A. Raif ÖZTÜRK
  • 23/05/2020 Son günceleme: 23/05/2020 22:22
  • 5.801

(Corona hakkındadır.) Bu yazı başlığındaki cümleyi, hepiniz hatırladınız sanırım.

Düşmanlarının bile “Muhammed’ül Emîn” (En güvenilir kişi Muhammed) diye kabul ettikleri, Peygamberimiz Efendimiz SAV, en sâdık dostu Hz. Ebûbekir RA ile birlikte malûm mağarada müşriklerden gizlenirken, müşrikler sürekli iz sürmüşler ve mağaranın önüne kadar yaklaşmışlardı. Müşriklerin ayak sesleri duyulur ve kısmen de görülür olmuştu.

Yakalanmaları an meselesiydi. Hz. Ebûbekir çok endişelendi, fakat sakın kendisi için endişelendiği zannedilmesin. Kâinâtın Efendisi SAV için endişe duyuyordu. Çünkü O giderse, dîn-i mübîn gidecekti. Çünkü O giderse, zâlimler kazanacak ama insanlık kaybedecekti. Nitekim O; “Ben öldürülürsem, nihayet bir tek kişiyim, ölür giderim. Fakat Sana Eyy Muhammed SAV bir şey olursa, o zaman bir ümmet helâk olur.” diyordu. Rasûl-i Ekrem Efendimiz SAV ise işte o anda ona:

“Lâ Tehaf!... İnnellâhe me’anâ…” Yani “Korkma!... Allah bizimledir…” buyurmuştu.

Yani yazı başlığındaki, o cümleyi müjde veriyordu.

Evet, Allah Rasûlü SAV doğru söylüyordu. Gerçekten de Allah cc, o anda o azgın ve zâlim müşriklere öyle bir sahne hazırladı ki, katil müşrikler o sahneyi görünce, iz süren o iz uzmanının “vallahi buradalar” diye ısrarlarına rağmen, o uzmanı dinlememişlerdi.

Reisleri hiddetle; “yahu, saçmalamayın! Eğer buraya girmeye kalksalar, bu güvercinler bu yuvalardan kaçmazlar mıydı? Hele hele şu örümcek ağı, sanki yüz yıllık gibi eski, fakat hiç bozulmamış!... Haydi, dönün, gidiyoruz!!!” diye kükreyerek haykırmıştı. Yani Allah cc onların sadece iki güvercinle ve zor görülen bir örümcek ağı ile koruyordu…

İşte bu garantili ‘koruma altında oluşlarının’ sebebi; önce ‘tam tedbir’ için bütün sıkıntılara katlanıp o dağlara tırmanmak, yani FÎLÎ duâya sarılmak.

İkincisi de; en hâlis bir biçimde Allah’a cc güvenip TEVEKKÜL etmekti.

Allah da hem FÎLÎ duayı, hem de hâlisâne olan KAVLÎ duayı kabul etmişti.

İslâm tarihindeki bu tür olayların anlatılması, bizlere her zaman ışık tutmak içindir.

Âdetâ; “Sizler de çaresiz kaldığınızda böyle yaparsanız, ben azîmüşşân sizleri de o çaresizliklerden kurtarırım”, anlamındadır.

Saygıdeğer dostlarım:

Şu anda sizlerin; “evet hocam, doğru söylüyorsunuz da onlar Allah’ın en sevgili kullarıydı. Bizler ise çok günahkârız, O’ndan cc istemeye yüzümüz bile yok” dediğinizi, duyar gibiyim.

Çünkü şu fitne ve fesat kaynayan âhir zamanda, hepimiz elbette çok günahkârız. Allah’a cc sığınmaya da ve O’na cc yalvarmaya da hiç yüzümüz yok!...

Bu da doğru, ancak samimi bir TÖVBE etmekten başka da hiçbir çaremiz yok!...

Fîlî dua olarak; devletimiz her türlü tedbiri erkenden ve fazlasıyla aldı. Bizler de ellerimizden geldiğince riâyet etmeye çalışıyoruz. Kâvlî DUÂ için; elbette yüzümüz yok, çok günahkârız.

Fakat Merhameti sonsuz olan yüce Rabbimiz bizlere:

Zümer sûresi, 53. Âyette; “De ki: Ey nefisleri aleyhine (günahta) haddini aşmış olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Hiç kuşkusuz, O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” ..diye müjdeler vermiyor mu?...

Bakınız bizlere müjdeler devam ediyor:

Nisa Sûresi, 31. ayet: Size yasaklanan büyük günahlardan (tamamen) kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi 'onurlu-üstün' bir makâma yüceltiriz.

Furkan Sûresi, 70. Âyet: “..Ancak şu var ki dönüş yapıp îman edenler güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur)”.

Evet dostlarım.

Daha önceleri defalarca arz ettiğimiz gibi BELÂ ve MUSİBETLERİN iki ana sebepleri vardır.

  1. Birçok âyetlerle ve kesin delillerle ispat ettiğimiz gibi; İŞLEDİĞİMİZ GÜNAHLAR…
  2. Şu fâni dünyaya gönderiliş sebebi olan, SINAV GEREĞİ…  

Hepimizin uzun zamandan beri yaptığımız gözlemlere göre, hem ülkemizde, hem de dünya çapında Yüce Rabbimizin emir ve yasakları pervasızca çiğneniyordu.

ÇİN’İN Uygur Türklerine, İsrail’in Filistinlilere, Hinduların Müslüman azınlıklara, ABD’NİN zâlimce tüm mazlum ülkelere, AB ülkelerinin birçok mazlum ülkelere, vs. zulümler ayyûka çıkmıştı. GÂFİL Arap ve İslâm ülke liderleri ise sadece KÖR, SAĞIR ve DİLSİZ davranmakla kalmıyor, ABD, İsrail ve benzer Yahudilerin emirleriyle, mazlum Müslümanlara saldırmaları için PKK vs. teröristlere Milyonlarca $ yardım yapıyorlardı.  

Mazlumlar da sadece “Eyyy yüce Rabbimiz, bütün bu olaylar sence mâlum. Tüm zâlim dünya ülkelerine sadece Türkiye’nin direnmesi ve bizlere yardım etmeye çalışması yetmiyor. Sana sığınıyoruz. Senden yardım istiyoruz. Senin gücün hepsine yeter” diye yalvarıyorlardı. Günlerce AÇ bırakılan masum yavrular; “..sizleri Allah’a şikâyet edeceğim” diye ağlıyorlardı. Yani kısacası, bizler de bütün bunların bilincinde olarak, Yukarıdaki müjdeli âyetler ışığında, geçmişteki tüm günahlarımızdan, israflarımızdan, nankörlüklerimizden ve gafletlerimizden TÖVBE ederek, kendimize yepyeni bir ‘Mü’min hayatı’ hazırlamalıyız…

Bu konuda asrımızın en önemli İslâm âlimden olan Bediüzzaman Hz.’nin; “Şu İstikbâl inkılâbatı içinde, (gelecekteki çalkantılar sonrasında) en yüksek gür sedâ İSLÂMIN SEDÂSI olacaktır” müjdesini de unutmamalıyız ve kararlılıkla bu ulvî saflarda yerimizi almalıyız.

Son müjde Âl-i İmrân Sûresi, Âyet 139.:  (Ey mü’minler!) Gevşeklik göstermeyin, ümitsizliğe düşmeyin ve üzüntüye de kapılmayın. Sizler eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” Üzülme ve ateşe atıldığında Hz. İbrahim’in yaptığı şu duâyı yap!: “Allah bana yeter. O ne güzel yardımcıdır.” (Buhârî, Tefsîr, 3/13) Buruk olsa da; HAYIRLI BAYRAMLAR…

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz