Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Muharrem ERGÜL
Muharrem ERGÜL

Emanet Çeyiz

"Emanet Çeyiz" sözünü yıllar önce ilk kez Cezayir'de duymuştum.

Endülüs İslam Devleti'nin 1492 yılında yıkılmasından sonra, İspanya'daki katliamdan kurtulan Müslümanlar Kuzey Afrika'nın çeşitli yerlerinde yerleşmişlerdi.

İşte Endülüs'ten göçen Müslümanların torunlarının büyük bir kısmı bu kez de Cezayir'in İtalya ve Fransa tarafından işgaliyle uzun yıllar ayrı bir baskı ve zulüm altında yaşamak zorunda bırakılmışlardı.

Cezayir'i ziyaret ettiğimde misafir olduğum evde duyduğum "Emanet Çeyiz" sözü kulaklarımdan hiç çıkmıyordu.

Ev sahibi Endülüs'ten göçen Müslüman bir ailenin torunlarıydı.

"Büyükler anlatırdı hep derdi. Bir emanet çeyizimiz vardı. Kim bilir o çeyizler nerededir?"  

Sonra konu değişti. Söz o kadarla kaldı. "Emanet Çeyiz."

Acaba dedim kendi kendime. Bu ailenin Endülüs'teki Cordaba Şehrinde Marisko'larda kalan bir emaneti mi vardı?

Ayrıca, son Müslüman kafile Endülüs'ten ayrılalı 500 küsur sene olmuştu. Onca yıl geçmiş ama bir hatıranın izleri hala Cezayir'de konuşulup duruyordu.

Ne emaneti, ne çeyiziydi? Hep kafamı kurcalıyordu

Aradan on beş yıla yakın zaman geçmiş, o gün duyduğum "emanet çeyiz" sözü de aklımdan gidivermişti.

Ta ki, aynı sözü yakın zamanda duyana kadar.

Oldum olası; mübadele, göç ve zorunlu iskan konularına meraklıyımdır.

Bu konuda bir çok bilimsel araştırma okumamın yanında, göçe tabi tutulan yüzlerce insanın torunlarıyla bire bir konuşmalar yaptım.

Kim, niçin ve neden toprağından, evinden ocağından koparılıp başka yerlerde yaşamak zorunda bırakılmıştı.

Dini, milliyeti, etnik kökeni ne olursa olsun herkesin evinde, ocağında, çiftliğinde, çubuğunda daha mutlu olacağını bilmeyen var mı?

İnsanın, insana ettiği bu zulüm nedir?

"Bak şu bahçenin güzelliğine.

Şu şeftaliye, şu eriğe, şu armuda, şu çiçeklere bak.

Hepsi birlikte güzel…

Bir ülkenin içinde ne kadar din, dil, ırk varsa o kadar zenginliktir bu.

Tek meyveyle bahçe olmaz."

Ayancıklı baba Yorgo ne kadar da haklıymış…

1492 yılında Endülüs'ten yüz binlerce Müslüman, Yahudi ve Morisko toplu katliamlara maruz kaldı.

1800'lü yıllardan bu yana, yüz binlerce Müslüman Türk Balkanlardan ya sürüldü ya da toplu halde katledildiler. Aynı durumlar ne yazık ki Anadolu ve Ortadoğu'da da yaşandı.  

O kışkırttı, bu kışkırttı. Sonunda Anadolu'da istenmeyen şeyler oldu. Binlerce yıldır bir arada yaşayan farklı kültürler birbirlerine düşmanlık türküleri söylemeye başladı.

Rusya, İngiltere, Fransa ve Amerika'da bu durumu ellerini ovuşturarak tahrik etmeye devam ettiler.

İşte yıllar sonra "emanet çeyiz" sözünü bir kez daha duyduğumda karışık duygular içinde içim cızz etti. Bu kez galiba "emanet çeyizi" daha iyi anlayabilecektim.

Lozan'da mübadeleye tabi tutulan "Mübadele insanlarının" belgesel yaşamlarını anlatan araştırmacı yazar Kemal Yalçın yıllardır merak ettiğim "emanet çeyiz" olayını nihayet anlatıyordu. 

"Türkiye ile Yunanistan arasında 1923 yılında Lozan'da imzalanan protokol ile; Türkiye'de yaşayan Müslümanların, Rum Ortodokslarla, Yunanistan'da yaşayan Müslümanların zorunlu mübadelesini öngörüyordu.

1912'de Balkan Harbi'yle başlayan on yıllık savaş dönemi boyunca yerinden yurdundan olanlarla birlikte iki milyon insan karşılıklı olarak göç etmek zorunda bırakılmıştı."

Kemal Yalçın devam ediyor.

"Biz Denizli'nin Hanaz köyünde iç içe yaşarmışız. Türklerle Rumlar binlerce yıldır bu köydeyiz. İşte dedemin annesinin anlattığı ve babamın bana vasiyet ettiği "emanet çeyizin" peşindeyim.

Köyümüzde Minoğlu adlı bir Rum aile varmış. Bu ailede mübadeleye tabi tutulmuştu. Bir sabah Minoğlu'nun karısıyla iki kızı evimize geldi. Küçük kızı benden üç yaş daha büyüktü. Adı Sofia idi. Sofia ile Eleni'nin ellerinde birer çuval, annelerinin kucağında ipek bir yorgan vardı.

Kızlarının buğday sarısı saçlarının örgüleri bileğim gibiydi. İkisi de yeşil yeşil gözlü uzun uzun boylu dünya güzeli kızlardı. Eleni tam gelinlik çağındaydı. Eleni babaannemin annesine hitaben: Abacığım diyordu. Biz gidiyoruz. Amma döneceğiz, amma dönmeyeceğiz. Ne olacağımız belli değil. Bunlar kızlarımın çeyizleri! Size emanet. Gidip gelememek, gelip görememek var. Gelirsek verirsin kızlarıma çeyizleri. Dönemezsek ver bir fukaraya hayrımız olsun… Yiyip içtik birlikte. Çok yardım ettiniz bize. Hakkını helal et."

Konuşma bitmiş. Minoğlu ve kızları mübadele gereği uzun ve sıkıntılı bir yolculukla köyümüzden, köylerinden çıkıp gitmişlerdi.

Kemal Yalçın anlatısının sonunda benim yıllardır merak ettiğim "emanet çeyizin" izini sürüp Minoğlu'nun torunlarına çeyizleri Yunanistan'da ulaştırmayı başarmıştı.

Ama benim aklım hala Endülüs'teki "emanet çeyizde." Bakalım o "emanet çeyizin" izini kim sürüp Cezayir'deki torunlarına teslim edecekti?

Muharrem ERGÜL
Muharrem ERGÜL HAKKINDA

Aslen Kuzey Kafkas göçmeni. Aile Trabzon ve Ordu kökenli. Beykoz doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Beykoz’da yaptı. Yüksek öğrenimini Marmara Üniversitesinde tamamladı. Beykoz Paşabahçe Ortaokulu’nda Türkçe Öğretmenliği yaptı. (1980-1982) Ardından aynı okulda Müdür Yardımcılığı yaptı. (1983) Daha sonra müdürlük sınavlarını kazanarak; Beykoz Anadoluhisarı Ortaokulu Müdürü oldu. (1984) 1987 yılında kamu görevinden ayrılarak özel sektöre geçti. Birleşik Yayın Dağıtım Şirketi Genel Müdürü oldu. İki yıl bu görevi sürdürdü. Aynı görevine paralel olarak, Türkiye’nin ilk ve saygın kitap dergilerinden biri olan “KİTAP DERGİSİ’NİN” editörlüğünü yaptı. 1989 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol’un davetiyle yeniden Kamu görevine döndü. Milli Eğitim Bakanlığı Müşavirliği yaptı. (1989-1991) Bakan değişiminden sonra Milli Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları Genel Müdür Yardımcılığına atandı. (1990-1993) 1993 yılında Beykoz Milli Eğitim Müdürü oldu. 1994 yerel seçimlerinden sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Özel Kalem Müdürü oldu. (1999) Ardından 2004 yılındaki yerel seçimlerde Ak Parti’den Beykoz Belediye Başkanlığı’na aday oldu. Yüksek oranda bir oy alarak “AK PARTİ’NİN” ilk Beykoz Belediye Başkanı seçildi. 2009 yerel seçimlerinde aday olamadı. 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Müşavirliğine atandı. 2012 yılından itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlık Danışmanlığı görevini sürdürmüştür. Eğitimcilik ve yöneticilik dışında Uzun yıllar Kanlıca, Beykoz ve Anadoluhisarı kulüplerinde amatör ve profesyonel olarak futbol oynadı. Yine Beykoz’da birçok sivil toplum kuruluşunda kurucu olarak görev aldı. Yayınlanmış dört kitabı ve yüzlerce makalesi bulunmaktadır. Türkiye’de birçok belediyede yöneticilik dersleri verdi. Yurtiçi ve yurtdışında birçok seminer konferans ve panele katıldı. Halen Beykoz Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyeliği yapmaktadır. Evli ve üç çocuğu bulunan Muharrem Ergül orta derecede İngilizce bilmektedir. Yaşadığı yer olan Beykoz’dan ve sokağından hiç ayrılmamış olup, Beykoz ve Beykozluluğu İstanbul ve İstanbulluluğuyla özdeşleştirmiş bir Beykoz çocuğudur.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER