Gözle görülemeyecek kadar küçük Covid-19 adı verilen bir virüs mahlûku üzerinden, Rabbimiz bütün dünyayı evlere hapsetti. Bu virüsün öğrettiği çok şey var. Ama bana göre en önemlisi “dünyayı ben yarattım” dercesine bir tavır içinde olan insanoğluna, acizliğini göstermesiydi.

Diğer taraftan henüz aklı ve vicdanı bozulmamış olanlara, Yaradanını hatırlattı.

Bu musibetten bütün dünya ülkeleri az veya çok etkilendi. Bu salgının dünyada önemli değişimlere sebep olacağı tahmin edilmektedir. Aylarca iş yerlerinin aylarca kapalı kalmasının vereceği hasar az olmayacaktır. Ekonomik krizler baş gösterecek. Birçok şirket ve kuruluş iflas edecek. Belki bazı ülkelerin bütçesi de bu hasarı kaldırmaya dayanamayacaktır.

Ülkemiz bu süreçte gösterdiği birlik ve dayanışma ruhu ile ve sergilediği üstün performans ile bu hasarı en az zararla atlatacak ve yakın gelecekte bir yıldız gibi parlayacaktır inşallah.

Bu kriz kamuoyunun gündemini devamlı meşgul ediyor ve uzunca bir süre daha meşgul edeceğe benziyor. Ekonomistlerin ön görülerine göre bu krizin etkilerinin küresel bir hal alarak 10 yıl kadar süreceği tahmin ediliyor. Uzmanlar krize çözüm önerilerinde bulunuyorlar. Hükümetler kendilerine göre gerekli tedbirleri almaya çalışıyorlar. Eğer krizler, zamanında ve gerekli tedbirler alınırsa fırsata dönüştürülebilirler.

İnsan toplumları zaman zaman böyle krizlerle karşılaşıyorlar. Bitkiler de canlılar âleminin bir üyesidir ve yeryüzünde topluluklar halinde yaşarlar. Bitkilerin de zaman zaman strese ve krize girdiklerini bildiğim için acaba bu durumda bitkiler nasıl davranıyorlar? Yüce Yaratan onlara ne gibi savunma mekanizmaları vermiş? Ne gibi tedbirlere başvuruyorlar? Bu hususta bitkilerden hangi mesajları alabiliriz? Sorularının cevaplarını aradım. İlginç cevaplar buldum. Bunları paylaşmak istiyorum.

Bitkiler açısından hayat şartları sabit olmayıp değişkendir. Normal hayat sürerken bazı yerlerde anormal şartlar hükmeder. Böyle durumlarda bitkiler strese girerler. Bitkilerin karşılaştıkları soğuk, sıcak, tuzluluk, fırtınalar, elektromanyetik alanlar, hastalıklar gibi birçok stres kaynağı mevcuttur. Son yıllarda çevre kirliliğinin artması ve küresel ısınma gibi sebeplerden ötürü kuraklık başlıca stres kaynağı haline gelmiştir. İlginç olarak bitkilerin strese karşı gösterdikleri cevapların çoğu bütün stres çeşitlerinde benzerlik gösterir. Bitkilerin en çok maruz kaldığı stres çeşidi kuraklık olduğu için kuraklık üzerinden konuya açıklık getirelim.

Kuraklığın başlıca sebebi yeterli yağış yağmamasıdır. Kuraklık stresi şiddetlendiğinde bitkide susuzluk krizi baş gösterir. Bitki topraktan yeterli su alamaz. Anormal çevre şartlarına maruz kalan diğer canlılar göç ederek stresten kurtulabilirler. Bitkiler ise kökleriyle toprağa bağlı olduklarından böyle bir kaçış yolu yoktur. Ancak Yüce Yaratan krize karşı koyabilmek için bitkilere birçok uyum ve direnç mekanizmaları bahşetmiştir. Susuzluk krizine giren bitkide acil önlemler paketi ve uzun vadeli önlemler paketi olmak üzere iki aşamalı mekanizmalar devreye sokulur.

Acil önlemler bitkinin yapraklarında görülür. Yaprakların alt yüzeyinde stoma adı verilen gözenekler vardır. Bunlar bitkinin dışa açılan otomatik pencereleridir. Normal şartlarda gündüz açılır gece kapanırlar. Ancak kriz zamanında gündüz de kapatılırlar. Bu gözeneklerden normal zamanda fotosentez ve solunum için gerekli olan CO2 ve O2 gazlarının alış verişi yapıldığı gibi topraktan alınan suyun fazlası buhar halinde havaya verilir. Bu sırada yaprak yüzeyinde bir serinleme olur ki bu güneşin yakıcı etkisini gideren bir vantilatör görevi yapar.

Ancak susuzluk krizi baş gösterdiğinde gözenekler küçülür ve gerektiğinde tamamen kapatılırlar. Çünkü kuraklık durumunda toprakta yeterli su bulunmadığından kökler suyu emmede sıkıntıya girer ve kök hücrelerinden yapraklara kimyevi bir mesaj iletilerek “su alamıyorum pencereleri kapat” denir.

Mesajı alan gözenekler tedricen kapanmaya başlar. Bu şekilde bitkide su kaybı önlenmiş olur. Gözeneklerin kapalı olması halinde gaz girişi azaldığından bitkide fotosentez ve solunum azalır. Buna bağlı olarak bitkide büyüme de azalır. Fakat başvurulacak başka bir çare olmadığı için, böyle durumlarda, bitkiler iki zararlı şeyden daha az zararlısını tercih etme anlamında olan “ehven-i şer” (kötü olanların içinden en iyisi veya zarar içinden en az zararla çıkmak) kaidesini uygulamaya sokmaktadırlar.

Bitkideki bu davranıştan ilham almak gerekirse, günümüz ekonomik krizine karşı ilk yapılacak iş lüks tüketimi azaltıp israfı önlemektir. Vatandaşlar iktisatlı yaşamalı. Resmi ve sivil kurumlar da yetki alanlarında israfı önleyici tedbirleri almalı ve çeşitli kanallarla halkı bu hususta bilgilendirmelidir. Bu hususta gerekli düzenlemeler yapılmalı ve denetlenmelidir.

Susuzluk krizine giren bitkide gözeneklerin kapatılması yanında yaprakta bulunan epiderma hücreleri de aynı mesajı aldıklarından bu hücrelerde mum sentezi başlar ve üretilen mum yaprak yüzeyine salgılanarak burada bir mum tabakasının oluşumu sağlanır. Bazı bitkilerde ise mum tabakası yerine yaprak yüzeyinde tüy sayısında artış olur. Tahıl bitkileri gibi şerit yapraklı bitkilerde ise yapraklar rulo şeklinde kıvrılarak yüzey küçültmesi yapılır.

Bütün bu tedbirlerin amacı yaprağı güneşin yakıcı etkisinden korumak ve su kaybını önlemektir. Çünkü gözenekler kapalı olduğundan suyun buharlaşarak serinleme yapma imkânı kalmamıştır. Bu durumda güneşin yakıcı tesirine karşı mum tabakası bir yalıtım malzemesi gibi mantolama görevi yapar. Yaprak tüyleri güneş ışınlarını kıran bir kalkan görevi yaparken yaprak kıvrılması ise yüzey küçültmeyle güneşin yakıcı etkisini minimize etmeye yönelik bir tedbirdir. Böylece gözeneklerin kapanmasından doğacak mahzurlar en aza indirilmiş olur. Bu savunma tedbirlerinden alacağımız mesaja göre, ekonomik krize karşı hükümet yetkililerinin ve sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek ekonominin zarar görmesini önleyecek acil önlem paketi hazırlayıp kamuoyunu bilgilendirerek vatandaşların psikolojik olarak rahatlatılmaları ve her türlü spekülatif söz ve faaliyete karşı ekonomiyi koruyucu tedbirleri almaları gerekir.

Yapraklarda bu tedbirler alınırken toprak altında da boş durulmaz ve köklerde uzun vadeli önlemler paketi uygulamaya konulur. Kuraklıktan dolayı toprakta su yok denecek kadar azalmış olduğundan, az miktardaki bu sudan istifade için köklerde emici hücrelerin sayısı artırılır. Böylece toprağın en ücra boşluklarındaki suyun emilme imkânı sağlanır. Bu da yeterli olmazsa ikinci paket devreye sokulur. Kök parankima hücrelerinde önceden depolanmış olan nişasta taneleri enzimler tarafından parçalanarak kimyasal ATP enerjisi elde edilir. Bu enerji kullanılarak kök hücre zarlarında bulanan taşıyıcı enzimler vasıtasıyla toprakta bağlı olan su molekülleri aktif transport yoluyla alınmaya çalışılır.

Diğer taraftan bitkilerin çoğu kazık kök adı verilen bir ana köke sahiptirler. Susuzluk krizinde bu kök daha fazla uzayarak kök seviyesinin çok aşağısındaki derinliklerde bulunan taban suyuna ulaşmaya çalışır. Mesela deve dikeni denilen bir bozkır bitkisinin toprak üstü kısmı çok kısa olduğu halde kuraklık durumunda kazık kökü 10 metreden fazla derinlere kadar uzayabilmektedir. Kökteki büyüme hemen gerçekleşecek bir şey olmayıp uzun vadeli tedbirlerdendir. Böylece bitkinin kök sistemi daha güçlü hale gelir ve bir daha krizle karşılaştığında bunu kolayca atlatmasını sağlar.

Bitkide toprak altında meydana gelen bu tedbirlerden alacağımız mesaj ise ekonomik krize karşı toplumda atıl durumda olan ve yastık altı tabir edilen rezervlerin tedavüle sokulması teşvik edilmeli ve üretimi artırmada kullanılması için çareler aranmalıdır. Bitkiler krizi aşmada kendi bünyelerindeki mekanizmaları devreye sokuyorlar.

Biz de kriz döneminde kendi iç dinamiklerimizi harekete geçirmeliyiz. Bitkide uzun vadeli çözümler, toprak altında köklerde alındığı gibi biz de köklerimizden alacağımız güçle kolları sıvamalı ve toprak altı zenginliklerimiz olan madenler, doğal gaz ve petrol gibi kaynaklarımıza ulaşmaya ve onları çıkarıp kullanmaya çaba harcamalıyız. Toprağı ihmal etmemeliyiz. Tarıma önem verip tarımsal üretimi artırmanın çarelerini bulup uygulamaya koymalıyız.

Bitkilerde ilginç olan bir diğer husus da kriz sırasında bitkilerin toprak üstü organları büyümediği halde bitkiler çiçek açarak tohum verirler. Tohumlar yeniden hayat bulmak için toprağa düşerler ve böylece bitkinin nesli devam eder. Bu, çoğalmaya yönelik uzun vadeli bir yatırımdır. Olur ki krizden sağ çıkamazsam hiç olmazsa çocuklarım yaşasın hissiyle yapılan fıtri bir davranıştır. Krizin kelime anlamı iki yönlü olup hem tehlike hem de fırsat anlamına gelir. Karşılaştığımız bu krizde ülkemiz için gerekli tedbirleri zamanında alırsak krizi fırsata dönüştürebilir ve krizden güçlenmiş olarak çıkabiliriz.

Bitkiler hal dilleriyle daha nice mesajlar veriyorlar da farkında değilizdir. Bakmayın siz onların sessiz ve sakin duruşlarına. Onlar hal ve davranışlarıyla; bize de dikkat edin, sessiz konuşan ayetleriz biz diyorlar.

Yazarın Yazıları