Talip ERCAN
  • 01/01/1970 Son günceleme: 10/12/2013 23:11
  • 10.177

Sonbahar tadında devam eden havalar artık geride kaldı…

Kış mevsimi kendini iyice hissettirdi. Bizim çocukluk dönemlerimizde yaşadığımız gibi, pekçok yaşı kemale ermiş kişiler için kış mevsiminin de çeşitli güzellikleri, yansımaları bulunmakta. Soba etrafında toplanan aile bireyleri ve kestaneli sohbetler nasıl hafızalarımızdan gidebilir. Eee, ne de olsa siyah-beyaz ekranlı, tek kanallı günleri yaşadık vesselam. Hele ki yağmur ya da kar yağışı hafta sonu tatiline denk düşünce TRT’de bir de kovboy filmi de yayınlanmakta ise değmeyin siz o zamanki keyfimize.
 
Arabesk dolu günlerin yaşandığı o yıllarda, liseli gençlerin okulu kırıp Paşabahçe’deki iki sinemada dönemin kalburüstü filmlerini izlediği anlara az şahitlik etmedik. Gerçi her ne kadar arabesk dönem yaşansa da taverna müziği de iyiden iyiye popüler hale gelmeye başlamıştı. Özellikle dönemin sayısı bile belli olmayan Cam Dekor atölyelerinde Müslümcüler, Orhancılar, Ferdiciler hakimiyet kurmaya çalışsa da Nejat Alp, Cengiz Kurdoğlu, Atilla Kaya ve Arif Susam gibi müziğin yeni figürleri de kendi taraftarlarını kazanmaya başlamıştı.
 
Bu arada kar, kış, kıyamet üçlemesinin bir örneği de annelerimizin bizzat diktikleri kaşkol-bere ve eldivenlerde yaşanırdı. Her kim hangi takımı tutuyorsa anneler o renklerde yün örgülerini yapardı. Sanki aynı evde bizzat bizim yaşadığımız gibi çocuklardan biri Fenerbahçeli ise diğer ya Galatasaraylı ya da Beşiktaşlı olmak zorundaydı. Paşabahçe’den Beykoz-Şahinkaya Mahallesine taşındığımız 1979 yılından itibaren ise hayatımıza iki renk daha girdi, hatta diğerlerini silip attı desek yeridir. Beykozspor’un sarı-siyah renklerinden bahsediyorum. Şahinkaya’daki cam dekor atölyelerinde çalışanlar için futbol olmazsa olmaz bir olgu idi. Bugün hangi adla anıldığını bile öğrenmek istemediğim mezarlık üstüne denk düşen bölgedeki villa yapılaşması, bir zamanlar orada her akşam oynadığımız futbol zevkine de adeta kurşun sıktı.
 
Bundan 20-25 yıl önceki Beykoz yaşantısı ile bu günleri mukayese etmeyi düşündüğünüzde bizler açısından hiç iç açıcı bir tablo görünmüyor. Hormonlaşmış, yapaylaşmış sanal âlemlerin esiri olmuş bir yaşantı mevcut. Her hangi bir caddede bir banka oturun ve gelen geçen insanları izleyin önünüzden geçen her 10 kişiden 8’i cep telefonu ile irtibatlı bir iş icra etmekte. Zaman, zaman derim tam 23 yıldır Beykoz’dan işim gereği otobüsle karşıya geçmekteyim, yıllar önce otobüsün belli yerlerinde öbekleşen yolcuların otobüsün diğer yolcularını takmayacak derecedeki yüksek sesli sohbetlerini bile arar hale geldik. Kimi zaman 100 kişilik otobüsten çıt sesi bile çıkmıyor. Otobüsün sesli anons sisteminden yankılanan metalik durak sesini bile duyunca sevinir olduk.
 
Her devrin kendine has güzellikleri vardır. Bu Beykoz gibi sevdiğimiz bir mekândaki yaşantıları, anıları içeriyor ise daha da anlamlı gelmekte. Bizler 78-80 ve 90’lı yılların yaşantılarını güzel görüp özlerken, bizden bir kuşak önceki ilçe sakinleri 50-60-ve 70’li yıllara duymakta bu özlemi. Bir karton parçasına yazılan yazıların bile heyecan kattığı anları yaşadık. Anadoluhisarı Spor Akademisi Stadı’nda soğuk kış günlerinde izlediği Beykozspor maçının ardından otobüsle döndüğümüzde koştura koştura rahmetli Hasan Albayrak’ın dükkânının önünde alırdık soluğu. Maçın yıldızlarını, önemli notlarını kartona yazıp asardı vitrininin üstüne. İleriki yıllarda aynı şeyi biz Beykoz Meydanındaki Çınar ağacına yazıp asarak gerçekleştirdik, sonrasında değişik gazete ve haber sitelerinde devam etti bu alışkanlığımız.
 
Son 25-30 yıllık süreçte defalarca maç izlediğimiz, deplasman yaptığımız birçok Beykozspor sevdalısı dostumuz maçlara artık gelmiyor, küskün üzgün ve de öfkeli. Bizde artık kendimize farklı alanlarda kapı aralamak sureti ile olabildiğince uzak durma gayretindeyiz yaşanan acı dolu tabloya. İşin tuhafı da yapabileceğimiz fazlaca birşey de yok. Şöyle yazsan biri arıyor neden öyle yazdın, böyle yazsan düşene bir de sen niye vuruyorsun pozları, hiç gitmeyip başka şeyler yazsan ayrı bir eleştiri. Keşke gerçekten de bir zaman makinası olsa da eski günlere geri dönebilsek. Kırgınlık, üzüntü ve öfke dolu günlerden kendimizi artık soyutlasak diyorum.
 
Bu arada şu sıralar kendimi yeniden kitaplara vermeye başladım. Birkaç sene önce ilçede en çok kitap okuyan kişi sıralamasında ilk onda dahi görürken kendimi bu boşlukta ilk 500’e kadar geriledik her halde, açığı kapatmak gerekli. Öte yandan sanal alemde ise Facebook üzerinden profili bulunan “Eski Beykozlular” grubundaki paylaşımların sıkı müdavimi oldum. Foto Hayri / A. Halim Durmuş ağabeyimizin eski, siyah-beyaz fotoğraf paylaşımlarına kilitlendim. Beykoz dışında değişik ilçe, kent hatta ülkelerde yaşayan Beykozlular ilçelerine, geçmişe ne kadar özlem duyarsa duysun, mevcut yaşayanları bir o kadar uzaklaşmakta semtlerinden.
Yazarın Yazıları