ağzın tadı-tuzu, kalmaz. 

Olaydı şimdi yanımda, gitmeseydi hasret diyarlarına neler olurdu neler? Kalbim huzurla dolar, suratım  gülücüklerle hatta şen kahkahalarla. Güneş en parlak doğar, ısıtır tüm hücrelerimle bütünümü. Şiirin/şarkının, nağmenin/bestenin anlamı olur…  Sokak simidiyle çay, ahh tadından yenmez olur… Heyhat, hasretler vuslata koşsa, kavuşsa, bırakmasa…  

Pekâlâ yan yanayken ayrılık da ne oluyor? Bu nasıl bir ironi, nasıl bir dansöz dünya? Göz görüp gönül ve akıl ererken bu da nesi? Yollar aynı, yollar bir. Başlama noktası belli, bitiş ise son durak kara toprak. O zaman neyin derdindesin ey fani? Bunca kedere, zulme değer mi? Dünya ve nimetleri sana da yeter, herkese de. Korkmaya, kaygılanıp fikir ayrılıklarına düşmeye ne hacet? Biliyorken sırattan şaşmaya, yan yollarda çıkış aramaya ne hacet? Dünya bir kez sunuldu bizlere,”sevmeyende ve sevilmeyende hayır yoktur” düsturu hiç kalplere dokunmadı mı? Allah (c.c.) Kuran’da: 

“Düşünün ki, cahiliyet devrinde birbirinize düşmanlar iken O (cc), sizin kalpleriniz arasında ülfet meydana getirdi de, onun nimeti sayesinde din kardeşleri oldunuz.”  (Ali İmran:103) 

 “ Ve kalplerinizin arasını sevgi ile birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalplerini birleştiremezdin.” (Enfal:63) buyurmuş. 

Demek kalbe konan o muhabbet dünyanın tamamından daha değerli imiş, naslar ile sabit, al buyur fani! Yol yakınken zalimlikten, savaşmaktan vazgeç.  Aldığın canlar, kırdığın yürekler, acıttığın / kanattığın yaralar ölümden beter. Muhabbet insanları kalplerinde duygu firaklarıyla gezmez, gezemez. Dünyaya geliş gayemize uymaz. Dağ başı yalnızlığı verir,  ağırlık yapar sinelerde. O ayrılık kendi benliğine de gelmez, ümmete de. 

Ey insan: Yaradanımız, en güzel kuluna (SAV) bile muhabbete devam et, firaktan uzaklaş buyurmuş. Bizler bunca günahımıza bir de muhabbetsizliği, gönül ayrılığını koyarsak ölüm bize acımaz mı? Ölüm bunun yanında bal-börek kalmaz mı? 

Ve dahi Şeb-i Aruz gecesi, ne ayrılıksın ne de acı… Yare kavuşmanın öteki adı. Bizden evvel oraya ulaşan ana- babamızla, bilcümle yarenlerimizle buluşmanın ta kendisi.  Rabbimizin bizler için hazırladığı cennetlere koşmanın yeri… Artık ne iyilik ne kötülük var, ne zalim ne mazlum var, ne sulh ne savaş var, ne muhabbet ne nefret var. Sade sıfatıyla,  sadece ölüm var. Ama güzel, huzurlu, umutlu ve müjdeci. Giden sevdiklerimiz bizden önce orada hazırlık yapıyorlar gelişimize. Rabbim onların ayrılığıyla bizleri kendine aynelyakin eyliyor çünkü. Kalbimiz özledikçe dua dua Mevla’sına yaklaşıyor, göz yaş döküyor, kalp merhamet ediyor. Derken görünmeyen ama iliklerde hissedilen kapılar açılıveriyor aciz kullara. Gir içeri gör beni ve gör yarattığım ölümü diyor… Görüyoruz ki orada her şey  güzel. Ama en güzeli sevdiklerimizden ayrılık zannettiğimiz şu kısa aranın bizleri Yaratanımıza yaklaştırması. Sevdiklerimiz böyle yapıyor işte en güzel hazırlığı… Sonrası zaten vuslat inşallah… 

Şimdi siz söyleyiverin bana ey dostlar; gerçek firak bu dünyadayken mi yoksa ölünce mi? 

Son olarak buyurun lütfen:  

Yar candan can isterse 

Paresi ölüm olur. 

Hay yüzünü gösterse 

Neresi ölüm olur? 

Fatih Hepgüler 

* Firak: Ayrılık 

* Şeb-i Aruz: Düğün gecesi 

* Aynel yakin: Tasavvufta bir hakikati gördüğü veyahut işittiği, yani his alemine giren bir şeyi bilir gibi kat’i bilmek demektir. 

**“Gel gel berû ki, savm u salâtın kazası var  da 
      Sensiz geçen zamân–ı hayatın kazası yok .” 

       Gel gel beri ki; her türlü ibadetin kazası var da  

      Sensiz geçen zamanın kazası yok be sevgili…

Yazarın Yazıları