Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

En önemli ilim hangi ilimdir?

Bu soruyu sokak röportajında sorgulasanız; TIP ilmi, MATAMATİK ilmi, SAVAŞ ilmi, BİYOLOJİ ilmi, Astronomi ve Coğrafya ilmi, ZİRAAT ilmi vs. ilimler ön plânda görülecektir.

Elbette herkes kendisine göre haklıdır, ancak gerçekte en önemli ilim, acaba hangisidir?

Bu soru bana sorulsaydı ben; “DİN ve MÂNEVİYÂT ilmi” derdim.

Çünkü: “Diğer bütün ilimler insanoğlunun en çok 70-80 senelik Dünya hayatında işine yarayacak. DİN ve MÂNEVİYÂT ilmi ise sadece 80 sene değil, binlerce senelik Kabir, Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra diye sıralanan BERZAH yolculuklarında bizlere rehber, kılavuz ve ışık olacaktır. Hatta EBEDÎ, SONSUZ ve sürekli olan Ahiret hayatımızı da CENNETLERE çevirecektir” diye devam ederdim.

Oysa benim cevabım da tam doğru bir cevap değilmiş meğer!

Tam doğru cevabı, 6000 sayfalık ilmî eserleri 54 lisana çevrilerek, tüm dünyada, özellikle akademisyenler, araştırmacı ilim adamları ve bahtiyar halk tarafından iştiyakla ve zevkle okunan, Risale-i Nur Külliyatının müellifi Bediüzzaman Hz. tarafından verilmiş.

“KÂİNATA ALLAH HESABINA BAKAN ADAM, HER NE MÜŞÂHEDE EDERSE (görür ve tespit ederse) İLİMDİR. EĞER GAFLET İLE ESBÂP (sebepler veya tesadüfler) HESABINA BAKILSA, İLİM ZANNEDİLEN ŞEY CEHİL (cehalet) OLUR…”

İşte o sorunun en doğru cevabı budur…

Niçin mi? Çünkü yukarıdaki röportajda halk tarafından sıralanan bütün ilimleri de, benim düşündüğüm ve sunduğum cevabı da bu harika cevap içine alıyor.

Zaten bu harika tespitin ışığında yaşandığı devirlerde, yani KÂİNATA ALLAH HESABINA BAKILDIĞI zamanlarda, ESNAF, öylesine yüce bir ahlâka sahipti ki, sabah siftah ettikten sonra diğer müşterilerini, onlar da siftahlarını yapsın diye, diğer komşu esnafa gönderiyordu.

O günkü HALK da öylesine yüce bir ahlâka sahipti ki, hem zekât verecek fakir ve yoksul bulmakta zorlandığı için, hem de fakir ve yoksulu incitmemek adına, zekâtlarını icat ettikleri SADAKA TAŞLARINA, altın ve para olarak bırakıyorlardı. Fakir ve yoksullar ise o sadaka taşlarının başına gittikleri zaman, sadece bir-iki günlük ihtiyaçları kadar parayı alıp; “diğer paralar, diğer yoksul kardeşlerimin hakkıdır” diyerek bırakıyordu.

Peki, bugün nasıl?

Şayet devlet; Koronada “evde kal Türkiye” uygulaması gibi, “zenginler zekâtlarını o sadaka taşlarına bırakacak” diye bir uygulama başlatsa, manzarayı bir düşününüz?

Bugün özellikle tahsilli kişilerin, bankamatiklere teknolojik cihaz yerleştirip, halkın şifrelerini kodlayarak hesabının boşaltıldığını, neredeyse her gün haberlerde görüyoruz.

Banka kuryelerini veya işyeri maaş kuryelerini takip ederek, yüklü miktarda paraların gasp edilişlerini, neredeyse günaşırı izliyoruz.

Hatta ellerindeki paraları veya ziynet eşyalarını gasp edebilmek için anne veya babalarını dövdüklerini ve öldürenleri bile görüyoruz.

Yine özellikle yüksek tahsilli kişilerin, (Çiftlikbank, Titan Zinciri, Devremülk Bank, Kripto, Bitkoin ve bunlar gibi) saadet zinciri bankalar kurarak, yüzbinlerce kişinin ömür boyu biriktirdiği servetleri çalıp kaçtıklarını, defalarca gördük. Ne yazık ki DEPREM ve SEL bölgelerinde bile hırsızlıklar ve fırsatçılıklar kol geziyor…

Şimdi soruyorum:

Bu olayların gerçek sebebi nedir?

“Yoksulluk” veya “cahillik” deseniz, bu olayların faillerinin neredeyse hepsi yüksek tahsilli ve genellikle varlıklı kimselerdir.

Bu olayların gerçek sebebi, TEK CÜMLE İLE:

Milli Eğitim Sistemimizin, tek taraflı bir eğitim uygulamada, hâlâ ISRAR etmesidir.

Bunun doğruluğunu pratikte çok net gördüğümüz halde, teorikte de yine asrımızın en önemli İslâm âlimlerinden olan, Bediüzzaman Hz.’lerinden alalım.

Yalnız bu eserler, 80 küsur sene önceki edebiyat diliyle yazıldığı için, gençlerimizin de net anlamaları adına, yabancılaştırıldığımız kelimelerin yanına (anlamlarını) ekleyeceğim:

"Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. (Vicdanlarımızı aydınlatan ve eğiten, DİN ilimleridir.) Aklın nûru, fünûn-u medeniyedir. (Aklımızı aydınlatan ve yol gösteren FEN ilimleridir.) İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. (Ancak ikisinin bir arada eğitilmesiyle, HAK ve gerçekler ortaya çıkar.)  O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. (Her iki ilim ile öğrencinin gayreti âdeta kanatlanıp uçuşa geçer.) İftirâk ettikleri vakit, (Bu iki ilmi AYRI AYRI aldıkları zaman,) birincisinde taassup, (sadece DİN ilimlerinden fanatiklik ve körü körüne tutuculuk) ikincisinde HİLE, şüphe tevellüd eder. (sadece FEN ilimleri verilince de hilekârlar, yani kendi menfaati için aldatıcılar, yanıltıcılar ve şüpheciler yetişir.)"

Böyle bir açıklamaya ancak, saygı ile şapka çıkarılır.

Peki, “teşhis doğru olunca, tedavi de kolay ve başarılı olur” kaidesince, böyle soygunculuklardan, tecavüzlerden, saldırılardan, gasplardan, kap-kaçlardan ve korkulardan kurtulup, güven, huzur ve mutluğa kavuşmanın çaresi de çok net bellidir.

O da; MİLLİ EĞİTİM sistemimizi, tek taraflı eğitimden kurtarıp, ÇİFT taraflı (Fen ve Din ilimleri birlikte) yani GERÇEK eğitim sistemine, ÂCİLEN geçirmektir.

Çünkü şu bir asra yakın bir zamanda, bu eğitim sistemimizin ACI meyvelerini öylesine çok gördük ve bezdik ki, halk olarak artık; HUZÛR, GÜVEN, BARIŞ, DAYANIŞMA, YARDIMLAŞMA, MUTLULUK ve hatta Ebedî hayat yolculuğumuz için de güvenli hazırlıklar yapmak istiyoruz. TBMM’İMİZ ve Milli Eğitimimiz, artık bunu bizlerden esirgememelidir… Vesselâm.

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER