Büşra ŞEN ÇOBAN
  • 15/01/2017 Son günceleme: 15/01/2017 14:47
  • 8.591

Bu yazı kendini geliştirmeye, ilmi öğrenmeye çalışırken öğrendikleri ile toplumun dayatmaları arasında çatışma yaşayan kadınlar için yazılmıştır.

Dünyayı takip ediyorum. Paradigmalar değişiyor her şey değişiyor. Kafa yapıları ve dilimize yerleşmiş bağnazlıklar değişmiyor. Toplumu, dünyayı gören ve anlamlandırmaya çalışan bizler bu durumları anlamlandıramıyoruz.

Kendini geliştirmeye, bilmeye, hâkim olmaya çalışan kadın idealini küçülten bir algının olduğu toplumda bizler çatışma yaşıyoruz. Seçimlerimiz, tercihlerimiz, evlilik ideallerimiz farklılaşıyor daha zor ve hassas hale geliyor. Onlar gibi olmak yerine kendimiz gibilerini arıyoruz, istiyoruz. Doğru da yapıyoruz.

Kadını zavallı ve güçsüz olarak gören algıyı kırmak kolay değil. Dilimize de yerleşmiş bizlerin de kullanmış olduğu birçok kelime var.

At gibi kadın, kadın gibi ağlıyor, elinin hamuruyla karışma, sözünün eri, insanoğlu, kadın kısmı, yuvayı dişi kuş yapar…

 Anlayamadığım anlayamayacağım bir sürü kelimeler. Bunca şeyin arasında kendini geliştirmeye çalışan bizlerin hayatı anlamlandırma çabasına göz atalım.

Hayat; tamamen seçimlerimiz üzerine kurulu bir işleyiştir. Hayat akıp giderken sen karar veririsin hayatın hızını yakalamaya çalışmaya ya da bir köşeden hayatı izlemeye yani nazar etmeye, bakmaya ‘teori’ üretmeye.

Antik Yunanda ‘Teori’ kelimesi uzaktan, bir köşeden olan biteni inceleme anlamına gelir. Kelime anlamı ‘nazar etmek, bakmak, görmeye çalışmak’ olan bu sözcük hayatımızın dönüm noktalarına bir etkendir aslında.

‘Teori’ kelimesini bilimsel olmaktan çıkarıp hayatımızda yeri olduğunu düşünerek hareket ettiğimizde birçok kararımızın, birçok tercihimizin ve birçok yolumuzun teoriler sayesinde yönlendiğini görürüz aslında.

Bu hayat bize emanet edilmiş, seçim hakkı bizlere verilmiş. Seçemediğimiz şeyler de var tabi; ailemiz gibi doğum tarihimiz gibi ama seçebildiğimiz şeyler hayatımızın temelini oluşturur diyebiliriz. Hangi okulda okuyacağımıza biz karar veririz. Hangi yemeği yiyeceğimize, hangi şehirde yaşayacağımıza ve hangi adamı seçeceğimize biz karar veririz. Bunların hepsi belirli teoriler sonucu gerçekleşir. Yani belirli izlemeyi yaparsın görmeye çalışırsın. İyi bir üniversite gözlemlersin ve kendince ürettiğin teorilerle tercihini yaparsın. Kendini gözlemlersin ve istediğin mesleğe karar veririsin. Peki ya adam?

Türkiye’de yaşayan kadın için ‘adam ‘ çok şeydir. Yani evlilik yapacağın insan senin tüm teorin olacaktır. Ciddi bir yuva kurmak istiyorsan ve mutlu olmak istiyorsan teoriler kuracaksın, izleyeceksin. Adam teorin kuvvetli olmalı.  Çünkü bu teorin senin bu hayattaki birçok teorini etkileyecektir. Bu seçimin sana bahşedilmiş olan hayatı farklı bir yöne kaydırabilir. Önemli olanda bu farklılığı en hayırlı, en pozitif yere çevirmektir.

Peki ya bizler; Bu toprakların kültürüyle yoğrulmuş sonra evrensel ilmi almaya çalışan, ufkunu geliştirmeye çalışan hanımefendiler bizler ne yapacağız?

Demek istediğim şu; Kadının yeri evidir, kadının eşi birçok şeyden önce gelir, kadın hizmet etmelidir, yuvayı dişi kuş yapar, kadın alttan alır, kadın dırdırı kötüdür, kadın aklıyla bu kadar, kadın kısmısı böyledir, elinin hamuruyla… Gibi sözlerin algıların olduğu ataerkil, kadını erkekten altta tutan bir kültürde yetişmiş ama evrensel değerleri almaya çalışan evlenmeyi kız alıp, vermek değil de sevgi birleşmesi olarak tanımlayan bizler neler yapacağız. Bu düzenin bir parçası olarak ideallerimizden vaz mı geçeceğiz yoksa aradığımız şeyi bulmaya çaba mı harcayacağız?

Biz ideallerimizden vazgeçersek, biz kendimiz olmaktan çıkarsak öncelikle kendimize olan saygımızı kaybetmiş oluruz. Biz değerliyiz ve sevgi kabul etmektir. Hayatımızın dönüm noktası olan teorinin kilit cümlesi de budur.   Kabul etmek. Hayatınızı birleştireceğiniz kişi de sizi siz olduğunuz için sevmeli. Geleneksel kültür anlayışına uydurmaya çalışmamalı.

Aynı dili konuşmak en önemli şeydir. Bir internet sitesinde “yabancı uyruklu biriyle evlenmek nasıl bir duygu” konulu bir anket gördüm, yorumlardan biri çok dikkat çekiciydi. Zaten o insan ile evlenmeyi düşünüyorsan o sana yabancı değildir.  Mesele ırkı değil mesele senin kalbine ne kadar yakın olduğu seni ne kadar iyi anladığıdır. Bize sözlerimizden çok yüreğimizden anlayan gerek diyor Cahit Sıtkı TARANCI. Kriterimiz aynı dili konuşmak olmalı. Bir duvar olmamalı karşınızda.

Sizi kabul etmeli tüm varlığınızla. Yemeği kadın yapar işe erkek gider mantığında biri olursa yazık olur niye yazık olur neye yazık olur?

Devir taş devri değil artık her şeyin kolayı var hazırı var mesele zihinleri değiştirmekte. Evliliği görev dağılımı olarak değil paylaşım olarak görmeli. Sizinle mutlulukları paylaştığı gibi iş yükünü de paylaşabilmeli. Sizin hayalleriniz onun da hayalleri olmalı. Memur kafalı değil kâmil kafalı olmalı. Evi, araziyi, arsayı değil kendini geliştirmeyi ve bu gelişimle insanlığa faydalı olabilmeyi hedeflemeli… Altını çizerek söylüyorum bu yazı kendini geliştirmek isteyen ufku geniş insanlara yazılmıştır. Ne olursan ol kendin olmaktan ve mutlu olmaktan vazgeçme

Bize sözlerimizden çok yüreğimizden anlayan gerek.

Yüreğinizden anlayanların teorileriniz olması dileğiyle…

Yazarın Yazıları