Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Endülüs turumuzdan ilginç anekdotlar

Bugün sizlere; yeni döndüğümüz İspanya (Endülüs) turumuzdan İLGİNÇ anekdotlar arz edeceğim.

Hünkâr Turun; 18-22 Ekim 2017 tarihli, 5 gün-4 gece olarak düzenledikleri tura, eşimle ve 30 yıllık dostum İbrahim Yaşar ağabeyimizle birlikte katılma fırsatı bulduk.

14 Kişilik mütevazı gurubumuz, adeta seçilmiş, sorunsuz ve gayet uyumlu kişilerdi.

Umre yolculuğu gibi huzurlu geçen seyahatlerimizde,gerçekten ulvî bir haz aldık.

Malaga havaalanında bizleri karşılayan güler yüzlü ve zengin bilgi birikimi ve kültürüyle mesleğinin erbabı olan rehberimiz, Sn. Selahattin Kaçaran Bey’den de çok memnun olduk…

Öncelikle Yeşilköy T.H.Y. limanında takdire şayan gelişmeleri de arz edeyim: Şükürler olsun ki başörtülü memureler ve uçaktaki tahrik etmeyen mütevazı giyimli hosteslerdikkatimizi çekti. Uçakta video tercihleri içindeki, H. İshak Daniş’ten Kur’ân tilâvetleri bizleri mest etti.Manevî terapi ve gıdalardan mahrum olmadık. T.H.Y. yönetimini tebrik ediyoruz…

Bir önceki “Konsoloslukta Sorgulama sonrası, Psikolojik Travma” başlıklı yazımızda, Endülüs hakkında çok kısa bir özetleme yapmıştım.Malûmunuz, 711’den-1031 yılına kadar Endülüs’te “yükselme dönemi” yaşanmıştı. İşte özellikle bu 1031 yılına kadar altın devri yaşandığında, öyle ilginç eserler inşa edilmiş ki,  bugünkü teknolojiyle bile inşası pek mümkün gözükmediği için, her göreni hayretler içinde bırakıyor.

O yıllarda sadece Bir Milyon nüfuslu Kordoba, 600 cami, 300 hamam, 70 kütüphaneye sahip olup, yalnız bir kitaplığında 600 000 kitap bulunuyordu. Oysa o yıllardaAvrupa’da, sadecebin kitaplı bir kent bile yoktu. O tarihte Avrupa’da okuma yazmayı ancak din adamları ve asiller bilirken, Kordoba’da halkın % 99’u okuma yazma biliyordu.Ayrıca büyük bir saray, hastaneler ve medreseler yaptılar. Bunların yanında bir de üniversite kurdular.

Bu Üniversiteyi, 1349 Granada (bilim evi), Granada Medresesi veya Yussufiyeyi, Sultan Yusuf açtı.Avrupa’da ilk kurulan üniversite de buydu.IX. Yy itibariyle Kordoba’da, Mursiye, Isbilye de Medreseler vardı. 987 yılında tamamlanan Kordoba Cami (Mesquita), dünya üzerindeki en etkileyici tarihi yapılardan biridir ve tam 27 000 kişiliktir.(S.K. &SigridHunke, Avrupa’nın üzerine doğan İslâm Güneşi, çev.: Servet Sezgin, Bedir Yayınevi, İstanbul,1979.)

Bu 300 küsur yıllık o altın devrinden sonra 1492 yılına kadar,o mâlûm sinsi devletlerin her zaman uyguladıkları,böl, parçala, birbirilerine rakip ve düşman et, birbirileriyle savaştırıp zayıf düşürünce desaldırmak suretiyle“ÇÖKÜŞ dönemi” yaşanmıştı.

Bu çöküş döneminde Müslümanlara yapılan onlarca işkence âletlerini dehşetle ve lânetle izledik.(Bunlar: çivili sandalye, çivili masa ve tabutları, gerdirerek koparma aparatları, giyotinleri, tırnak ezme ve sökme âletleri, kafa ezmek için çivili mengeneleri, meme ucu koparma âletleri, bacak arasından kafaya kadar boydan boya testereyle kesme caraskalları, sivri demir kazığa oturtma aparatları, vb. idi.)

Maalesef; her zaman saf Müslümanların düşürüldükleri bu tuzaklara, bugün dahi düşürülüyor. Afganistan, Pakistan, Tunus, Kuzey Irak, Libya, Suriye, vs. ülkeler hep bu tuzaklarla mahvoldular. Oysa Yüce Rabbimiz biz Müslümanlara Enfal Suresi, 46. Ayette “İhtilafa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider”yani“bölünmeyin, parçalanmayın, birbirinizle çekişmeyin” buyurduğu halde, maalesef, bu emir hep hafife alındığından, yani düşmanların sinsi tuzaklarına inanıpihtilâfa düşüldüğünde, bu çöküşlerin her zaman yaşandığı görülmüş ve hâlen de yaşanmaktadır. Tek çözüm ve çaremiz ise “birlik, beraberlik ve dayanışma içinde, iri ve dipdiri yekvücut olmaktır.” Dikkat ederseniz tüm iç ve dış şer güçler, güçlü iktidarları yalan ve iftiralarla yıpratarak, bölmek ve parçalamak için de, küçük sağ partiler kurulmasına, ciddi maddi ve manevî her türlü desteği veriyorlar…

Evet, Endülüs elden gittikten sonra, gayrimüslimler tarafından, ibadet yerleri de el değiştirdi. Bazıları yıkılırken, bazıları başka maksatlara tadil edilmiş oldu.

İspanya’da; katedral, kilise veya başka mabetleri gölgeleyecek binalar yapmak yasaktır. Maksat; Mabetler her yerden görülmelidir. Oysa tüm dünya Müslümanlarının tek mâbedi olan KÂBE ise çevresindeki büyük binalarla, maalesef adeta kamufle edilmiş!…

Kordoba camiiningayrimüslimler tarafından ibadetten men edilip, içindeki bir bölüme kilise yapılmış olması normal görüldüğü halde, genelde ülkemiz halkı tarafından kınanıyor.

Şimdi soruyorum: İstanbul’umuzun merkezindeki AYASOFYA camiimiz, üstelik de Fatih Sultan Mehmed’inözel tapulu mülkü olduğu ve camiliktençıkarılmasına LÂNETLER ettiği halde, içimizdeki bizden birileri tarafından, 1934yılında uyduruk bir kararnameyle kapatılması ve müzeye çevrilmesi, acaba hangi kanuna, hangi hakka, hangi vicdana sığar?

Rehberimiz Selahattin beye;“İspanyollar ile Osmanlıları mukayese eder misin?” ..diye bir soru sorulduğunda, şu ilginç mukayeseyi yaptı: “İspanyollar ile Osmanlılar aynen iki kardeş gibiler.Ancak bu iki kardeş, gece ile gündüze (zıt oluşuna)ne kadar benziyorsa, işte o kadar birbirlerine benziyor. Yani bir İspanyalıyı baş aşağı asarsanız, bir Osmanlı görürsünüz. 

Osmanlılar, yani bizler (Osmanlıcada) sağdan-soladoğru yazarız, bunlar soldan-sağa. 

Biz halıları yere sereriz, bunlar ise duvarlara. 

Biz bol rahat elbiseler giyeriz, bunlar vücutlarına yapışık komik bir elbise giyiyor.  

Biz sakal koy verir, saçlarımızı keseriz. Bunlar saç koyuverip, sakallarını kesiyor.  

Biz kapalı bir mekâna girince ayakkabı çıkartırız, bunlar ayakkabıları ile giriyor. 

Biz siyah zeytin yeriz, bunlar yeşil zeytin yer.

Biz domatesi kırmızı severiz, bunlar yeşil.(1650’ye kadar kırmızı domatesi çürük sayarlarmış.)

Biz sabahlarızeytin yeriz, bunlar akşamlarıyer. 

Bizde hamsi kuzeyden çıkar, bunlarda güney de Akdeniz'de.

Biz pilav üstü kuru fasulye yeriz, bunlar fasulye üstü pilav yer.

Bizde Halk Partisi solcudur, bunlarda sağcı. Vs.” Bu farklılıkların çoğu hâlâ yaşanıyor…

NOT: Bu yazımızda turumuzun “ENDÜLÜS yönüne” ağırlık verdik. Bir sonraki yazımızda ise “İSPANYA yönüne” ağırlık vererek, uzman rehberimiz Selahattinbeyin 22 yıllık gözlemlerine ve tecrübelerine göre, her yönüyle ülkemizle mukayesesine yer vereceğiz, inşallah…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER