“70 Küsur sene gibi uzun yıllardan beri kangren olan bu Filistin, Gazze, Mescid-i Aksa ve Kudüs konuları, bu güne kadar hem televizyonlarda, açıkoturumlarda, tüm medyada, hem de tüm mahfillerde her yönüyle konuşuldu ve tartışıldı.
”
Asla bir savaş olmayan, hiçbir savaş kurallarını tanımayan, dünyanın tüm zalim devletlerinin de desteğiyle, İsrail’in masum bir kalka katliamının, soykırımının, ne zamana kadar devam edeceği hakkında, genel ve stratejik binlerce yorumlar da yapıldı, yapılıyor.
Bendeniz ise bugün, her zaman ve her konuda olduğu gibi; ıskalanan manevi ve metafizik yönlerini ele alarak, zalimliği aşıp hunharca devam eden bu soykırımın ve İsrail’in âkıbetini, akıl, mantık ve tarihî belgesellerle sunmaya çalışacağım.
Hz. Ali’nin şu veciz cümlesiyle başlayalım.
“Eğer zalim ısrarla zulme devam ediyorsa, bil ki sonu yakındır.
Eğer mazlum da ısrarla direniyorsa, bil ki zafer yakındır…”
- İkinci olarak konumuza ışık tutacak, önemli bir kıssayı takdim edeceğim:
Mesnevî’de anlatılan bu kıssada; “ünlü bir âlim ve evliya zât, kendisine getirilen Zekâtlarla, çok hayır ve hasenat yapıyormuş. Hatta zekâtlar geciktiği zamanlarda bile, nasıla gelecek diye, çevresindeki esnaftan borç alıyor, yine de hayır ve hasenatlarına devam ediyormuş. İlk gelen zekâtlarla da o borçlarını ödüyormuş.
Bu minval üzere uzun yıllar geçince, bu âlim ve evliya zât yaşlanıp, hastalanıyor.
Kısa bir zaman sonra, ölüm döşeğinde bulmuş kendisini.
Bunu duyan alacaklı esnaf endişeye kapılıp, grup halinde bu evliya zatı ziyarete gitmişler. Aslında maksatları, hasta ziyaretinden ziyade, alacaklarının durumunu öğrenmekmiş.
Her biri geçmiş olsun dileklerinden sonra, sözü alacaklarına getirivermişler.
Bu âlim ve evliya zât bu duruma çok üzülmüş. Çünkü semtlerindeki hayır ve hasenat sahibinin vefat edeceğine üzülmek ve alacaklarını bağışlayarak teselli etmek yerine, kendilerine bile yâr olmayacak alacaklarını düşünmeleri, ona çok ağır gelmiş.
Tam bu sırada şam tatlı ve helva satan bir çocuğun, satış sesi duyulmuş.
O evliya zât “şu çocuğu hemen çağırın” buyurmuş.
Çocuk huzura gelince evliya zât “evlâdım, buradaki misafirlerimin hepsine, tatlılarının ve helvalarının hepsini dağıt” diye emretmiş.
Çocuk da artık bu sıcakta daha fazla dolaşmayacağı için, mallarının hepsini sattığına seviniyorken, âlim zât çocuğa “sen gidebilirsin evlâdım, sana verecek param yok” deyince, çocuk şok olmuş ve ağlamaya başlamış.
Ağlamaları öyle artıyor ki, ustasına ne cevap vereceğinden tutun da, tart edileceğini ve işten kovulacağına kadar sayarak ve haykırarak feryat ediyormuş.
Tam bu sırada kapı çalınıyor. İçeriye zengin müritlerinden biri giriyor ve bir miktar zekâtı o evliya zata uzatıyor. Âlim zât önce şu çocuğun alacağının ödemesini, sonra da herkesin alacağı miktarı ödemesini söylüyor.
Böylece tüm sorunlar çözülmüş oluyor, fakat alacaklılar meraklı bakışlarla bu apaçık kerametin sebebini merak ediyorlar ve soruyorlar.
Âlim ve evliya zât şu gayet veciz ve anlamlı cevabı veriyor:
“Sizin alacaklarınız olan zekâtlar zaten gelecekti, çünkü takdir edilmişti. Fakat takdir edilen vakti ve saati bekleniyordu. Şu çocuğun feryatları, o zekâtın erken gelmesine vesile oldu” buyuruyor.
Şimdi esas konumuza dönerek düşünelim.
Bu kıssanın Filistin ve İsrail’in akıbeti konumuza bakan yönünü herhalde anladınız, fakat ben yine de arz edeyim:
Manevi açıdan değerlendirme yapan konu uzmanlarının ve ebced-cifir hesaplarının neticesi, Filistin’in zaferinin ve İsrail’in acı akıbetinin 2025 yılı sonlarına doğru vuku bulacağında odaklanıyordu.
Fakat bu sınavı maalesef kaybeden İslam ülkeleri yöneticilerinin basiretsiz gözleri önünde, zalimliği aşıp hunharca devam eden bu soykırım karşısındaki masum kadınların ve sabî çocukların o acı feryatları sebebiyle, her şeye Kudreti yeten Yüce Rabbimizin, bu süreyi (kıssadaki gibi) erkene alacağı artık kaçınılmaz görülüyor.
“Lâ ye’lemül gaybe illellâh”. Yani, vaktini saatini, ancak Yüce Allah bilir…
İbrahim süresi, 42. Ayet:
“Sakın Allah'ı, zalimlerin yapmakta olduğu şeylerden gafil (habersiz) sanma! (Rabbin) Onların cezalarını, dehşetinden gözlerinin dışarı fırlayacağı bir güne ertelemektedir.”
Âl-i İmran S., 178. Ayet:
“O kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, kendileri hakkında hayır olduğunu sanmasınlar. Onlara mühlet vermemiz, günahlarının artması (ebedî Cehennem azabında hiçbir mazeret kalmaması) içindir. Onları zelil ve perişan eden bir azap vardır.”
Şehitler, Gaziler ve masumlar için ise EBEDÎ Cennet müjdeleri vardır.
Vesselâm…
Zalim, zalimliğini; kafir, kafirliği yapmaya bilerek devam ediyor. dünyanın 8 milyarın gözü önünde hiç durmadan katliam yapıyor… Bunu geçtim de, 10 aydır biz ""müslüman(!)lara" ne oldu da, en basit, ama en kuvvetli silahımız olan BOYKOTU bir gün bile beceremiyoruz? eğer biz müslümanlar keyfimizden, markalı hava atmalarımızdan alışveriş alışkanlıklarımızı da ciddiyetle ve devamlı surette sebat ederek boykot etseydik… bu savaş çoktaan biterdi kanatindeyim…. Çünü bunu tarihte çok yaşanmışlıkları tecrübeleri var… Efendimizin, ayet emriyle, Hayber Kalesi fethinin yolunu açan HURMA AAAÇLARI KESTİRME "BOYKOT" OPERASYONU VAR… Yine bunun gibi, içki/şarap, farklı zamanlarda inen üç ayetle KESİN haramlaşınca, Mekke sokaklarının, o zaman tam yasak olmadığı sebeple, evlerinde içki/şarap olan bazı müslümanların evlerinden bir anda küfelerler dolusu içkileri sokaklarına, kapılarının önüne dökmesiyle, sokakların bir enevi içki seli oluşturduğu haberleri var…. yani Ayet gelince, o zamanki sahabe müslümanlar içkiyi de BOYKOT ediyorlar, ellerinde paralarını verdiklerini bile anında döküyorlar…. Aaahhh nerede şimdi bunu bir zerresini yapabilecek müslümanlar???