Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Dubai’den Sevgilerle

2004 Yılında doktorların benim için “bu hastanızı artık dolaştırmayın, evinde iyi bakın ve bir ay içinde ölümünü bekleyin” dedikleri halde, 10 seneden beri beni sağlıkla yaşatıp, bu güzellikleri gösterdiği için Yüce Rabbime sonsuz Şükürler...

Hamdüsenalar ediyorum. Bugüne kadar gittiğim; İngiltere, Almanya, Alaska, Japonya, Bosna Hersek, Mısır, Kıbrıs, Çeçenistan, İran, v.d. ülkelerin hepsinden ilginç buldum Dubai’yi ve özellikle de Abu Dabi’yi. Birleşik Arap Emirliklerinden olan bu eyaletler, gerçekten de ziyaret edilmeye değermiş meğer. Bu seyahatimi iki açıdan değerlendireceğim, inşallah.

1. Şükür yönü. 2. İlginç farklılıklar yönü.

ŞÜKÜR YÖNÜ: Dünyanın en zengin ülkelerinden biri kabul edildiğinden, birçok kimsenin gıpta ettiği bir yer olduğu halde, coğrafya itibariyle bizim güzel ülkemiz ile mukayese bile edilemez. İlk gün öğle namazından sonra eşim ile çarşıları dolaşmak istemiştik. Mayıs ayı gibi serin sayılan bir ay olduğu halde, bize “aşırı sıcak nedeniyle, burada çarşıların 16:00’dan önce açılmadığı” ikaz edildi. (Yani: 16:00-24:00 açık.) Güneş ışığının parlaklığı ve 40-50 derece arasındaki sıcaklıklar, insanları kapalı alanlara mecbur ediyordu. Hatta bizim ülkemizde kapalı alandan, açık alana çıkarken “üstüne bir şey al, üşürsün” denir ya, burada kapalı alanlara girerken bu ikaz yapılıyor. Çünkü her kapalı alan klimalarla soğutulduğu için, 40-50 dereceden, terli olduğunuz halde birden 18-20 dereceye giriyorsunuz. Dış sıcaklık bu ayda bile, yatsı namazından sonra 32 dereceydi. Oysa bizim ülkemizin her dakikası gezmeye, ziraata ve her türlü çalışmaya çok elverişlidir, binlerle şükürler olsun…

Bir başka şükür vesilesi ise hani 72 millet denir ya, burası işte böyle bir yer. İlk iki günde marka toplantılarına katıldığım için, zengin kişilerin, sekülerist, gaflet ve sefâhetleri ilk iki günümüzü erozyona uğrattı. İkinci günün sonunda, buradaki Nur talebelerinden Elk. Mühendisi Ziya bey ve ailesi ile tanıştıktan sonra, âdetâ içimize güneş doğdu ve hayatımız nurlandı. Risale-i Nur derslerine katıldık. Bundan sonraki seyahatimiz Nur talebelerinin nezaretinde olduğundan, çift yönlü avantajlarla dolu dolu geçti… Çok çok şükürler olsun.

İLGİNÇ FARKLILIKLAR YÖNÜ: Bu sıcaklık farklılığından başka birçok ilginç farklılıklara şahit olduk. Havaalanından başka yerlerde, 7 gün dolaştığımız halde, tek bir tane polis göremediğimiz gibi, asayişi bozan hiçbir olaya da rastlamadık. Herkes birbirine çok saygı, sevgi ve fedakârlık gösteriyor. Cadde kenarında durduğunuz zaman, yaya geçidi olmadığı yerde bile, geçen arabalar durarak size saygı ile “GEÇİNİZ” işareti yapıyorlar ve emniyetli geçişinizden sonra hareket ediyorlar. Camilere girerken ayakkabıları cami içine almıyorlar ve bahçedeki kapaksız ayakkabılıklara koyduruyorlar. Kesinlikle hiç hırsızlık olayı olmuyormuş. Bizim camilerimizde ise cami içinde, kapaklı, kilitli, kamera korumalı olduğu halde, hırsızlıkların önü alınamıyor. Bu güvenin nedenini sorduğumuzda, din eğitimini ve kanunların şer’î ve tavizsiz olduğu söyleniyor. (Öyle ya 600 yıllık Osmanlı döneminde, bu şer’î kanunlar revaçta olduğu zamanda, hırsızlık yüzünden sadece 4 el kesme vak’âsı yaşanmış. Yani bu “150 senede bir kesin bir hırsızlık olayı olmuş” demektir. Kesin bir hırsızlık olayı, hırsızlığı meslek edinmiş anlamına geliyor. Yani bir hırsızlık olayı ile karşılaşıldığında İslâm, önce sebeplerini araştırtıyor. Eğer açlıktan olduğu veya başka mücbir sebepler tespit edilir ise o kişinin aile reisi, âmiri, muhtarı, kaymakamı, belediye başkanı “..sizler, niçin bu mağduriyetin farkında olmadınız? Niçin bu problemlerle ilgilenmediniz? Buna niçin dînî eğitim vermediniz” diye sorgulanıyor, ikaz ediliyor ve tekrarında da cezalandırılıyorlar. Hırsızlık yapanın ise önce mağduriyeti gideriliyor, sonra da eğitiliyor ve tekrarına fırsat verilmiyor. Yani el kesmek en son çare olduğundan, bizdeki art niyetli lâiklerin bunu istismar etmeleri çok yanlış ve külliyen haksızlıktır…)

Ayrıca, Dubai’nin yerli halkı yüzde 10 civarındaymış ve diğer %90 yabancılar ise asayişi bozan tek bir hareketinde bile sınır dışı ediliyorlarmış. Tabii ki neticesi de son derece başarı oluyor… Tuvaletlerinde ve alafranga rezervuarlarda taharet musluğu, rezervuar içinde değil, spiral hortumlu musluk olarak seyyardır. Yani tam temizlik sağlanıyor.

Kim bilir, belki de tesadüf veya tevafuktur ama bir hafta içinde tek bir tane polis, ambulans ve itfaiye aracı görmedik ve sireni işitmedik. 19 kişinin ortak görüşü bu… (Birkaç arkadaşımız sadece 1-2 kez, yavaş ve sessizce geçen polis aracı görmüş.) Villalardan oluşan site tarzında bir hastane görebildik. %90 Yabancılar vefatlarında, kendi ülkelerine götürüldüğünden, mezarlık da yok denecek kadar az olduğu bildirildi. O da %10 yerli halk içinmiş…

Dubai’de “Mall Of Emirates” denilen, öyle büyük, zengin ve göz kamaştıran bir AVM var ki, içinde kış mevsiminin yaşandığı, kartopu oynandığı, kızaklarla kayıldığı, kardan adamlar yapıldığı, hatta teleferiklerle tepelere çıkılıp aşağıya doğru kayak yapılan, kayak merkezi var. 7-8 Metre yüksekliğinde ve uzunca bir dev akvaryum Tv var. Büyük ve çok güzel bir camisi olduğu gibi, her vakitte ezan okunduğunda, AVM’in her yeri ezan sesiyle inliyor. Cuma namazında öylesine büyük cami, AVM cemaatini almadığından, Cuma namazı koridorlarda kılınıyormuş. Yani dînî yaşantıda hiçbir sıkıntı yok…

“Burj Khalifa” denilen 163 katlı öyle büyük, modern, farklı bir mimarî tarzda ve haşmetli bir bina var ki, 124. Katındaki gözetleme kulesinden, önceden rezervasyon yaptırılarak ve 100 Dolar ödeyerek Dubai seyrettiriliyor. Bu Burj Khalifa’nın bitişiğindeki Dubai Mall’de,suların ışıklı dansını” izledik. Dev akvaryumu gördük ve AVM’yi gezdik. Dragon AVM’deve China AVM’de alışveriş yaptık. Buranın en popüler meşru eğlence yerleri olan ve 7 saat süren “ÇÖLDE SAFARİ ve Çöl Kampı”na da gittik. 2. Günde damak tadımıza en uygun olanMEVLANA Türk Rest.’ı keşfettik. Yüce Rabbim bu güzellikleri sizlere de nasip etsin, inşallah…

  • Bilvesîle; MÎRAC gecenizi tebrik ve tes’îd eder, İslâm âlemi için hayırlara vesile olmasını ve hepimizin namaz ile miraca erişmemizi niyaz ederim…

NOT: Abu Dhabi seyahatimizi bu yazıya sığdıramadığım için, oradaki çok daha ilginç güzellikleri ve çok etkilendiğimiz yerleri bir sonraki yazımda arz edeceğim, inşallah… 

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER