Birçok kişi gibi ben de hayatımda ne CHP'ye ne de AK Parti'ye oy vermedim.
Bundan sonraki hayatımda da vermeyi düşünmüyorum. Ancak bu bir yerel seçim ve seçimde partiye değil adaya oy verilir. Bunu kendim de yerel seçimlerde iki defa belediye başkan adayı olmuş bir kişi olarak, inanarak söylüyorum. Beykoz'u biraz tanıyanlar bilir ki, eğer partiler olmasaydı, şu an ben Beykoz Belediye Başkanıydım...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine az bir zaman kaldı. Seçilmesi muhtemel iki isim var ve yarış bu iki isim arasında geçiyor. Bu iki isimden birini, yani Binali Yıldırım'ı bizler çok iyi tanıyoruz. Nasıl tanımayalım ki, bizler 10 yıl önce Liderimiz karlı dağlarda şehit edildiği vakit devleti ararken, o her zaman ki lakayıt duruşuyla "kazadan kaza çıkarmayın" diyerek, Muhsin Yazıcıoğlu'nun dava dosyasında şüpheli görülen kendi bakanlığının hiçbir bürokratına soruşturma izni vermeyerek delilerin karartılmasına ses çıkartmayarak bize kim olduğunu göstermişti.
Siz bakmayın 10 yıl sonra "sözlerim yanlış anlaşıldı, Alperenlerden özür dilerim" tavırlarına. Bu iş sadece sehven kullanılmış birkaç cümleden ibaret değil efendiler! Tam 10 koca yıl var o cümlelerin arkasında. Ve hala çözülemeyen bir dava. Şimdi iktidar tarafından CB YİK üyesi olmakla taltif edilen Bülent Arınç'ın, "bu davayı çözmek namus meselemizdir" sözlerinden doğan bir namus borcu var bu hükümetin bizlere. Konunun tafsilatını defalarca anlattık, konferanslar, toplantılar düzenledik, samimiyetle Muhsin Yazıcıoğlu'nu seven insanlar gayretimize şahittir. Binali Yıldırım'a bizden oy gitmez, bu namus borcu ödenmediği sürece, kazadan kaza çıkartmaya devam edeceğiz zira...
Ekrem İmamoğlu'na gelince 4-5 ay öncesine kadar biz de tanımıyorduk birçok insan gibi. Ama günler geçtikçe sempatik tavrı, ahlaklı duruşu, bölen değil birleştiren, sevecen saygılı üslubuyla milyonların gönlünde taht kurmayı başardı. Hakkında söylenenlerin hepsi boşa çıktıkça halkın gözünde büyümeye, ona yönelen sevgi de çoğalmaya devam ediyor. İnşallah bu tavrı devam eder.
İktidarın bütün medya ve yargı gücüne rağmen hakkında bu güne kadar en ufak bir olumsuz bilginin olmaması da temiz bir adam olduğunu gösteriyor. Ailesinin ülkücü tabandan gelmesi ve bir Anadolu çocuğu olması da bizi İmamoğlu'na yaklaştıran etkenlerden.
Ancak benim için çok daha önemli bir sebep var. 12 yıl İBB'de çalışmış birisi olarak, nasıl yolsuzluklar, haksızlıklar yapıldığını bilen, kendisi de bizzat bu baskılara uğramış biri olarak söylüyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi çok büyük para ve insan kaynakları merkezidir. Bu kadar büyük bir gücü yönetecek olan insanlar muhakkak denetlenmelidir. Yönetim şeffaf ve sorgulanabilir olmalıdır.
Bugüne kadar Ak Partililerin adli makamlar tarafından bırakın yargılamayı, sorgulanabildiğine bile şahit olmadık. Hele de bu dönemde Binali Yıldırım ve ekibi İBB'nin başına geçse, bir soru dahi sorabilecek bir merci yok bu ülkede. Yolsuzluk haberlerine getirilen yayın yasaklarını yakinen biliyoruz.
Yine kendimden örnek vereyim. Adaylık sürecinde hakkımızda iki defa ahlaksızca, iftira haberleri yapıldı. Haberi yayınlayan sitelerden biri Sayın Cumhurbaşkanımızın yeğenine ait. Avukat arkadaşlarımızla tekzip ve suç duyurusunda bulunmak istedik. Avukat arkadaşlar şunu söylediler; "Başkan buradan bir şey çıkmaz, bu haberi yapan adres belli, hangi savcı bu devirde Ak partiye karşı böyle bir dosya açabilir? Yarın Fetöcü diye alırlar adamı..." İşte ülkemizde hukukun geldiği durum bu maalesef. Hangi kurum AK Partili bir İBB'yi sorgulayabilir?
İşte ben de tam da bu sebepten İmamoğlu'nun kazanmasını istiyorum. Neticede İmamoğlu İstanbul seçimlerini kazansa da AK Parti iktidarı devleti yönetmeye devam edecek. Erdoğan yine Cumhurbaşkanı, Soylu yine İçişleri Bakanı olmaya devam edecek. (Tabi Soylu'ya damat ne kadar tahammül edecek bilmiyoruz.) Bugün bile yaptığı her iş, iktidar medyası tarafından didik didik edilen İmamoğlu ve ekibi seçimi kazanır da İBB'nin başına geçerse, hem devletin bütün mekanizmaları tarafından denetlenir, yaptıkları her iş medya ve sosyal medyada sorgulanır, hem de yargı yolları açık olur. Bu sayede beş yıl boyunca İBB bütçesi şeffaf yönetilir, peşkeş çekilemez.
Şimdi kararı siz verin, denetlenemeyen, sorgulanamayan, yargılanamayan bir Yıldırım mı, şeffaf, denetime açık bir İmamoğlu mu çocuklarımızın geleceği olan bütçelerin, kurumların başına geçsin?
Bana sorarsanız Elbette İmamoğlu...